21. yüzyıl bakkalı

Bakkalların borç defterleri olurdu, bazıları o defterlere adını adının yanına borcunu yazdırırdı. Karmakarışık defterin içinde  isim ararken gözlük takan bakkallar vardı. Sizin yazınız düzgün değil, defterinizin kenarları kıvrılmışsa defterinize; öğretmeniniz, aileniz bazen de arkadaşlarınız bakkal defteri gibi derdi. Ben  çocukluğumda bakkalları çok severdim. Onların gençliğini  bilen daha da yaşlı birileri yaşardı mahallelerde. Bakkallar lokum satardı, bisküvi satardı, kıstırma yapardık, iki bisküvi bir lokum yeterdi, dünyanın en değişik pastasını yapmaya… 


Babam bakkalı yemekten kaldırmayın derdi. Evleri ya üstünde ya altında olurdu dükkanlarının.  Her şey bakkala göre tarif edilirdi.  Bakkalları önemli insanlar olarak algılardım çocuk aklımla, sevgimle.


Kağıtlı çikletler, biriktirilen artist resimleri; futbolcular hep bakkal amcamızı sevmemize nedendi. Sonra bakkal teyzeler çıktı.


Bakkal Nasıl Ayakta Kaldı


Böylesine duygusal bir yazıdan sonra 1990lardan sonra hızla değişen perakende ticaretten söz etmek çok da kolay olmayacak.  Hipermarket, supermarket derken bakkallar korunmaya yüz tuttular. Bakkallar yok denecek kadar azaldı. Benim çocuklarım ve sonra da torunlarım şanslı olsa gerek, hala mahallemizde bir bakkalımız var.  Bizim bakkal bu perakende satış değişimi içinde nasıl korundu dersiniz?


Önce iletişimi öğrendi. Mahalledekilerle bir anlaşma eğitimi aldı. Tezgahın üzerine bir bilgisayar, bilgisayara da maillerimizi gönderebileceğimiz acil bir internet bağlantısı kurdu. Bizden bu hizmeti için para istemeyi aklından bile geçirmedi.


Doların kaç lira ettiğini, Euronun ne kadar yükseldiğini bakkalımızın panosunda görebiliriz.


Bizim bakkal sky ile ya da messanger ile ulaşabileceği bir sistemin içinde yer aldı. Mahallelinin anahtarlarını ve kıymetli eşyalarını geçici bir süre için gün içinde emanet olarak saklayabileceği bir çelik kasayı da  koydu. Yedek şemsiyeler, naylon bereler bakkalın içinde bize verilmek üzere bekler oldu. Biz de havanın ani değişmesinde, ihtiyacımız varsa alıp dönüşte onları bırakabilmenin rahatlığını yaşıyoruz. 


Bakkalımız mahallenin muhtarı gibi. Hepimizi tanır, isimlerimizi bilir. Ne istediğimizi, hangi marka ürünleri sevdiğimize dikkat eder. Satacağı ürünleri onlardan seçer.  Marketlerde ne satılır gider, gezer  adeta denetler. Ucuz fiyatlara satmaya çalışır. Bazen yeni ürünleri marketten önce getirir. Çok çeşit olmasa da ne istersek bulabiliriz. Mahalleliyi kendisine bağlamış durumda. Bazı ürünleri boşu boşuna stok etmemize gerek olmadıpına bizi inandırdı. “Bende de var” dedi. Ayni fiyat, ya da ucuz diyerek bizi yönlendirdi.  


“Ben satamayacağım malı asla getirmem.” 


O koskoca marketlerden hiç yakınmaz, bazen kendisinin alış veriş ettiğini bile söyler. Biz onun dükkanında ğrğnlerle ilgili özel promosyın köşeleri yaptığını görüp ilgileniriz. Herkes ayni inançla ve tercihle  yaklaşmasa da, o hiç rahatsız olmaz. Bir defasında; “Ben … ….supermarketten onu alıyorum” diyen bir komşumuza, “olsun aniden lazım olursa haberin olsun bende de var” bile diyecek kadar kişisel gelişimini tamamladı.


Onun ürünleri asla yerlerde sürünmez. O ürünlerine değer verir, biz ona; o da bize. Raflarında tozlu duran bir teneke kutuya rastlayamazsınız. Bizim mahallenin bakkalı adeta temiz bir ev kadını gibi.  Çok sattığı malları stoklayıp ucuza verdiğini kolaylıkla anlayabiliyorum. 


“Ben peşin alıyorum, veresiye almam. Peşin de satarım” cümlesi ekonomik olarak ayakta kalmasının nedeni diye düşünüyorum.


[email protected]     

706200cookie-check21. yüzyıl bakkalı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.