RESMİ TÖRENLERİN GÖLGESİNDE ÇEVRESİ YAĞMALANAN KENT
Bilindiği gibi on binlerce insanımız, yaşanan depremler nedeniyle planlama ilkelerine aykırı oluşturulan yerleşimlerde, zemin koşulları dikkate alınmadığı, imar affına da tabi tutulan denetimsiz, sağlıksız, kaçak ve güvensiz yapıların enkazları altında kalmıştı. Günlerce yardım eli uzatamayacak kadar kamusal kurumların içlerinin boşaltılması sonucunda can kayıplarının arttığı da bilinen bir gerçekliğimiz. Şimdi bu vahim tablonun kefareti olarak mı düşünülmüştür bilinmez ama su yüzeylerine bırakılacak çelenklerin ne çarpık kentleşmelere dayalı olarak ölümcül doğa olaylarının önüne geçmesi, ne de sorumluluklardan arınmayı, üstünü örtmeyi veya inkâr etmeyi sağlaması mümkündür.
DENİZİ KİRLETENLERİN TEŞHİR EDİLMESİ GEREKLİ
Antalya, eşsiz doğası, kültürel ve tarihsel değerleri ile denizle bütünleşmiş bir kenttir. Ama gözlerimizin önünde ‘değerlerini hızla yitiren’ bir kent haline getirilmiştir. Merkezi yöneticilerimiz de, yerel yöneticilerimiz de çıkar ve sermaye çevrelerinin beklentilerine uygun olarak denizimizi, sularımızı, toprağımızı, havamızı kirleten karar ve uygulamalarının sorumluluğunu taşıyorlar. Sahilleri, Tarım Alanlarını, Koruma Alanlarını hızla yapılaşmaya açıyorlar. Kıyısı/toprağı temiz olmayan kentin denizi de temiz olamaz. Konyaaltı Sahilinde daralmaya neden olduğu bilimsel olarak ortaya konulmasına karşın Boğaçayı düzenlemesine çözüm getirmekten imtina edilmesi kabul edilmez bir kent hakkı ihlalidir.
GAZİPAŞA’DAN KAŞ’A SAHİLLER İŞGAL ALTINDA
Talya Oteli, Bambus plajı, Karaalioğlu Parkı düzenlemeleriyle Falezlerin, Park ve Bahçelerimizin doğal ve tarihi dokusu heba ediliyor. Kentin denize açılan simgesel değerleri olan doğal ve kamusal alanlarımız talan ediliyor. Parsel parsel işgal edilmeye devam edilen ve nihayet yapılaşmaya açılmak istenen Kırkgöz Su Kaynaklarının heba edilmesinin esas sorumluları merkezi ve yerel yöneticilerdir. Kullanım kapasiteleri olmasına karşın korunmadıkları gibi, yapılaşmaya açılan sulak alanlarımız, yeraltı su kaynaklarımızın yok edilmesinin failleri Merkezi ve Yerel Yöneticilerdir. Kırcami gibi tarımsal karaktere sahip, su arıkları, su kaynakları, peyzaj değerleri, anıtsal yapı ve ağaçları dikkate alınmadan, yoğun yapılaşmalı, yoğun nüfuslu, alt yapısız olarak kentin 1/7’lik 1500 hektarlık alanı imara açılmak istenirken, kent yöneticileri adeta rant akıntısından kendilerini alıkoyamıyorlar.
TÜRKİYE’DE EN FAZLA TARIM ZEHRİ KULLANILAN KENTTE ÖNLEM YOK
Türkiye genelinde en fazla tarım zehri / pestisit kullanımı ile neden olunan zehir, kirlilik ve sağlık sorunlarıyla gıda güvenliğimiz tehdit edilirken, aynı zamanda bu yolla derelerimiz, akarsularımız ve denizlerimizin de zehirlenmesine / kirletilmesine önlem alınmıyor.
HEPİMİZİ VAHİM BİR GELECEK BEKLİYOR
Korunan alanlar Yönetmeliği, Orman Parkları Yönetmeliği, Madencilik Yönetmeliği, Kıyı Yasası yönetmeliğinde gerçekleştirilen değişikliklerle, kıyıları, ormanları, korunan alanları, sulak alanları dağ, taş, dere tepe bütün müşterek değerleri ve yaşam alanları; kamusal zenginlik kaynakları paraya tahvil/tahsis edilmek üzere en fazla talan ve tehdit altında bırakılan bir kenttir Antalya. Barınma hakkımızdan, ulaşım hakkına, sağlıklı çevrede ve ortak alanlarımızda eşitlik ve serbestlik içinde yaşama hakkımızdan hukuk güvenliğine kadar, iş, beslenme, eğitim, sağlık alanlarında artarak devam eden hak ihlalleri ve keyfilikler çemberinde yaşamaya zorlanıyoruz. Bu durum, doğal, çevresel, insani, kültürel ve tarihsel değerlerimizin korunması hedeflerinden uzaklaşmamıza ve aynı zamanda bu sürecin ortaya çıkardığı iklim krizine çare üretebilecek önlemlerinin geliştirilememesine neden olması, hepimizi vahim bir geleceğin beklediğini ortaya koymaktadır.
ÇEVRE GENELGEYLE DEĞİL, DAYANIŞMAYLA KORUNUR
Dünya çevre günleri, çevre felaketleri faillerinin içi boş genelgeleriyle sürdürülen samimiyetsiz etkinlikler olmaktan çıkarabilmek kent sakinlerinin daha fazla dayanışması ve kendi örgütlülükleri ile çevre haklarına sahip çıkmalarıyla mümkün olacaktır.”