ŞANLIURFA'DAN… Bana mı, size mi 'ne'?

Size Şanlıurfa’dan bahsedeceğimi söylemiştim. Okuyanlar arasında bununla ilgilenmeyenler, hatta anlam veremeyenler olabilir. Ama bilmenizi isterim ki bir aileden bahseder gibi anlattıklarım, kendimle katışık bahsini ettiklerim, aslında çok kişiyi ilgilendiren detaylar taşıyor. Nasıl mı? Bir bilseniz aslında Şanlıurfa Güneydoğu da ediyor, kimi zaman Ortadoğu da.

Bu defa size bayramda gözüme çarpan birkaç detaydan bahsetmek istiyorum. Önemsiz gibi görünen ama önemli küçük şeylerden. Gittikçe büyüyeceğini düşündüğüm şeylerden. Mesela; çocukların bayram harçlıklarından ya da sınır kapılarındaki bayramlaşmalardan. Bu konuların hiçbirinde, Türkiye için kritik, yahut önemli yönler bulamayanlarınız olabilir. Ne siyasi, ne politik, ne de ekonomik anlamlar taşımadığını düşünebilirisiniz. Ama aksine yaşadıkça ve dikkat ettikçe görüyorum ki, her birinin üstüne laf etmeye değer yönleri var.

Bir kere bilmenizi isterim ki, bayram gelenekleri burada; alışverişinden tutun, bayram tebriklerine kadar; yok olmaya karşı daha dirayetli. Bu inançlara olan sıkı bağlılıkla da orantılı olabilir. Peki şimdi başlayalım, siz de daha yakından tanımış olun.

Soru 1: Siyasilerin özellikle bayramlarda, Şanlıurfa’da daha çok isimlerini duyurmaya çalıştıklarını biliyor muydunuz?  Sizce bunun ardyöresi nedir? Her bayram tebriği burada değerlendirilmesi gereken bir seçim kampanyası olabilir. Seçim promosyonları, bayram hediyelerine, harçlıklarına her an dönüşebilir. Refah bir gelecek vaatlerinin burada, ardında durulan geleneklerden sonra gelmesi sizce neden?

Başka bir nokta daha. Bayram süresince, bu sokaklarda dolaşma imkanınızın olmasını dilerdim. Sizin de benim gibi ilk dikkatinizi çekecek şeyin, çocukların ellerindeki, gerçeklerinin birer kopyası gibi görünen oyuncak silahlar olacağını tahmin edebiliyorum. Her erkek çocuğun elinde birer oyuncak silah. Her birinin namlusu birbirine çevrilmiş savaş oyunları. Sokaktan geri kalanları çıkarırsanız burası bir savaş alanı. Apartman araları, kaldırım kenarları; çocukların pusu alanları. Hemen iki şey geliyor aklıma. Çocuklar, bu oyuncak silahları bayram harçlıklarıyla alıyorlar. Sesi kendinden büyük bu oyuncakları Çinliler üretiyor. Yani ithal ediyoruz. Bir başka deyişle, çocukların bayram harçlıklarını Çin’e gönderiyoruz. 

Soru 2: Bu bir savaş ekonomisi olabilir mi?

Bir diğeri, belki de derine inildikçe daha önemlisi, çocuklar oyunla savaşmayı öğreniyorlar. Üstelik en kolay ve unutamayacakları bir yolla: Oyunla. Mehmet’in patası bitince Ahmet’in, Mehmet’in oyuncağını hırsla kaldırım taşlarına vurarak kırdığını görüyorum. Yüzünde çocukluğuna tezat bir hırs, o zaman korkuyorum işte. Alnıma dayanmış bir silah varmış gibi hissediyorum. “Çocuktan al haberi” deyişi ya doğruysa!

Soru 3: Silahla bu kadar haşır neşir olmuş bir bölgede, daha babaları ikna edilememiş çocuklar savaş oyunları oynarsa, yarın büyüyecek hangi çocuk Ortadoğu’da bir haksızlık olduğunu anlayabilecek. Sınır komşusu bambaşka bir ülkece işgal edilmişken bunu haksız görebilecek. Tepki gösterebilecek. Kendini silahsız da güçlü hissedebilecek. Hukuksal çözümleri, kişisel çözümlerden üstün tutabilecek. Düğünlerini, başarılarını silahsız da kutlayabilecek. Savaşmayı öğrenmiş bir çocuk, sizce de barışı anlamlandırabilir mi?

İşte başka bir detay daha: Tel örgülerle ayrılmış aileler. Yılda bir iki kez izinle görülebilen amcalar teyzeler. Kanları aynı, uyrukları farklı insanlar. Ne garip değil mi, bir tel örgünün bir aileyi ayırması. Yemeğini bir başka ülkeye götürürken bile soğuyacak zaman almamasına rağmen, birbirini izinlerle görebilen insanlar. Belki de bu yüzdendir, insanların ısrarla bayramlaşırken bile birbirlerine hediye olarak yemek getirip, götürmeleri.

Soru 4: Bir tel örgü, sayılı zaman, yığınla asker ve resmi izin sizi sevdiklerinizden ne kadar ayırabilirdi? Bunu yaşamış, yaşamakta olan insanların bir ülkeye aidiyetleri nasıl tanımlanabilir? Siz olsanız, ona nasıl sorardınız, “Nerelisin” diye.

Soru 5: Meclis bu ülkenin tümünü temsil ediyorken,
Sınırlarınız dışında ki bir savaş dahi sizi bu derece etkiliyorken,
Ülkelerinizin kapısı sınırlarınız bu derece önemli iken,
Her çocuk, elinde silah dahi olsa, büyüyecek ve söz sahibi olabilecekken,
Küçücük harcamalar kocaman ekonomiler doğururken,…

Nasıl dersiniz: “Bana ne”
Nasıl yazmam, nasıl derim: “Size ne”.

1081380cookie-checkŞANLIURFA'DAN… Bana mı, size mi 'ne'?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.