1 Mayıs’ın ardından

HALKLARIN İŞÇİ VE EMEKÇİLERİNİN BİRLİĞİ VE KARDEŞLİĞİ İÇİN…

Tarih boyunca ‘büyük insanlık’ kimi zamanlar karanlıklar içinde kaldı. Böylesi anlarda her yer mezar karanlığıdır,hiç ışık yoktur sanki. Karanlığın en zifirisinin tanyerine en yakın anlarda yaşandığı da tarihi deneylerle kanıtlanmış bir gerçektir. Böylesi zamanlar büyük toplumsal hareketlerinde ebesidir. Batı’da böyle bir dönemden geçiyoruz. Hayatı yaratan ve üreten emeğin bayramına, 1 Mayıs’a türlü engellemeler ve yasaklarla giriyoruz.

Çalışanı ve çalışamayanıyla halk sınıflarının geleceği tehlike altında.Sadece halk sınıfları mı? İnsan soyunun geleceği tehlike altında. Küresel kapitalizmin kendini var etme biçiminin yarattığı tehlike bu. Kapitalizm sürekli kriz üretiyor ve her defasında bunun bedelini doğaya, çalışan sınıflara,emekçilere ödetiyor. Kitlesel işten çıkarma furyası yaşanıyor dünya ölçeğinde ve bir işsizler ordusu doğuyor, adeta yeni bir enternasyonal sınıf doğuyor: İşsizler sınıfıdır bu!

Bugün hem yerel hem küresel boyutta kapitalizmin geçerli ölçüsü, satın alma gücü ve paradır. Para ile para kazanmak varken, üretim gibi zor ve sorunlu işlerle uğraşmaya gerek kalmadı. Küresel kapitalizm, klasik kapitalizmin -bir ölçü de- üretken toplum anlayışı yerine, tüketici toplum anlayışını yerleştirdi. İnsanı ve insanlığı pazar ölçüsüne göre tanımlayan kapitalizm, gelişmekte olan ülkeleri kara para cennetine dönüştürürken insanlığı sokağa attı.

Böylece satın alma gücünden ve paradan yoksun kalan devasa işsizler kitlesi, kapitalizmin kendi mantığı içinde insanlıktan ihraç edilenler sınıfı olmuş oldu.

1 Mayıs işçi bayramını kutlarken, emek ve insanlık tarihinde bir dönüm noktasındayız: para ve pazar ilişkileri mi hayatımızı ve insani ölçülerimizi belirleyecek, yoksa emek mi, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mi?

İnsanlık tarihinin değişim ve dönüşümün dinamiği, pazar ve para gücüne dayanmaz : emeğe dayanır, eşitliğe ve özgürlüğe ekmek ve su gibi ihtiyacı olan çalışan emekçi sınıfların yaratıcı ve üretici gücüne dayanır.

Şimdi önümüzdeki tarihi-toplumsal görev, emeğin gücünü, emeğin hakkını, emeğin özgürlüğünü ortaya koymaktır. Yeniden “gökyüzünü fethe” çıkmak için yaralarımızı sarmak, ayağa kalkmak ve yola çıkmaktır.

Bunun için öncelikle ‘biz kimiz, neyiz, işlevimiz nedir, nereden gelip nereye gidiyoruz, nerede hata yaptık ki 30 yıldır tarihin düş uykusundan uyanıp kendimize gelemiyoruz, bunun sorularını kendimize sormak ve bilimsel bir izahını yapmak zorundayız. Cesaretle kendi gerçeğimizle yüzleşmek zorundayız. Çok daha geniş bir ifadeyle Türkiye kendi gerçeğiyle yüzleşmek zorunda. ‘Yenilmiş ordular iyi öğrenir’ Bunun bilincine ihtiyacımız var!

