ABD blokajı, salgın ve dezenformasyon: Küba’da neler oluyor?

Latin Amerika üzerine çalışan, Evrensel yazarı ve Akademisyen Ertan Erol, Küba’da pazar günü yaşanan protestoları Evrensel’de değerlendirdi.

Küba’da neler oluyor sorusu elbette kısaca cevaplanabilecek bir soru değil. Ama Batı merkezli medyanın çizdiği çerçeve içinde tartışmak da hiç sağlıklı görünmüyor. An itibariyle dünyanın her bir köşesine yayılmış olan ve özellikle de ABD’de yaşayan rejim karşıtı Kübalıların domine ettiği bir anlatı, Batı merkezli büyük medya kuruluşlarının analizlerinin temelini oluşturuyor. Bu durumda kısaca da olsa bazı temel noktalara değinmek mecburiyeti doğuyor.

1994’TEKİ MALECONAZO’YU HATIRLATTI
Öncelikle Küba’da yaşanan olaylar devrimden beri gerçekleşen en önemli eylemler olarak tanımlansa da aslında durum böyle değil. 1994’te başkent Havana’da yaşanan Maleconazo’yu unutmamak gerek. Çünkü bugün yaşananlar ülkenin otuz sene sonra ikinci Maleconazosunu yaşadığı hissini uyandırıyor. Aynı zamanda geçtiğimiz senenin son aylarında da ülkede bazı gösteriler gerçekleşmişti.

1993-1994’te Küba, SSCB’nin dağılması ile birlikte önemli bir ekonomik krizin içine girmişti ve ülkede büyük çaplı elektrik kesintileri yaşanmaktaydı. Temelde bu elektrik kesintilerine karşı gelişen toplumsal hoşnutsuzluk hükümete karşı belirli bir öfkenin oluşmasına sebep olmuştu. ABD’ye kaçmaya çalışan bir grup Kübalının yakalanması üzerine öfke eylemlere dönüşmüş, özellikle Havana’nın Malecon bölgesinde bu eylemler yoğunlaşmıştı. Fidel o dönemde olaya doğrudan el koymuş, eylemlerin yapıldığı yerlere giderek eylemcilerin hislerini ve mevcut durumu anladığını açıklamıştı. Fidel eylemcilerle empati kurarak olayları yatıştırırken, aralarındaki provokatörlere de dikkat çekmiş, devrimcileri sokağa çağırmış ve olaylardan büyük ölçüde ABD’yi ve uyguladığı ambargoyu sorumlu tutmuştu. Şimdi benzer bir süreç yaşanıyor denilebilir.

EKONOMİK KRİZ
En başta ekonomik olarak Küba büyük bir krizin içinde bulunuyor. Özellikle Venezuela’nın içine girdiği ekonomik krizden büyük ölçüde etkilenmiş durumda. Yaygın kanının aksine Küba bir tıp cenneti değil, ABD ambargosunun etkisiyle de önemli bir tıbbi ekipman eksikliği ülkede sağlık hizmetlerini zora sokuyor. Örnek vermek gerekirse Küba’nın iki yerli kovid-19 aşısı olmasına rağmen bunları yaygın bir biçimde üretebilmesi için gerekli hammaddelere ve bu aşıları uygulayabileceği basit ekipmanlara sahip değil. Hatta gözlüğünüz kırılsa ve yurtdışında tanıdığınız getirmezse camsız kalmanız bile mümkün. Bir başka deyişle Küba bilgi ve teknolojiye sahip olsa bile bu bilgi ve teknolojiden üretim yapabileceği ham maddeye sahip değil. Sağlık sistemindeki kısıtlar kovid salgını ile daha da belirgin hale gelmiş bulunuyor.

