“12 Eylül’de ‘Hayır’ denmeli”

Londra’da gezmek için bulunan Yalçıner, Londra’daki gözlemlerini ve Türkiye’deki son siyasi gelişmeleri Londra’da editörümüz Faruk Esikoğlu’na anlattı…

– Londra gözlemleriniz nedir?
– Bu ilk gelişim değil. Londra çok kozmopolit. Londra’da doğan kuşağın entegre olduğunu görüyoruz. İngiltere dışında doğanlarda, bizim yetişkinlerde entegrasyonda zorlandıklarını gözledim. İngilizce bilmiyorlar. Ne kötü ki onların çocukları da kendi anadillerini konuşamıyorlar. Bu nedenle çocuklar entegre değil asilime olma tehlikesiyle karşı karşıya… Türk ve Kürt toplumunun vücut olarak burada fakat, kafa olarak Türkiye’de yaşadığını gözlemledim.

– Kızınız Duygunaz kursa mı gidiyor?
– Biz turist olarak buradayız. Kaldığımız süreçte kursa gitsin istedik ama yeni getirilen kurallar gereği turist vizelileri kursa kabul etmiyorlarmış. Bu nedenle gidemedi. Birlikte geziyoruz.

– Türkiye’de Anayasa Referandum’u tartışmalarında devrimci solun taraf olmada, sesini duyurmada eksikliği var mı?

– Yalnız anayasa tartışmalarında değil genelde taraf olmakta bir eksiklik, düşüklük sorunu var. Toplumsal gelişmeyi çok fazla etkiyemiyoruz. Anayasa referandumuna karşı görüşlerimiz net. Bunda bir muğlaklık yok. Taraf gazetesi etrafında toplananlar gibi “Ben solcuyum” diyen bazı liberaller ve solculuğu AKP destekciliği olarak algılayanlar yeni Anayasa’yı savunuyorlar. Bunu da demokrasinin bir parçası olarak görüyorlar.

– Anayasa değişikliğine neden “hayır” diyorsunuz?

– Evrensel’i ziyaret eden Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Emine Ülker Tarhan, Genel Sekreteri Muhammet Önder Tekin ve Yönetim Kurulu Üyesi Celal Çelik gazetemizi ziyaret ederek referanduma sunulan Anayasa değişikliği hakkındaki görüşlerini açıklarken “Can derdindeyiz” diyorlar. Hukukçular anayasadaki değişiklikle zaten bağımlı halde olan yargının tamamen hükümetlerin emrine verileceğinden kaygılanıyor. 12 Eylül’ü savunmayan bu hukukçular değişikliklerin hükümetin iddialarının aksine demokrasi getirmeyeceği, denetimsiz bir yapı oluşturulmak istendiğini belirtiyor.

– Kendisine sol diyen bir kesim referandumda “Evet”i savunuyor.

– Memlekette olup bitenler karmakarışık ve kaotik bir görüntü içinde sunuluyor. Bunda CHP ve “Başbakan Ergenekon’un savcısıysa. ben de avukatıyım” diyen Deniz Baykal’ın da parmağı oldu.

Anayasa değişikliği yapacak AKP’nin desteklenmesini isteyen ABD’nin ajanları konumunda çalışan ve kendisine “sol” diyen bir kesim var. Bunlar aynı zamanda küreselleşmeci ve yeni dünya düzenini savunuyorlar. AKP’nin askere karşı olduğu için sivil demokrasiyi geliştireceğini iddia ediyorlar. Tamam AKP Anayasayı değiştirmek istiyor ama nereye doğru değiştirmek istediği sorgulanmalı. İleri mi geriye mi?

Anayasa değişikliğinde şimdi 12 Eylül karşıtlığını kullanan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir zamanlar 12 Eylül döneminin yargılanmasına karşı “Bırakın bu işleri” dediği unutuldu. Şimdi Anayasa değişikliğinde 12 Eylül ile ilgili bir madde koydu ve bütün anayasayı 12 Eylül karşıtı göstererek destek arıyor. Referandum gününün 12 Eylül’e denk düşürülerek de solcuların kafasını karıştırmaya çalışıyor.

– Neden Hayır?
– Anayasa değişikliğinde demokratiklik görmüyoruz. Örneğin Anayasa Mahkemesi’nin hakimlerinin hepsini şimdi cumhurbaşkanı atayacak. Kenan Evren’in yaptığı gibi bu önemkli kurumun atamasının bir kişinin dilinin ucunda olması nasıl bir demokratlıktır? O zaman Evren de demokrattı… Şimdi bunlar babadan oğula sistemindeki gibi kendi kendilerini atayacaklar. Bu hakimleri halk seçerse bu demokratiktir. Bu sosyalizmdir… Şimdi seçilmişlerin seçtiklerinin seçtiklerini doğru buluyorlar.

Tayyip Erdoğan’ın kendisinin demokratlıkla bir ilgisi yoktur… Demokrat olsaydı 1 Mayıs’ı kırıp geçirmezdi. Tekel işçilerine müdahale etmezdi. Tayyip Erdoğan’ın AKP’sinde demokrasi olmadığını kendisine “devrimciyim” diyen birisinin bilmesi gerekir.

– Son olarak Hatay Dörtyol’da Türk ve Kürt sivillerin birbirine düşmesi olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Türkiye’de durumlar iyiye gitmiyor. Bu açılım tartışmaları sırasında da söylendi. Kürtler ve onların örgütleri “ateşkes” dediler, “barış” dediler ve sürekli çağrılar yaptılar. Devlet bütün bunları zayıflık olarak algıladı ve “Yahu yakaladık bunları. Punduna getirelim. Tasfiye ederiz. Yok ederiz” diye düşündü. Bu çağrılar olumsuz değerlendirildi.

