ABD’DEN… ‘Indiana’da bir JönTürk var!’

İnternetteki bir gazeteye yazı yazma düşüncesini aklıma, severek okuduğum yazılarını Meksika’dan size ulaştıran, arkadaşım Zeynep BELL soktu. Açıkcası, 40 yıl düşünsem aklıma gelmeyecekti! Zaten bugün düşünmeye koyulsam, 40 yıl geçince ben 87 yaşında olacağımdan, bilmem ki o vakit hâlâ yazma isteğim kalır mıydı? Zeynep’le, BirGün Gazetesi’nde 8.ci sayfa komşusuyuz; Ben son üç yıldır, İstanbul’daki gazetelere Indiana Eyaleti’nden “ABD’nin taşrası – midwest”e ilişkin haberler, yorumlar göndermekteyim; burada geçen 10 yıllık yaşamımızın birikim ve gözlemleriyle… Bir de, Cumhuriyet’te pazarları görünüyorum. Aslında gazeteciliğim 1976’ya kadar uzanır. Cumhuriyet’te 7 yıl süreyle muhabirlik yaptım, hâlâ da ilintim, her iki gazeteyle sürüyordu. Zeynep, BirGün’deki komşuluk ilişkimizden memnun kalmış olmalı ki, beni “Açık Gazete”nin Yayın Yönetmeni Faruk Eskioğlu’na salık verdi. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”, denilse de, bizim muhtaç olmaklığımız haber üzerinedir… Haber yazmayı ve izleyip okumayı, aynı zamanda, kurgusal edebiyat için zorunlu görenlerdenim. O yüzden de, gazeteler çevremden hiç eksik olmuyor. 

Sabahları üç gazeteyle eve dönüyorum. Eşimi Purdue Üniversitesi’ndeki işine bıraktıktan sonra, okul kapısında parasız dağıtılan öğrenci gazetesi “The Exponent” i önce koltuk altıma sıkıştırıyor, sonra kampüsün bir köşesindeki gazete bayisine uğrayıp “Chicago Tribune”, bir de “Journal & Courier” adlı yerel gazeteyi alıyorum. Artık ondan sonra, değmeyin keyfime! Orasından burasından, fare didiği olmuş akide şekerine dönüyorlar, bir kaç saat içinde… Chicago Tribune, bilinen eski bir gazete olduğundan, neyse ne; ama Journal&Courier (J&C)’ı elime her alışımda, içimi bir JönTürklük ateşi sarmıyor mu, sormayın! Gönlümde ne külhanlar yanıyor, bilemezsiniz! Tez zamanda ülkeme döneyim, ben de böyle bir gazete çıkarayım rüyalarına yatıyorum. Indiana Eyaleti Lafayette kasabasında, 40 bin öğrencinin bulunduğu Purdue’de bir başıma ben, yeniden, “Mithat Paşa, Namık Kemâl, Ziya Paşa, Şinasi, Ali Suavî ” ya da “Mizancı Murat” oluyorum. J&C’nin başlıkla manşeti arasına sıkıştırılmış, minüskül harflerle yazılı kuruluş tarihi, her sabah gözüme ilişince, bu JönTürklük ayranım işte bundan kabarıyor: “Founded in 1829”

Bizim daha o tarihlerde elimize gazete almışlığımız bile yoktu. Bu tarihten 10 yıl sonra, Gülhâne Hatt-ı Hümayûnu’nu yayımlatan, batılaşmacı Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın padişahtan kapacağı “şâhane-i müsaade”siyle, Osmanlı topraklarında özgürce gazete çıkarma olanağı doğdu. Gerçi ilk gazete, bir Vilayet tezkeresinden başkası olmayacak biçimde, “Vakayi-i Mısriyye” adıyla Kahire’de, 1828’de basıldıysa, bunu herhalde gazeteden saymamak gerekiyordu. Aynı tarihlerde, Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlık ve yabancıların gazete kurma girişimleri olduysa da, kulak asılacak şeyler değildi. 1831’de, ilk resmi gazete, “Takvim-i Vekâyi” haftalık olarak basılmaya, ardından yine hükümet sözcüsü durumunda “Ceride-i Havadis”, sonra bir Fransız gazeteciye hazırlatılan “Le Moniteur Ottoman” adlı resmi yayın organları o yıllarda, var mı var, denilsin gibilerinden çıkıyordu.

