60 yıl önce ben doğmamıştım henüz. Annem 7 yaşındaydı ve sek sek oynuyordu sokaklarda. Büyükbabam, savaş haberleri için ilçenin tek radyosunu belediye hoparlöründen dinlemeye Anıt Meydanı’na gidiyor olmalıydı. Belki de, olası bir kıtlığa karşı camilere erzak doldurtan İsmet Paşa’ya küfür ediyordu.
Ben 60 yıl önce yoktum. Görgü tanığı değilim Kızıl Ordu‘nun Auschwitz‘i kurtarışının… Ama bal gibi biliyorum bize söylenmesi unutulanları…
Herşeyden önce ölüm kamplarına ilk girenlerin Kızıl Ordu olduğunu, Avrupa’daki onbinlerce “resistance” ve “partizan”ın faşizme karşı savaştıklarını söylemeyi unuttular…
“Resistance” ve “partizan”lar da Hitler’in toplama kamplarında musevi, çingene ve engelilerle birlikte canlı olarak fırınlara atıldılar. Alman komünistler; ezilen, işgal edilen toprakların halklarıyla birlikte kendi ülkelerinin faşist dikdatörüne karşi savaştılar. Onlar faşizmin insan özüne yönelik vahşetinin bilincindeydiler ve onların savaşımında gerçek özgürlük öyküleri vardı. Bunları anımsayamadılar…
Aslında Hitler Faşizmi’ne karşı değil de egemenlik alanlarını korumak ve dünyanın yeniden bölüşümü için savaştıklarını söylemeyi unuttular…
Sava
ş sonrasında, mazlum ülkelerde Hitler Faşizmi’ni aratmayacak dikdatörlükler yarattıklarını söylemediler. Vahşi faşist Pinochet’in Şili’sine, daha düne kadar siyah ve beyazların ayrı merdivenlerden indiği ırkçı beyaz azınlığın Güney Afrika’sına destek olduklarını unutuverdiler…Sava
ş sonrasında Nazi soyundan gelen, Birleşik Krallık’ta BNP, Fransa’da faşist Le Pen’in partisi National Front, Almanya’da dazlaklar, İtalya’da faşist MSİ’yi de diğer (!) demokratik partiler gibi destekleyip kitle tabanı edinmesine izin verdiklerini söylemeyi unuttular. Savaş sonrasında da Hitler Almanyası’nda olduğu gibi ırkçı, seksist, ayırımcı ve sendika karşıtı yasalarla halkın özgürlügünü kısıtladıklarını anımsayamadılar…20
. yüzyılın ikinci yarısında Faşist Hitlervari ülkeleri işgal etmek yerine IMF, Düny Bankası ve “ticaret hadleri” aracılığıyla mazlum ülkeleri sömürdüler. Afrika’nın harita üzerinde kopye kalemle çizilmis sınırları içinde bitip, tükenmeyen kabile savaşları yarattılar. Yüzbinlerce Afrika’lının birbirini katletmesine neden oldular. Dillerini, kültürlerini unutturdukları sömürge halklarını, diğer sömürgelerin özgürlük savaşlarına karşı güç olarak kullandılar. Auschwitz‘in kurtuluş gününü anımsarken bütün bunlardan da söz edeceklerdi belki ama sırası gelmedi her nedense.Dünya
Sağlık Örgütü’nün raporundaki “Her yıl 12.2 milyon çocugun açlıktan ölüyor. Gelişmiş ülkelerdeki yaş ortalaması 78, azgeliş(tiril)miş ülkelerde ise 43…” verilerini unuttular…Sava
şın galibi ülkeler, Hitler gibi çocukları öldürmediler, anne ve babalarını canlı canlı gaz fırınlarına göndermediler belki ama iliklerine kadar sömürdüler. WHO‘nun raporundaki yoksulluğun nedeni oldular.Auschwitz‘i anarken bunları neden söylemiyorsunuz?
Sonra
; Nazilerin kurşuna dizdiği, Bulgaristan partizanlarından şair Anton Vaptsarov, gazeteci Anton Popov’u, Türkiye’ye doğru ilerleyen faşistlere Yunanistan’ı mezar eden Kapetanios’ların önderi Aris Volouchiotis, Demokratik Ordu Komutanı Markos Vafiadis, ELAS’ın siyasi lideri yiğit Andreas Tzimas’ı da unuttular…Sırp, Hırvat ve Boşnak partizanları bir dünya için birleştiren Tito’yu, Alman işgalindeki Paris‘te her hafta yüzbin gazete basarak halkı direnişe çagiran ve 1941’de Naziler’ce giyotinle idam edilen “resistance” Jean Cateles’i, 1942’de Georges Politzer ve Jacques Decour’la birlikte kurşuna dizilmeden bir saat öncesine kadar hücresinde yoldaşlarına “atom”u anlatan profesör Salomon’u da anlatmadılar.
Onlar
Nazizm’e karşı paylaşım savaşında değillerdi. Faşizmin bir insanlık suçu olduğu için, herkesin gereksinimine göre tüketeceği bir gün için savaştılar. Onlar Avrupa‘nın en bilge kişileriydi.Ben 60 yıl önce yoktum. Görgü tanığı değilim Kızıl Ordu‘nun Auschwitz‘i kurtarışının… Ama bal gibi biliyorum unutkanlıkların nedenini…