Tarih 23 Ocak 2005. Yer İstanbul Bakırköy. Gökhan Belgüzar adlı 20 yaşında bir genç adli bir olay nedeniyle gözaltına alındı. Aynı gün akşam saatlerinde Gökhan Belgüzar’ın ailesini arayan bir polis, Gökhan’ın nezarethanede intihar ettiğini ve keşif yapılması gerektiğini söyledi. Bakırköy Emniyet Müdürlüğü Gökhan’ın battaniyenin kenarlarındaki ip ve saçakları sökerek, kapı arkasındaki demir parmaklıklara kendini astığını savundu. Aynı nezarethanede bulunan bıçakla yaralama olayı zanlısı Olgay H. ise polise verdiği ifadede, uyuduğu için Gökhan’ı intihar ederken görmediğini söyledi. Cumhuriyet Savcısı Oğuz Yöntem, karakolda görevli sadece bir polis memuru hakkında dava açtı. Belgüzar’ın “öldürüldüğü” yönünde beyanda bulunan avukat Erkan Dere’nin suç duyurusuna ise takipsizlik kararı verildi… “Pantolonuyla intihar etti”
Tarih 1 Haziran 2005. Yer Diyarbakır’ın Suriçi bölgesi. Yine adli bir olay nedeniyle gözaltına alınan 28 yaşındaki Murat Yavuzer’in Sağlık Polis Merkezi’nde cesedi çıktı. Polis iddianamesinde Yavuz’erin pantolonunu kullanarak kendisini astığı belirtildi. 2 çocuk babası Murat’ın ölümüyle ilgili, polisler hakkında ancak 2 yıl aradan sonra dava açılabildi. Gözaltında kaydı bulunmayan, kaldığı nezaretteki kameralar çalışmayan ve 1.82’lik boyuyla 1.66’lık demir parmaklığa kendini astığı iddia edilen Murat’ın ölümü ile ilgili yargılanan 4 polis hakkında iddianameyi hazırlayan savcı, polislerin görevlerini ihmal ettiklerine dair kendisinde herhangi bir “vicdani kanı” oluşmadığı yönünde görüş belirtti… “Kalp krizinden öldü”
Tarih 17 Aralık 2006. Yer Diyarbakır Şanlı Urfa yolu üzerinde bulunan Pirinçlik Köyü. 9 kişi telefon kablosu çaldıkları iddiasıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Şemsettin Yavuzkaplan isimli 16 yaşında bir çocuk vardı. Bir gün sonra Şemsettin Yavuzkaplan’ın öldüğü söylenerek, cesedi ailesine teslim edildi. Ölüm nedeni kalp krizi olarak açıklandı. Arada günler, haftalar aylar geçti. Soruşturmalar açıldı. Mahkemeler kuruldu. Raporlar incelendi. Mahkeme Heyeti Şemsettin Yavuzkaplan’ın devletin elindeyken ölümünde kimseyi sorumlu tutmadı. Soruşturma sonucunda takipsizlik kararı çıktı. “Polisin silahını almak istedi”
Tarih 20 Ağustos 2007. Nijerya uyruklu 25 aşındaki Festus Okey, Beyoğlu’nda bir arkadaşıyla birlikte dolaşırken, polis tarafından gözaltına alındı. Asayiş Şubesi’ne çıkarıldı ve ‘ifadesi alınmak’ üzere sorgu odasına alındı. Polisin ifadesine göre üzerinde uyuşturucu çıktı. Aynı gün Okey’in öldüğü haberi geldi. Okey sağlam girdiği nezarethaneden sağ çıkmadı. İstanbul Emniyeti’nden 20 gün ses yoktu. Daha sonra polis, Okey’in polis memuru C. Y.’nin silahını almak isteyince boğuştuğu ve silahın patladığı ve yaralanan Nijeryalı göçmenin öldüğünü açıkladı. Beyoğlu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davadan sonra yargıç, eylemin “kasten adam öldürme” veya “taksirle adam öldürme” niteliğinde olup olmayacağının değerlendirilmesi için “görevsizlik kararı” vererek, dosyanın, Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verdi. “Ayağı takılıp yere düştü”