 İlk özel gazete, Şinasi Beyin başmuharriri olduğu “Tercüman-ı Ahvâl” idi. 1860 yılında yayımlandı: Diğer deyişle, benim gıbtakeşi olduğum J&C yerel gazetesi, otuzuncu yaşını kutluyor ve o sıralarda nüfusu henüz 50 binlerde olan bu küçük kasabada 20 bin adet baskı yapıyordu… Tercüman-ı Ahvâl’de Şinasi Beyin yazılarını kaç kişiye ulaştırıyorlardı, bilmiyorum. Belki bir yerlerde bir tiraj kaydı vardır. Yaşadığımız Lafayette’in bugünkü nüfusu 170 bin civarında. J&C yerel gazetesi sanıyorum hafta içi 70-80 bin tiraj alıyor; hafta sonlarındaysa yüzbini yakalıyor. Gel de kıskanma! İstanbul’daki medya baronlarının elinde olan gazeteler hariç, hangi gazetemiz ulusal düzeyde bu rakamı yakalayabiliyor, diye burada dertlenip işte bu nedenle, küllenmiş külhanımda JönTürk ateşleri yakıyorum.

Paris’e gidip orada Batı’yla tanışan JönTürklerimiz de aynı ıstırapları duymamışlar mıydı? 1631’de kurulan ilk Fransız gazetesi LaGazette’yi ellerine aldıkça, sürgündeki aydınlarımızın yüreklerine, bir inmediği kalmıştır. “Sultanî bir tembelliği” üzerinden atmaya çalışan bu aydınlarımız ülkeye geri döner dönmez, fitil almış kestane fişeği gibi parlaya tutuşa gazeteler çıkartmaya, basın özgürlüğünü doyasıya yaşamaya debelendiler. Sansür denilen şey, işte o zamanlardan kalan bir hayalet olarak Babıâli’mizde ilk onların çabaları sonunda görünmüştü.

Indiana Eyaleti’nde Lafayette’in baş döndürücü gazete geleneğine karşılık, bir kötü şöhreti de var. Kıtayı işgal ederek yerlileri yok edenlerin son savaşı, kızılderililerle yapılan son meydan savaşı, şimdi oturmakta olduğum bizim evimizden 1 mil kadar güneyde, Wabash Irmağı kenarında 1811’de olmuştu. Yayıla serile yerleşecekleri arazileri kızılderililerden aldıktan sonra, Prophet Rock adı verilen oraya bir de zafer abidesi dikmişler. Oradan her geçişte, kızılderililerin yok oluş çığlıklarını yine duyar, sırtınız ürperir. Amerikalıların, son Mohican kızılderisini de kasabamızın içinden geçen Wabash’a, şimdi yerinde obelisk gibi yükselen bir abidenin yanı başında fırlatıp attıktan ve böylece ortada tek bir kıta yerlisi kalmadığına iyice emin olduktan sonra kurdukları Lafayette kentinin bu şöhretine karşın, medeniyetin buraya gelmesi gecikmeyecekti. Journal & Courier’den sonra, 1869’da Purdue Üniversitesi de burada kuruldu. İşte, J&C gazetesine, ben böylesine haset ediyorum. Salt ona mı, dersiniz? Ya, 40 bin öğrenciye parasız dağılan “The Exponent” gazetesine ne demeli? Baskısı, haberciliğiyle eline su dökülmez gazetelerden biridir. Genç, gazetecilik öğrencisi çocuklar özenle çıkarıyorlar. Meraklısına söylüyorum, internet baskısına göz atarsanız, hak vereceksiniz!

ABD’de bu yerel gazeteleri bir arada tutan, haber akışını hızlandıran kimi kurum, kuruluşlar da onların arkasında duruyor. J&C gazetesi, ABD’de bir gazeteler grubu olan Gannett. Co.’ya geçen yıllarda kapağı attıktan sonra, artık ulusal düzeyde bir başka gazeteyi aratmayacak düzeyde haber, yorum ve yazılarla okura ulaşmaya başlamıştı. Elbette, NY Times, Chicago Tribune, Boston Globe gibi dünyaca ünlü, ağırlığı olan gazeteleri yakalaması olanaklı değildi. Ne ki, bizim 1924’de ilk taşra gazetesi olarak kurulmuş, hâlâ çok şükür ayakta duran Bartın Sesi Gazetesi ile, öteki refikleri, Antalya ve Adana’da çıkan gazeteler hep beraber sayısal olarak toplansa, Purdue’lü çocukların eline kapıda tutuşturulan The Exponent’i yakalayamazlar sanıyorum: Günde 50 bin basıyor!

Şimdi! Indianalı bir JönTürk olarak, Açık Gazete’ye bu yazıyla katılıp sizlere “Merhaba!” derken, umuyor ve diliyorum ki, bugün internette dolaşan gazetemizi yakın bir zamanda köşe bakkalından, posta kutusundan, okul kapılarından alabilelim. Tirajı da C&J’den az olmasın. Bu dilekle, size bir kez daha, Halikarnas Balıkçısı’nın davudî sesiyle “Merhaba” diyorum.

[email protected]


 

1591680cookie-checkABD’DEN… ‘Indiana’da bir JönTürk var!’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.