Tabii kazın ayağı böyle değildi. Silahlar patlamaya başladığında iki taraftan gençler ölmeye başladı. Bu ateşkesin bozulmasından bu yana ölenlerin sayısı az değil. Asker ve gerilla cenazelerin bir tepkisi olacak. Eskiden de vardı. “Bayrak attınız yere” diye tepkiler olurdu. Ama şimdi halkları kapsayarak onları da topun ağzına çekmeye çalışan senaryolar ortaya çıkmaya başladı. Önce İngegöl sonra Dörtyol’da yaşandı. Şimdi artık Türklerle Kürtler arasında bir kapışma belirtileri ortaya çıktı. Şimdi PKK terör örgütüydü. Öldürülenlerin kulağı da kesilse teröristti. Öcalan terörist başıydı. Bu mazur gösterilmeye çalışılıyordu. Şimdi onun ötesine geçilir oldu. Sıradan bir Kürt sadece Kürt olduğu için saldırıya uğrar oldu. Dörtyol’da olan buydu. Farkı bayrakları benimseyen, farklı idealleri olan farklı askeri gruplar çatışabilir. Ama savaşlarında bir kaideleri var. Sivillere yönelmenin ötesinde sivil sivile yöneltilir oldu. Sonuçta hem Türk ve Kürt gençleri birbirlerini yakaladıklarında boğacak hale getiriliyorlar.

Öyle açılım diye başlar ve herşeyi yüzüstü bırakırsanız bunları siz yapmışsınız demektir. Bu olup bitenlerin baş sorumlusu hükümettir. Her iki tarafta da beklenti yarattı. Bu gelişmeler sürpriz değil. 1990’larda bile tırmanan olaylarda siviller birbirlerine düşmemişti. Şimdi sorunu çözmek daha zorlaştı…

– Nasıl?
– Şimdi Başbakan ve Genelkurmay NATO’yu bu sorunu çözmeye çağırıyor. Yani “Biz bu sorunu çözmekten aciziz. Gelin bu sorunu siz çözün” diyorlar. Bunun bir diğer anlamı sorunun uluslararası boyutta olduğunu kabul etmek ve türkiye’nin aczinin ifadesidir. O zaman Amerikalıya havale edilmiştir. Burada da Amerikanın çıkarları doğrultusunda bir çözüm üretilecektir. Zaten bölgede ABD’nin suç ortakları birlikte hareket ediyorlar. ABD insiyatif vermeseydi Tayyip Erdoğan ne “One Minute” derdi ne de Mavi Marmara açılabilirdi. İsrail ve İngiltere ABD’nin stratejik ortağıdır. AKP’nin seçmenine mesaj vermek ve tabanını derleyip toplamak için uygulanan bir taktiktir. Zaten ABD bir taşla iki kuş vurarak İsrail’deki Netenyahu yönetimini de hizaya sokmak istemiştir.

– ABD’nin Yeni Osmanlıcılık’ı destekediğini söyleyebilir miyiz?
– Evet… Tayyip’in bu çıkışı zaten Yeni Osmanlıcılık tezlerine de uydu. İsrail karşıtlığı Arap halklarında çok pirim yaptı. Şimdi Arap ülkelerinde Tayyip Erdoğan’ın posterleri asılır oldu. Bu çıkış arap yönetimlerince temkinli karşılandı. Örneğin Başer Esad, “Siz böyle yaparsanız tarafsız, arabuluculuk görevini yapamazsınız” diyerek tepki gösterdi. Sonuçta ABD bu yeni Osmanlıcılık görüşünü kullanarak bölgedeki Arap ülkelerini Müslüman’ın Türkiye’nin arkasına toplamayı hedefliyor. Böylece İran yerine kontrol altındaki Türkiye’nin öne çıkması sağlanıyor. Ayrıca Hamas’ı da Türkiye aracılığı ile kontrol etmeye çalışıyor.

Ne Türkiye’nin ne de İsrail’in çıkarları buna uygundur. İsrail’in bölgede dostu yoktur. Zaten iki ülkenin genelkurmayı “ilişkilerin iyi olduğu ve öyle siyasi gerilimle bozulacak nitelikte olmadığını” açıkladı.

MUSTAFA YALÇINER?

Siyasal faaliyetleri nedeniyle üniversite eğitimini yarım bırakan Mustafa Yalçıner, 39 yıl önce Malatya’daki Nurhak Dağları’nda ‘kır gerillası’ olarak ağır yaralı yakalandı. Yoldaşı ve hapisane arkadaşı Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın bir gece yarısı hücrelerinden alınıp götürüldüğüne tanık oldu. Yakalandıktan sonra yargılandığı THKO davasında aldığı idam cezası daha sonra müebbet hapse çevrildi.

12 Eylül sonrasında da bu kez Türkiye Devrimci Komünist Partisi (TDKP) sanığı olarak yargılanan Mustafa Yalçıner toplam 15 yıl hapis yattı.

1995’te kurulan Emek Partisi’nin merkez yöneticisi, 1996’da kurulan Emeğin Partisi’nin genel başkan yardımcılığı görevini üstlendi. 2002’de DEHAP’ın çatısı altında kurulan Emek, Barış, Özgürlük Bloku’nun Malatya birinci sıra milletvekili adayı oldu. Halen çeşitli gazete ve dergilerde yazarlık yapıyor.

FOTOĞRAF: Mustafa Yalçıner ve kızı Duygunaz (11)

733320cookie-check“12 Eylül’de ‘Hayır’ denmeli”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.