Salgının başlaması ile adanın uluslararası turizme kapatılması da ülke ekonomisini en önemli kaynaklarından biri olan turizm gelirini de ortadan kaldırarak yoksulluğun artmasına sebep oldu. Hükümet çareyi turizm sektörünü tekrar açmakta bulmuştu ki Delta varyantı ile adadaki vaka sayıları hızlı bir biçimde artış gösterdi. Ülkede temel tüketim maddelerinin bulunması bile günlük bir mücadele haline gelmiş durumda. Gübre ve tarım ilacı eksikliği yerel tarımsal üretimi önemli ölçüde kısıtlayan en önemli iki etken.

AĞIRLAŞTIRILAN ABD BLOKAJI
Bununla birlikte hiç unutulmaması gereken bir diğer konu ise Trump döneminde artarak devam eden ambargo koşulları. Trump, ABD’de yaşayan Kübalıların ailelerine döviz göndermesini de imkânsız hale getirdi. Tabii Trump’ın Küba karşıtı politikalarını anlamak zor değil. Kübalıların yoğun bir biçimde yaşadığı Florida, Trump’ın ikinci defa başkan seçilebilmesi için hayati bir öneme sahipti. Florida, Trump için ne ifade ediyorsa Biden ve Demokrat Parti için de aynı şeyleri ifade etmeye devam ediyor. Bu durumda, Biden idaresinin, ağırlaştırılmış blokajı ne kadar hafifleteceği bir soru işareti.

DEZENFORMASYON SAVAŞI
Artan yoksulluk, sağlık sistemindeki sorunlar, elektrik kesintileri, kovid salgını, ABD ambargosu Küba’ya ikinci bir Maleconazo mu yaşatıyor sorusuna geri dönelim. Geçtiğimiz sene Küba’da yaşayan ve yurtdışındaki tanınmış Kübalı sanatçıların başlattığı muhalif hareket olan San Isidro Hareketi, “Patria y Vida” adlı şakının videosu ile kısıtlı da olsa sokak hareketlerine dönüşmüştü. Fidel’in efsanevi ‘Vatan ya da ölüm’ sloganını ‘Vatan ve yaşam’ olarak dönüştüren muhalifler batı medyasında da önemli bir yankı bulmuştu. ABD’de yaşayan, bazıları dünyaca ünlü Kübalı Youtuber, şarkıcılar ve sosyal medya ünlülerinin başını çektiği bu hareketin çok da kendiliğinden bir olay olmadığını kestirmek güç değil.

Bugün yaşananlar da bu sürecin bir devamı gibi gözüküyor. Sosyal medyada ve Batı medyasında başka ülkelerdeki eylemleri Küba’da yaşanıyormuş gibi sunulmasından eylemlerin ölçeğinin abartılmasına kadar dezenformasyon savaşının başlatıldığı söylenebilir. ABD’de yaşayan Kübalılar da bu sürecin başat aktörü konumundalar.

DEVLET BAŞKANI HALKA GİTTİ
Küba’da bugün Fidel yok, ama onun 1994 formülü birebir takip ediliyor. Miguel Díaz-Canel eylemlerin başladığı San Antonio de los Baños’a giderek eylemcilere mevcut ekonomik durumun farkında oldukları yönünde mesaj verdi. Ama aynı zamanda ABD merkezli bir provokasyona ve blokaj ve yaptırımlara da işaret ederek devrime sahip çıkılması ve sokaklara çıkılması çağrısında bulundu. Bu çağrıya uyarak sokağa çıkanlar ile hükümete karşı sokağa çıkanlar bazı yerlerde karşı karşıya geldiler.

Pazar gününden itibaren sosyal medya aygıtlarının kısıtlanması ile genel olarak nerede protestoların devam edip etmediği konusunda bilgi paylaşılamasa da pazartesi günü genel olarak ülkede gösteri ve eylemlerin yerini sessizliğe bıraktığı görülüyor. Başkan Miguel Díaz-Canel bakanlar ve ilgili bürokratlar ile kameraların karşısına geçerek gazetecilerin hem pandemi hem de mevcut olaylar üzerine sorularını yanıtladığı bir program gerçekleştirdi.