Ancak o zaman bu kadim toprakların derinliklerinde kök saldığından zerre kadar kuşku duymamız gereken hayatın canlı ağacı yeniden boy verebilir : 1960’lı, 1970’li yılların toplumsallığı başka biçimlerde ortaya çıkabilir, yanı başında da Kürtlerin yaşadığını başka biçimlerde bu ülkenin batısı da yaşayabilir. Ancak o zaman “Yaşasın 1 Mayıs!” şiarımızı çok daha gür ve sahici duygularla seslendirebilir, sadece 1 Mayıs’ı değil, işçi- emekçi sınıfların ve tüm ezilen ve inkar edilen halkların mücadelesine katkı sunabilir, önümüz açılır,ön açabiliriz.

Türkiye 1 Mayıs işçi bayramını rekor sayıya varan işsizler ordusuyla karşılıyor. İnsanımız işsizliğe,yoksulluğa, açlığa, sefalete mahkûm ediliyor. Bunun sonucu en temel insan hakkı olan yaşama hakkı ihlal ediliyor. Rakamların soğuk gerçeği şu: Türkiye İstatistik Kurumu’nun(TÜİK) kısa bir süre önce yaptığı araştırma işsizlik oranının yüzde 15.5’e, buna göre işsiz sayısının 3 milyon 650 bine yükseldiğini açıklıyor. TÜİK, umudu kalmadığı için iş aramayan 394 bin kişiyi bu rakama katmıyor. İşsizlerin genel toplamı işsiz sayısının 6 milyona, işsizlik oranın ise yüzde 26.9’a yükseldiğini gösteriyor. Çalışabilir her dört kişiden biri işsiz olduğu Türkiye, böylece işsizlik sıralamasında dünya ikinciliğine yükseliyor. Birinci G. Afrika.

Ya Kürtler! Ya Kürt coğrafyasında yaşayan emekçiler! Ya ata toprağından, suyundan,havasından koparılıp kent merkezlerinin her türlü sağlık güvencesinden yoksun izbe varoşlarına sürülen yoksul Kürt köylüleri! Ya bir evde 20 aile yaşayan lanetlenmişler! İşsizlikte dünya birincisi aslında o coğrafyadır, en büyük işsiz sınıfın Kürt coğrafyasında tarih sahnesine çıkması, işsizliğin en büyük ırkçılık olduğunun da kanıtıdır aynı zamanda.

İşçilerin ve emekçilerin demokratik, özgürlükçü ve sosyal hareketi bu denli ağır küresel saldırı altındayken 30 yıldır her türden baskı ve yasakla kendisinden çalınan 1 Mayıs, bayram ilan ediliyor. Türkiye işçi sınıfı, tarihinin en görkemli bayramını kutladığı 1 Mayıs Alanı ise hala emekçilere yasak. 1 Mayıs kutlamalarına her yer açık, ama 1977 yılında 36 can verilen tarihi 1 Mayıs alanı kapalı.

Eğer işçi ve emekçi sınıflarla alay edilmiyorsa, eğer “demokrasicilik” oynanmıyorsa, eğer 1 Mayıs işçi bayramıysa, eğer tarihe yalan söylenmiyorsa, 1 Mayıs alanı emekçilere neden kapalı, neden? 1 Mayıs 1977’de 1 Mayıs alanını kana bulayan insanlık ve emek düşmanı katiller belli ve adalet ihtiyacı yakıcı olduğu halde neden yargılanmıyorlar hala?

Bu yapılmadan toplumsal yaraları adalet duygusuyla sarmak mümkün olacak mı? O halde büyük insanlığın özgür, adil ve adaletli bir toplum ideali ne olacak?

Olacak olan, haklı olarak eleştirilen şekli demokrasinin bile topluma çok görüleceği, halka dönük tehditlerin ve saldırıların birbirini takip edeceği tahrip edeceği bir süreçtir.

Demokrasiye,barışa ve adalete giden yol emeğin önündeki bütün yasakların kaldırılmasından, emeğin özgürlüğünün hayatın canlı akışına bırakılmasından geçiyor.

Kürt ve Türk halklarını birliği ve kardeşliği bu ‘akış’ içinde yolunu bulur. Halkların işçi ve emekçi sınıflarının birliği de buradan doğar. Gerçek bir toplumsal barışta…

1078530cookie-check1 Mayıs’ın ardından

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.