Ağustos 2008. Zonguldak’ta Tepebaşı Mahallesi’nde iş yeri açan eşinin akrabaları, Çarşı Polis Merkezini arayarak, Metin Yüksel’in kendilerini bıçakla tehdit ettiğini ve 4 bin YTL’yi alarak gittiği yönünde şikayette bulundu. Şikayet üzerine evi basılan Yüksel, polisler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü. Polis merkezinde ifadesi alınan Metin Yüksel daha sonra sağlık kontrolünden geçirildi. Burada da sağlam çıkan Yüksel savcılığa çıkarılmak üzere yeniden polis merkezine götürüldü. Ancak 38 yaşındaki Yüksel kısa bir süre sonra Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Acil Servis doktorları tarafından yapılan incelemede Yüksel’in ölmüş olduğu belirlendi. Polis yetkilileri Yüksel’in nezarethaneye gireceği sırada kaçmak isteyince ayağı takılıp yere düştüğünü ve bu nedenle de öldüğünü iddia etti.
Ve Engin Ceber…
Tarih 28 Eylül 2008. Engin Ceber haftalık Yürüyüş Dergisi’ni dağıtırken 4 arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı. İstinye Karakolu’nda işkenceye uğradı. Darp edildi. Daha sonra tutuklanmak üzere Metris Cezaevi’ne gönderildi. Orada da işkence devam etti. Engin Ceber Metris’te öldü. Ceber’in darp edildiği İstinye Devlet Hastanesi tarafından raporlandı. Raporda Ceber’le birlikte gözaltına alınan gençlerde omuz, kol, sırt ve boyunlarında morluklar, şişlikler olduğu belirtildi. Avukatın, müvekkilleinden birisinin nasıl olur da yürüyemez durumuna geldiklerini sorduğunda polisler, “kendilerini yerden yere attılar” olmuş. Engin Ceber 29 yaşındaydı. Bingöl’lüydü. İşsizsizdi. Af Örgütü hemen soruşturma başlatılmasını istedi. Adalet Bakanlığı baskılara dayanamadı ve soruşturma başlattı…
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Haziran ayında yaptığı bir konuşmasında şöyle diyordu: “Artık bizim hükümet olarak slogan haline getirdiğimiz işkenceye sıfır tolerans prensibimiz yerleşmiştir. Bu konuda şu anda hamdolsun ülkemizde bir sorun yoktur. Bu konuda öyle düzenlemeler yapılmıştır ki, güvenlik birimlerimizde bu konuda olanca hassasiyeti göstermektedir…” Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise Ağustos ayında açıklamıştı. 2006 ve 2007 yıllarında 10 bin 886 polis ve jandarma, 4 bin 662 kişiye işkence yapmakla suçlandı. İşkencede katledilen Engin Ceber vakasına ilişkin İnsan Hakları Derneği (İHD), “bir ülkede işkence yaygınsa, sürekliyse ve kasten yapılıyorsa o ülkede işkence sistematik bir hal almış demektir” açıklamasında bulundu. Şimdi birileri çıkıp, Engin Ceber ‘in öldürülmesi olayının yine münferit bir vaka olduğunu, sorumluların bulunup, hak ettikleri cezayı alacaklarını anlatmaya kalkacak. Engin Ceber’in devletin ellerindeyken öldürülmüş olması münferit bir vaka değildir. Engin Ceber, sistematik olarak işkence yapılan ve insanların gözaltında öldürüldüğü bir ülkede Gökhan Belgüzar, Murat Yavuzer, Şemsettin Yavuzkaplan, Festus Okey ve Metin Yüksel gibi yüzlerce mağdurdan sadece birisidir.
Türkiye’de her an, herkes böyle bir muameleye maruz kalabilir.
