AKP, Hıristiyanlara Fatih’in hoşgörüsünü göstermeli

Bendeniz, Sayın Abdullah Gül ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la ilk 1996 yılında tanıştım.

Hem de tuhaf bir yerde tanıştım: Amerika’nin Atlanta şehirinde.

Aranızda herhalde ‘İstanbul 2004’ kampanyasını hatırlayan vardır. Hani, Olimpiyatlar İstanbul’a gelsin, İstanbul’da tutulsun kampanyası. İşte o kampanya için, Türk Milli Olimpiyat Komitesi üyeleriyle beraber, ben de kendimi 1996 Atlanta Oyunlarında buldum. Uluslararası basınla irtibat, halkla ilişki benim vazifemdi.

Atlanta’da güzel bir konak kiralamıştık. New York’un en iyi Türk lokantasının tekmil ekibini Atlanta’ya getirmiştik. Niyet, Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyelerini ve Atlanta’da toplanmış olan bütün dünyanın spor yazarlarını ağırlamak, ağırlarken de biraz İstanbul propagandası yapmak…

Türkiye’den zaten önemli siyasi misafirler bekliyorduk. Bir de baktık ki Türkiye’nin Atlanta heyetinde dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Abdullah Gül ile İstanbul Belediye Başkanı ve siyasi yol arkadaşı Recep Tayyip Erdoğan  yer alıyor…
Geldiler. Ve, Atlanta konağımızı dolaştırırken, onlarla konuşmanın epeyisi bana bırakıldı.

Konuk heyeti kapıda karşıladık ve konağı gezdirmeye başladım. Dekoru henüz tamamlanmamış bir odaya girdik. Heyete, “Burası bar olacak efendim” dedim.

Abdullah Gül, “Alkol verecekmisiniz?” diye sordu. Ve herkes birdenbire buz gibi dondu.

Ben sessizliği bozarak “Sayın Bakan” dedim, “Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyeleri genellikle içki içerler… Gazetecilere gelince, zaten Avrupa ve Amerikalı gazeteciler alkol severler, ama hele spor gazetecilerinin hepsi değilse epeyisi, alkola çok düşkündürler. Yani alkol servisi etmezsek, konağı şimdiden kapatalım, çünkü barımızın alkolsuz olduğunu hemen işitirler, işitir işitmez de İstanbul için ümitlerimiz biter. Davetiyelerimiz de çöpe gider.’

Hiç unutmam. Recep Tayyip Erdoğan, bunları dinledi. Ve ondan sonra şöyle dedi:

“Tamam, problem yok. Ama misafirlere verdiğiniz alkol, iyi alkol olsun…”

Ve bunu işitince, bütün oda rahatladı.

Bu günlerde, Londra’da, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı hakkında sorularla karşılaştığımda, bu hikayeyi anlatıyorum. Benim siyasetle, partilerle ilişkim yok ama bu küçük Atlanta hikayesi dinleyenleri rahatlatıyor sanırım.

Sayın Erdoğan çevresine güven vermekte yetenekli sayılır. Uzun boylu olması da bir avantaj… Fiziği zaten dikkat cekiyor. Kendisiyle karşılaşanlarla da kolay iletişim kuruyor.

Mehmet Ali Birand’ın köşesini okurken bu anımı hatırladım ve bu hafta size aktarmak istedim…

Birant, Türkiye’nin AB yolu Heybeliada’dan geçer diye yazıyordu. 1971’den beri kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulundan bahsediyordu tabii.

Bu konuda, Sayın Birand, Patrik Bartholomeos’un Türkiye’nin ABne girmesi icin çalışmalarından söz ederek Patriğin Türkiye için bir avantaj olduğunu yazdı.

Ben de zayıf sesimi o Birant’ın sözlerine eklemek istiyorum.  Çünkü bugünkü durumda Sayın Erdoğan için sahiden büyük bir fırsat var.  Fatih Sultan Mehmet’in 1453’de dünyaya gösterdiği Türk’ün büyüklüğünü ve müsamahakârlığını bir daha gösterebilir.

Patrikhane’nin İstanbul’da olduğu, Türkiye için, yalnız AB çapında değil, bütün dünya çapında ne kadar önemli bir avantaj, biliyor musunuz?  Türkiye hariç, çoğunluğuna yabancı olan bir dinin liderine topraklarında yer veren bütün dünyada tek bir ülke daha var, o da Dalai Lama’nın oturduğu Hindistan.

Ama Dalai Lama Hindistan’a kendi ülkesi Tibet’den kaçtı, kaçmaya mecbur oldu, Çin Komünistleri onu öldürmek istiyorlardı, onun için Tibet’e komşu Hindistan’da soluğu aldı.

Halbuki Patrik ve Patrikhane, Fatih Sultan Mehmet’in daveti ve iziniyle, 1453’den bu yana İstanbul’da kaldı ve duruyor.

Hatta Fatih, Patrik Gennadios’u yemeğe davet etmişti, yemekten sonra Patrikle beraber sokağa çıkıp, onu sokakta toplanan halka dost olarak takdim etmişti, ve Patriğe muhteşem bir Arap atını, herkesin önünde hediye etmişti.

Fatih Sultan Mehmet, savaşta yendiği Hristiyanlara dini özgürlüklerini tanımıştı.

Efendim, ben derin devlet’ten filan anlamam. Ama tarihçi olarak, Türklerin tarihte büyüklüğünden esaslı anlarım. Ve Türklerin, tarih boyunca savaşta yendiklerine gösterdikleri merhametin ne kadar büyük, ne kadar müstesna, ne kadar beğenilecek bir şey olduğunu esaslı bilirim.

Bunun AB nezdinde ne kadar önemli bir avantaj olduğunu da hep savunurum.

Maalesef, Ruhban Okulu kapalı kalırken, o avantajın hiç bir işe yaramadığını da söylemeliyim.

Fatih Sultan Mehmet, savaş kazanmaktan daha da önemli olan büyüklüğünü, merhametini, müsamahakârlığını, o zamanın Patriğine herkesin önünde bir Arap atı vermekle göstermişti. Recep Tayyip Erdoğan, seçim kazanmaktan daha da önemli olan büyüklüğünü, merhametini, müsamahakârlığını, bugünün Patriğine Heybeliada Ruhban Okulunun anahtarını geri vermekle gösterebilir.

_______________

* Yazarımız Namık Kemal’in torunun torunudur…

1630950cookie-checkAKP, Hıristiyanlara Fatih’in hoşgörüsünü göstermeli

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.