ALMANYA’DAN… Yaşlı politikacılar…

Yaşlı olmanın sorumluluğunu bilebilmek de bir erdemdir

46 yaşındayım. İnsan yaşlandıkça olgunlaşıyor ve deneyimleri artıyor. Daha önceleri sorun diye tanımladığı bir çok konuyu düşündüğünde o zamanki haline gülüp geçiyor.

Yaşlılık güzel bir duygu olmalı. Halkına hizmet etmiş olmak, gerektiğinde inandığı doğrulara yaşam adayarak bedel ödemiş olmak, eserleri ile gurur duyabilmek ve çocukları ve torunlarını gördüğünde “ne mutlu bu günleri de görüyorum” diyebilmek güzel bir duygu olmalı.

Ancak yaşlı olmanın da genç kuşaklara karşı bir sorumluluğu var. Maalesef tüm yaşlılar bu sorumluluğun bilincinde değiller.

Avrupa’nın bir çok ülkesinde belli bir yaşa eren ehliyet sahipleri tekrardan sınav verip, doktorlarca kontrol edilirler. 70 yaşındaki bir şöförün otobanda ters yola girip ardından da “karşımdan gelen aptallar yollarını şaşırmışlar” diyerek paniğe kapılması olayları polis kayıtlarında çoktur. Trafikte can güvenliği nedeniyle doktorlar belli bir yaşa ermiş hastalarına “artık otomobil kullanmamalarını” önerirler.

Yaşlı olmanın sorumluluğunun bilincinde olan insanlar “zamanlarının” geldiğini fark ettiklerinde gider ehliyetlerini teslim ederler.

Ama ya politikada!

Özellikle Türkiye’de TBMM adaylarına baktığımda artık sadece trafikte “ehliyetini teslim etmekle yetinmemesi” gerekenlerin sayısal kabarıklığı beni dehşete düşürmekte. Eminim bazıları “artık güvenip de bir arabanın direksiyonu geçecek cesaretleri olmadığı” halde hala “ülkenin dümenini” kapmaya aday olmaktan çekinmiyorlar.

AKP’yi bir çok açıdan eleştiren bir birey olarak bu partinin almış olduğu “65 yaş” kuralını mükemmel bulmaktayım.

Elbette bu sadece Türkiye’de yaşanan bir problem değil. Genel bir sorun. Altmışına varıp da “illa gene seçileceğim” diye tutturan “beybabalar, ya da “ben yeterince zengin oldum, şimdi de birazcık milletvekili olayım” diyerek kompleksleri ve egolarını tatmin etmeye çabalayan “dedeler” politika yapacağız diye çoğu kez aslında “politikaya ve politikanın itibarına zarar veriyorlar”.

Belediye başkanları, devlet memurları ya da işçiler belli bir yaşa geldiklerinde emekli olmak zorundayken bizim “amcalar ve dedeler” kendilerinin hala “zinde” olduğu iddiası ile ortalıkta geziniyorlar. Ondan sonra da “hangi tarihte kimin, kiminle hangi masada oturduğunu” hatırlayamayıp tam yaşlılara özgü inatlarla politik kavgalara girişiyorlar. Bu konumda olanlar artık üyesi oldukları partiler için koşturmak yerine egoları için bağrırıp, çağırırken “rezil olduklarını” bile farkedemiyorlar.

Özel yaşamda parası çok olan yetmişlik amca yirmibeş yaşındaki delikanlı gömlekleri giyip yanındaki yirmilik kızla en fazla kendini gülünç duruma düşürmekte. Ancak bu tarz politikaya yansıdığında sokaktaki insanlar doğal olarak bu “yaşlılığının sorumluluğunun bilincinde” olmaktan bile “aciz” şahısları aday ya da milletvekili yapan partilere ve genel olarak politikaya güvenmemeye başlıyor.

Bir politikacı olarak şimdiden söz veriyorum: Altmış yaşıma geldiğimde nerede isem orayı gençlere sunacağım! Çünkü o yaştan sonra insan illa “makam” sevdalısı olmak zorunda değil. Eğer zaten deneyimli ve sayılan biri ise “hep danışılan” konumda politikaya ya da ülkesine çok daha yararlı olabilir.  


 

1614640cookie-checkALMANYA’DAN… Yaşlı politikacılar…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.