Adalet nasıl bir şeydir?

Tarih boyunca düşünürler “adalet” kavramı üzerinde durdular. Özellikle eskinin ahlakçıları adaleti ahlaklı yaşamın zorunlu koşulu olarak gördüler. Bu arada Epikuros’çular da adalet üzerinde durdular. Onlar “adalet”i ve “hukuk”u, bu çok önemli iki kavramı karşı karşıya koydular ya da bir arada ele aldılar, bunu yaparken bu iki kavramı birbirine karıştırdılar. Epikuros’çuların bu konudaki görüşü şöyledir:“Karşılıklı olarak birbirlerine zarar vermemek adına sözleşmeler yapmaya yatkın olmayan tüm canlı varlıklar için hiçbir şey adaletli ya da adaletsiz değildir; karşılıklı olarak birbirlerine zarar vermemek adına sözleşmeler yapmayan ya da yapmak istemeyen halklar için de durum aynıdır.”  Bu da Epikuros’çuların görüşüdür:“Adalet hiçbir zaman kendinde varolan herhangi bir şey değildir. Ama insanların karşılıklı alışverişinde, her yerde her zaman karşılıklı olarak birbirine zarar vermemek adına bir çeşit sözleşme vardır.” Bu da onların görüşüdür: “Doğaya uygun adalet karşılıklı olarak insanların birbirlerine zarar vermelerine engel olmaya yöneltilmiş karşılıklı bir yarar sözleşmesidir.” Görüldüğü gibi burada adalet diye hukuk tanımlanmaktadır. Bu konuda Epikuros’çuların dışında da birçok örnek verilebilir. “Hukuk”la “adalet”i özdeşleştirenler gerçekte “adalet” üzerine çokça düşünmek gereği duymadan belli ki hukuku zorunlu olarak adaleti gerçekleştiren bir düzenek saymışlardır. Geçmişte adaleti “başeğme özgürlüğü” diye tanımlayanlar bile olmuştur.

Adaletin ne olduğunun sezgisi özellikle Dostoyevski’nin romanlarında karşımıza çıkar. Gerçek anlamda bir insan araştırmacısı olan Dostoyevski sorunu en ince ya da en kırılgan yanından ele alır. Örneğin Karamazov kardeşler’de şöyle bir görüşle karşılaşırız: “Yargıç dürüst olsaydı belki de cani suçlu olmayacaktı.” Öte yandan Suç ve ceza’da şu iki önemli cümleyle karşılaşırız: “Ama olay her şey demek değildir ki… Hiç olmazsa işin yarısı bu olayların yorumlanışına bağlıdır.” Hukukun iyi ve kötü diye ikiye ayırdığı insanlar gerçekte ne iyi ne kötüdürler ya da hem iyi hem kötüdürler. Suç ve ceza’da Razumuhin şöyle der: “Ama her yönden incelemeye kalkarsan dünyada kaç tane iyi insan kalır!” Kan döken Napoléon’ların yontusunu mu dikmeliydik yoksa onları birer cani mi saymalıydık? “Onlar milyonlarca insanı yokediyorlar, üstelik bunu bir erdem sayıyorlar…” Ceza onlara işlemiyor. Öte yanda suç işleyen kişi suçu işlediği anda kendini cezalandırmış olmuyor mu?

Raskolnikov, Sonya’ya şöyle der: “Ben kendimi öldürdüm, kocakarıyı değil! Böylece sonsuza kadar kendimi yokettim!..”  Gerekçe her zaman çok değişik olacaktır. Nitekim Raskolnikov da cinayet işlemesinin altında yatan belirleyiciyi şöyle tanımlar: “Ben…ben cesaret göstermek istedim ve öldürdüm. Ben yalnızca cesaret göstermek istedim Sonya…” Adalet duygusu değer fikriyle belirginleşir, örneğin ben öldürdüğüm adamın çok değersiz olduğunu, bu yüzden yaşamayı hak etmediğini düşünebilirim. “İyi ama ben yalnızca bir bit öldürdüm, Sonya, yararsız, iğrenç, zararlı bir bit!” der Raskolnikov. “Ama bu bit bir insan1”der Sonya da. Öte yandan insanlıkdışı bir ceza, sonunda bağışlanmış da olsa, bireyin bütün bir ömrünü etkisi altında tutabilecek kadar ağırlıklıdır. Dostoyevski idamdan dönüşünü Budala’da bir başkasının ağzından dehşet içinde anlatır.

Hukuk düzeni bir toplumun kültür düzeyini ve onu belirleyen değerler dünyasını ortaya koyar. İnsanlık yetkin bilince ulaştığı zaman hukukla adalet örtüşecektir. Ahlakın kuralları gibi hukukun kuralları da bir toplumun değerler açısından ne olup ne olmadığını pek güzel gösterirler. Ne ölçüde insan olduğumuzun belirtileri iyi bakan bir göz için hukukun kurallarında apaçık okunabilir. Toplumların kendilerini gizleyemedikleri alan hukukun alanıdır. Hukuk adaleti gerçekleştirmek için de adaletsizliği gerçekleştirmek için de rahatça kullanılabilen bir aygıt olur. Her kurala insani bir gerekçe ulanabilse de hiçbir güç kuralın içine gizlenmiş olan niyeti gizlemeye yetmeyecektir. Nitekim hukukun yasaları oluşturulurken ya da değiştirilirken kurulu düzen adına yürürlüğe konmuş olan niyet değil de bir takım yüce kavramlar öne sürülür. Böylece hukuk çok zaman bir toplumun kendini geliştirmesi için gerekli koşulları ortaya koyup onları etkin kılacak yerde dural bir ortam yaratmanın yollarını arar. Bu durumda hukuktan vazgeçmek mi gerekir? Hukuktan vazgeçemeyiz. Hukuk toplumsal düzeyde adaleti gerçekleştirme düzeneğidir. Bizim için önemli olan yaşamın insanileştirilmesine ve devletin insanileştirilmesine bağlı olarak hukukun insanileştirilmesidir. Böylece “hukuk” kavramıyla “adalet” kavramı birbirine yaklaştırılmış olacaktır. Adaleti gerçekleştiren bir hukuk insanlığın ileri bir aşamasını belirleyecektir.

641900cookie-checkAdalet nasıl bir şeydir?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.