Antalya gözlerimizin önünde ölüyor!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Dünya Çevre Günü’nde kentteki rant yağmasına ilişkin bir bildiri yayımlayan Antalya Kent İzleme Platformu, kıyı işgalinden deniz kirliliğine korunan alanların tahribinden tarımsal zehirlere kentin yaşadığı sorunlara değindi…
Her yıl 5 Haziran’da kutlanan Dünya Çevre Günü Türkiye’de uzun süredir çevre üzerindeki tahribatların gündeme getirildiği bir yas gününe dönüşüyor. Yasak savıcı resmi törenler, anma ve kutlamaların gölgesinde ülkenin dört bir yanından yıkımın sesleri duyuluyor. Yıkıma karşı yaşamı savunan insanların çabaları, doğal varlıkları birer rant aracına dönüştüren bu büyük yangını söndürmeye yetmiyor. Ülke politikası haline gelmesi gereken çevrenin korunması, bir süredir göstermelik bir söylemden öteye gidemiyor. Antalya Kent İzleme Platformu, çevre yağması konusunda öne çıkan kentlerden biri olan Antalya’daki sorunlara dikkat çekerek, “genelgeyle çevre korunmaz” mesajı verdi.

RESMİ TÖRENLERİN GÖLGESİNDE ÇEVRESİ YAĞMALANAN KENT

Antalya Kent İzleme Platformu’nun 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle yaptığı açıklama şöyle: “Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile geçen yıl başlatılan, 5 Haziran’ı içine alan hafta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca duyurulacak bir temayla ‘Türkiye Çevre Haftası’ olarak kutlanıyor. Bu yılın duyurulan teması, ‘Temiz Deniz Temiz Dünya’. 81 il valiliğine ve Bakanlık İl Müdürlüklerine gönderilen genelgede, 5-9 Haziran Türkiye Çevre Haftası’nda, denizler ve doğal çevrenin korunması, denizler ve iklim değişikliği ilişkisinin işlenmesi, denizlerin kıyı alanları ve karalarla olan bağlantısının çevresel boyutuyla ele alınması ve kirlenmeden korunması gerektiği konularının vurgulanması istendi. Etkinlikler deniz, göl ve akarsu kıyısı varsa bu alanlarda, yoksa millet bahçelerinde temaya uygun bir şekilde yapılacak. Çevre haftası şehir idarecilerinin denize, yoksa uygun buldukları su yüzeylerine depremden etkilenen tüm vatandaşlar adına ve anısına saygı çelengi bırakma merasimi ile başlayacak. 
 
ANMA ÇELENKLERİ, YIKIMIN KEFARETİ Mİ?

Bilindiği gibi on binlerce insanımız, yaşanan depremler nedeniyle planlama ilkelerine aykırı oluşturulan yerleşimlerde, zemin koşulları dikkate alınmadığı, imar affına da tabi tutulan denetimsiz, sağlıksız, kaçak ve güvensiz yapıların enkazları altında kalmıştı. Günlerce yardım eli uzatamayacak kadar kamusal kurumların içlerinin boşaltılması sonucunda can kayıplarının arttığı da bilinen bir gerçekliğimiz. Şimdi bu vahim tablonun kefareti olarak mı düşünülmüştür bilinmez ama su yüzeylerine bırakılacak çelenklerin ne çarpık kentleşmelere dayalı olarak ölümcül doğa olaylarının önüne geçmesi, ne de sorumluluklardan arınmayı, üstünü örtmeyi veya inkâr etmeyi sağlaması mümkündür.

DENİZİ KİRLETENLERİN TEŞHİR EDİLMESİ GEREKLİ

Genelgeye göre Türkiye Çevre Haftası nedeniyle idarecilerimiz deniz çöpü avı da başlatacaklar. Bir gün içinde ağırlıkça en çok deniz çöpü toplayan ve ilk 3’e giren balıkçı teknelerine çeşitli ödüller verilecek. Toplanan deniz çöplerinden uygun olanlar sergilenip, diğerleri bertaraf edilecek. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde balık çiftlikleriyle deniz eko-sistemini hunharca yok edilmesinin sorumluları olan bu yöneticiler, öyle görünüyor ki başını kuma gömen deve kuşlarından farksız. Hiç kuşku yok ki öncelikle kamusal çıkarlarımız için bu maskeler düşürülmeli ve bertaraf edilmelidirler. Zira denizi kirletenlerin engellenmesi ve teşhir edilmesi, onların çöplerini toplayanları ödüllendirmekten çok daha anlamlı ve gereklidir. Hepimiz kente karşı işlenen suçları en iyi kendi yaşadığımız kentlerimizden biliriz.
 
ANTALYA DEĞERLERİNİ HIZLA YİTİREN BİR KENT HALİNE GELDİ

Antalya, eşsiz doğası, kültürel ve tarihsel değerleri ile denizle bütünleşmiş bir kenttir. Ama  gözlerimizin önünde ‘değerlerini hızla yitiren’ bir kent haline getirilmiştir. Merkezi yöneticilerimiz de, yerel yöneticilerimiz de çıkar ve sermaye çevrelerinin beklentilerine uygun olarak denizimizi, sularımızı, toprağımızı, havamızı kirleten karar ve uygulamalarının sorumluluğunu taşıyorlar. Sahilleri, Tarım Alanlarını, Koruma Alanlarını hızla yapılaşmaya açıyorlar. Kıyısı/toprağı temiz olmayan kentin denizi de temiz olamaz. Konyaaltı Sahilinde daralmaya neden olduğu bilimsel olarak ortaya konulmasına karşın Boğaçayı düzenlemesine çözüm getirmekten imtina edilmesi kabul edilmez bir kent hakkı ihlalidir. 

