12 Eylüller. 1980 – 2010 ve 2016

İSMAİL BAYER –  35 yıl öncesine gidelim. Bir sonbahar akşamının sabahına. İnsanın kulağına, güzel bir aşk şarkısı gibi geliyor. Ancak, bu bir aşk şarkısı değil. Yolun yarısı da değil. Bu gün yaşadıklarımızın ve yaşayacaklarımızın bir dönüm noktası. Bir başlagıcı. Bir sonbahar sabahı.
Her gün ölümlerin yaşandığı, kardeşin kardeşi vurduğu günleri hatırlayalım. Korku günlerini. Gece, Kenan Evren’in televizyonda ki konuşması. Ve sonra, yaşamaya başladıklarımız.
Kısaca, “12 Eylül Anayasası” diyoruz. Halk oylaması, yani “referandum” ile yüzde doksanın üzerinde kabul oyu ile çıkan bir Anayasa.
Baştan söyleyeyim. Ben o zaman, bu Anayasa’ya “Hayır” diyen ve bunu, o gün bu gündür açıkca da söylemekten çekinmeyen, yüzde onun altında kalıp,  doksanı aşanların içinde değildim.
1961 Anayasası ile getirilen özgürlüklerin kırpıldığı, “sosyal devlet” ilkesinin ikinci plana atılıp, unutulması yolunun açıldığı, tarikat ve cemaatlere göz kırpmalarının başlandığı günleri hatırayalım.
Samime Sanay’ın çok güzel söylediği, “Hatırla beni” şarkısını değil.
Önce bir sabah, o sonbaharın ilk sabahlarından birinde bir bildri. Binin üzerinde sendikanın faaliyetleri durdurulmuştur. Sonra tutuklamalar, yargılamalar, kapatılmalar.
Okuduğumuz kitaplardan korkar hale gelmiştik. Okumak ve kitap korkusunun başlangıcı. Cehalete teslimin ilk önemli büyük adımı.
1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükler içinde gerçekleşen ilk büyük işçi mitingini, Saraçhane mitingini hatırlayalım. Dönemin Sıkıyönetim Komutanı ve İstanbul Valisi Orgeneral Refik Tulga. Önce izin vemeyen, sonra izin veren yönetimin başı.
“Kavel” grevini hatırlayalım. Daha yasalar çıkmamış ve Anayasal hak kullanılıyor diye yola çıkan, “Kavel” grevinin işçilerini hatırlayalım.
Bu dönemde çıkan, 274 sayılı Sendikalar Yasası ile 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’nı hatırlayalım. Bu dönem de, “Sosyal Devlet” ilkesini hayata geçirme yolunda önemli adımlar atan, genç bilim insanı, Çalışma Bakanı, Dr.Cahit Talas’ı hatırlayalım. 274 ve 275 sayıla yasalara, Çalışma Bakanı olarak imza atan, genç bir politikacı Bülent Ecevit’i hatırlayalım.
30 yıl bile olmadan gelen, sonra ki Anayasa’yı, “12 Eylül Anayasası” nı düşünelim. Bu Anayasa’ya göre çıkartllan 274 ve 275 sayılı yasaların yerine gelen, 2821 sayılı SendikalarYasası ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’nın getirdiği düzenlemeyi hatırlayalım.
12 Eylül 1980 öncesinin güçlü sendikaları ile 12 Eylül 1980 sonrasının gittikçe güçsüzleşen, kan kaybeden, sendikalarını hatırlayalım. Yaşanılan bu süreci, adım adım, göz göre göre gelen günleri hatırlayalım. Ayrıca unutmayalım da.
İki binli yıllar, daha ileriye mi, yoksa daha geriye mi?
Bir başka regerandum ve yine 12 Eylül. Tesadüfe bak. 12 Eylül’ün izlerini sileceğiz diye yola çıkılmıştı. Yine büyük oranda kabul ile gerçekleşen Anayasa değişikliği.
Yine peşin peşin söyliyeyim. Bu Anayasa’ya da “Hayır” oyu veren, azınlıkta kalanlardan oldum. “Evet” diyenlerin çoğunluğu arasında değildim. Hele hele, “Yetmez ama Evet” diyenlerin arasında da değildim.
“Yetmez ama Evet” diyenlere sormak gerek şimdi. Yetti mi?
12 Eylül yasaları değişti mi, yoksa rötüşlenerek daha kalıcı hale mi getirildi.
Bu Anayasa ile de, birden fazla sendikaya üye olma hakkı getirildi. Var mı çevreniz de birden fazla sendikaya üye olan işçi. Birine üye oldum dediği zaman, başına neler geliyor. Biliyorsunuz değil mi? Peki o zaman, bu birden fazla sendika üyeliği nereden çıktı. Neden Anayasa’ya kadar yazıldı. Bir bilen var mı. Gerekçesini ve yaşanılanı görünce, bu nasıl iş diyen var mı bari.
Sosyal diyalog. Sorunlar birlikte görüşüp, çözümler üreteceğiz. “Ekonomik ve Sosyal Konsey”
2010 yılın da, yani 12 Eylül 2010’dan önce de vardı. Hem de yasal olarak. Başbakan’ın üç ayda bir toplantıya çağırması gereken, “Ekonomik ve Sosyal Konsey”. Hatırlıyanınız var mı? En son 2009 da toplanmıştı.
İşte o “Ekonomik ve Sosyal Konsey”, Anayasa’ya da yazıldı. Artık günümüz de Anayasal bir kuruluş. Yani, 12 Eylül 2010 dan bu yana, yani altı yıldır. Dünden bu yana değil. Ama, 7 yıldır adını anan da yok, toplantıya çağıran da.  O zaman niye Anayasa’ya yazdık bunu, bilen var mı. Unutmayalım bunları.
Sözü de fazla uzatmayalım.
12 Eylül 1980 Anayasası’nın getirdiği, sendikal ve toplu iş sözleşmesini yeniden düzenleyerek, 12 Eylül’ün izleri silinecek dendi. Ve 12 Eylül 2010 Anayasası çerçevesinde, yeni bir yasal düzenleme yapıldı. 2821 ve 2822 sayılı yasalar kaldırıldı ve yeni tek bir yasa yapıldı. Günümüzde yürürlük de ayrıca.
12 eylül düzenlemeleri duruyor mu, kaldrldı mı? Bunu sormak gerekir. Yeniden ve yineliyerek.  Sendikal hareket daha güçlü mü? Toplu iş sözleşmesi düzeni daha özgür olarak düzenlenmiş mi? Bunları sorduğumuz da cevabınız ne olacak. Bunlardan sorumlusunuz, unuttunuz mu yoksa.
“Sosyal Devlet”, nerede, anılarda mı kaldı. Bir sonbahar akşamı kaybettiniz mi, tanıdınız mı, ya da bekliyormusunuz? Şarkı değil bu. Ya da “Godot”yu mu bekliyorsunuz?
35 yıl oldu. Yolun yarısı değil, Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleriinde ki gibi değil.
Bir sonbahar akşamı, bir sonbahar sabahı. 12 Eylül 1980 den, 2016’nın 12 Eylül’üne. 35 yıl geçmiş.
Siz, bu 35 yılın neresindesiniz?
Ne kadar sorumluluğunuz var? Hatırlıyormusunuz?
Hatırlamaya başlayalım mı?
_________________
Balıkesir- Bigadiç. 13 Eylül 2016. Salı.  [email protected]
2016140cookie-check12 Eylüller. 1980 – 2010 ve 2016

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.