İlk soru 21 Haziran’dan bu yana süregelen elektrik kesintileri ve yaşanan olaylar ile bir ilişki kuruyordu. Elektrik, Maleconazo’dan beri hükümetin düzenli bir biçimde sağlanmasına çalıştığı en önemli hizmetlerin başında geliyor. Sorulardan sonra ise Díaz-Canel hem yağma görüntülerini paylaştı hem halkı tekrar devrime sahip çıkmaya çağırdı. Hükümet her ne kadar blokajın etkilerine işaret etse de açık bir biçimde mevcut elektrik sisteminin durumunu ile paylaşarak kesintilerin artabileceğini, tatminsizliklerin meşru olduğunu ancak meşru taleplerin ABD merkezli bir organizasyonlar hükümet değişikliğine dönüştürülmek istendiği mesajını yineledi.

BLOKAJ SÜRDÜKÇE KRİZ SÜRER
Şunun altını çizmek gerek ki, Küba’nın maruz kaldığı ve 2019’dan beri ağırlaşan blokaja herhangi bir ülkenin dayanması neredeyse mümkün değil. Küba gibi doğal kaynakların sınırlı olduğu, temel gıda maddelerinin yüzde 70’ine yakınının ithal edildiği, en önemli gelirlerinden biri olan turizmin pandemi ile kesildiği ve coğrafi olarak ABD’nin yanı başında olan bir ada ülkesi için ise neredeyse imkânsız.

Peki, bu durumda bile eylemlerin tüm ülkeye yayılmamış olması, gösterilerin kısıtlı kalmasını ise halkın mevcut krizden öncelikli olarak ABD’yi sorumlu tuttuğunu gösteriyor diye yorumlamak mümkün müdür? Bu soruya buradan cevap vermemiz yanlış olacaktır. Aynı zamanda bir halkın böyle bir blokajın yarattığı çaresizliğe ne kadar dayanabileceğini tahmin etmek veya yorumlamaya çalışmak da bence doğru değildir. Ama hiç şüphesiz Küba halkında mevcut blokaj ve yaptırımların devrimin kazanımlarını kısıtlamak ve adayı boğmak üzere dizayn edildiği bilincinin var olduğu yadsınamaz.

EMPERYALİZMİN 60 YILLIK RÜYASI
Aynı zamanda şu da açık ki Latin Amerika’nın tüm sağ hükümetleri, ABD’de yaşayan Kübalılar, batı medyası, darbeci Amerikan Devletleri Örgütü, Küba’da yaşanan olayları ağızlarından salyalar akarak izlemekteler. 500’e yakın kişinin gözünü kaybettiği veya kalıcı biçimde sakat kaldığı Şili’den, sayıları tespit bile edilemeyen insanın öldüğü ve işkence geçirdiği Kolombiya’dan resmi ağızlardan gelen destek mesajları bunun örneği. Kolombiya’da, Şili’de, Bolivya’da, Ekvador’da aylarca süren eylemler ve insan hakları ihlalleri kısa bir biçimde geçilirken Küba’da yaşanan bir günlük eylemler batı medyasında manşetleri doldurmuş durumda.

Tabii bu şaşırtıcı değil, mevzu bahis olan ABD emperyalizmi ve onun yerli piyadelerinin 60 yıllık hülyası. Birçoğu bu olayları Küba’nın perestroykası olarak adlandırmaya başladı bile. Küba’daki devrim nasıl küresel ve bölgesel bir dalga yarattıysa, devrimin yenilgisinin de öyle bir dalga yaratması hayali ile uykusuz kalanların ne kadar haklı çıkacağını ise zaman gösterecek.

Ancak Küba’nın ekonomik olarak tarihinin en zor döneminden geçtiği gerçeğini de unutmamamız gerekiyor.

2531300cookie-checkABD blokajı, salgın ve dezenformasyon: Küba’da neler oluyor?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.