GAZİPAŞA’DAN KAŞ’A SAHİLLER İŞGAL ALTINDA

Antalya’yı diğer sahil kentlerinden ayıran önemli bir özellik olan denizden dik yükselen Bey Dağlarının kent panoramasına kattığı 3. boyutun özellikle Konyaaltı’nda giderek dağlarla yarışmaya kalkışan yapılaşmalarıyla kirletilmekte oluşu, kent siluetinden başlayarak planlamada öngörülmeyen yüklerinin olumsuz sonuçları, her geçen gün daha fazla hissediliyor. Aynı durum Lara Kıyıları ve denizin üzerinde yükselen Falezler için de geçerli. Yoğun yapılaşma kent siluetini, altyapı, ulaşım taşıma kapasitesini yok edecek şekilde sürüyor. Konyaaltı, Lara, Kemer, Phaselis, Çıralı, Kaş, Belek, Manavgat, Alanya, Gazipaşa, daha fazla para kazandıracağı düşünülen boydan boya sahil şeritlerimiz, herkesin eşit ve serbestçe kullanılması zorunluluğu getiren kıyı yasasına, koruma statüsüne bakılmaksızın merkezi ve yerel yöneticiler aracılığı ile açıkça gasp edilmiş durumdalar. Sahillerimiz özel işletmecilerin resmen daha çok para kazanma hırslarına ve işgallerine terk edilmiş durumdalar.
 
KENT YÖNETİCİLERİ RANT AKINTISINDA KENDİLERİNİ ALIKOYAMIYOR

Talya Oteli, Bambus plajı, Karaalioğlu Parkı düzenlemeleriyle Falezlerin, Park ve Bahçelerimizin doğal ve tarihi dokusu heba ediliyor. Kentin denize açılan simgesel değerleri olan doğal ve kamusal alanlarımız talan ediliyor. Parsel parsel işgal edilmeye devam edilen ve nihayet yapılaşmaya açılmak istenen Kırkgöz Su Kaynaklarının heba edilmesinin esas sorumluları merkezi ve yerel yöneticilerdir. Kullanım kapasiteleri olmasına karşın korunmadıkları gibi, yapılaşmaya açılan sulak alanlarımız, yeraltı su kaynaklarımızın yok edilmesinin failleri Merkezi ve Yerel Yöneticilerdir. Kırcami gibi tarımsal karaktere sahip, su arıkları, su kaynakları, peyzaj değerleri, anıtsal yapı ve ağaçları dikkate alınmadan, yoğun yapılaşmalı, yoğun nüfuslu, alt yapısız olarak kentin 1/7’lik 1500 hektarlık alanı imara açılmak istenirken, kent yöneticileri adeta rant akıntısından kendilerini alıkoyamıyorlar.  

TÜRKİYE’DE EN FAZLA TARIM ZEHRİ KULLANILAN KENTTE ÖNLEM YOK

Türkiye genelinde en fazla tarım zehri / pestisit kullanımı ile neden olunan zehir, kirlilik ve sağlık sorunlarıyla gıda güvenliğimiz tehdit edilirken, aynı zamanda bu yolla derelerimiz, akarsularımız ve denizlerimizin de zehirlenmesine / kirletilmesine önlem alınmıyor.

HEPİMİZİ VAHİM BİR GELECEK BEKLİYOR

Korunan alanlar Yönetmeliği, Orman Parkları Yönetmeliği, Madencilik Yönetmeliği, Kıyı Yasası yönetmeliğinde gerçekleştirilen değişikliklerle, kıyıları, ormanları, korunan alanları, sulak alanları dağ, taş, dere tepe bütün müşterek değerleri ve yaşam alanları; kamusal zenginlik kaynakları paraya tahvil/tahsis edilmek üzere en fazla talan ve tehdit altında bırakılan bir kenttir Antalya. Barınma hakkımızdan, ulaşım hakkına, sağlıklı çevrede ve ortak alanlarımızda eşitlik ve serbestlik içinde yaşama hakkımızdan hukuk güvenliğine kadar, iş, beslenme, eğitim, sağlık alanlarında artarak devam eden hak ihlalleri ve keyfilikler çemberinde yaşamaya zorlanıyoruz. Bu durum, doğal, çevresel, insani, kültürel ve tarihsel değerlerimizin korunması hedeflerinden uzaklaşmamıza ve aynı zamanda bu sürecin ortaya çıkardığı iklim krizine çare üretebilecek önlemlerinin geliştirilememesine neden olması, hepimizi vahim bir geleceğin beklediğini ortaya koymaktadır.

ÇEVRE GENELGEYLE DEĞİL, DAYANIŞMAYLA KORUNUR

Dünya çevre günleri, çevre felaketleri faillerinin içi boş genelgeleriyle sürdürülen samimiyetsiz etkinlikler olmaktan çıkarabilmek kent sakinlerinin daha fazla dayanışması ve kendi örgütlülükleri ile çevre haklarına sahip çıkmalarıyla mümkün olacaktır.”

 

2694320cookie-checkAntalya gözlerimizin önünde ölüyor!
Önceki haberPervin Buldan ve Mithat Sancar kongrede aday olmayacaklarını açıkladılar
Sonraki haberÜç Macar ve Mahşerin dördüncü atlısı*
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.