Maalesef gençlerin bir kısmı, anne ve babalarına, kendilerine karşı sadece görevlerini yapmış kişiler olarak bakabilmektedir. Gerçek, sadece bu kadar mı? Bütün ötesi yok mu?
Ülkede, huzur evlerine giden yaşlıların sayısında meydana gelen büyük artış nedendir?
Huzur evlerinde bile, gözleri yollarda ziyaretçi bekleyenleri anlayan var mı?
Onu da geçelim.
Ya bayramlarda; “Gelecekler…Mutlaka gelecekler…” diye hep umutla bekleyen ve kimse gelmeyince yine de çocuklarına bin türlü bahaneler uydurmaya çalışan gözü yaşlı anne – babalar…
Anne – babaların, son ömürlerini torunlarıyla birlikte geçirme hakkı ve hasretini ellerinden alan kim?
Öte yandan gençlerin çoğu, anne ve babalarının hissiyatlarını ancak, kendileri anne – baba olduktan sonra anlayabilmektedir. O da, hepsi değil…
İşte çarpıcı bir misal;
Çocuk, yıllar önce evlenmiş ve kendisi de çocuk sahibi olmuş.
Bir gün, gecenin bir yarısı telefonu çalmış. Telefondaki ses annesiymiş.
Çocuk;
– Ne var anne, bu saatte ne istiyorsun? Annesi, müşfik bir sesle;
– Şey, oğlum…
– Ne anne, insan bu saatte hiç rahatsız edilir mi? Sabah arasan olmaz mıydı?
Anne, biraz buruk, biraz da ağlamaklı bir sesle konuşmaya çalışır;
– Sevgili oğlum. Bundan tam yirmi beş yıl önce sen de bu saatte beni rahatsız etmiştin. Her neyse… Doğum yılın kutlu olsun oğlum. Çocuk meseleyi anlar, kekelemeye başlar. Tam konuşmaya başlar ki; telefon kapanmıştır. Annelik onuru galip gelmişti.
Hiç düşündünüz mü? Siz olsanız nasıl yapardınız diye…
Karar vermekte acele edin emi.
______________