Aylak Olmayan Aylak Adam! 

Faruk Eskioğlu – Yaşamının çıkmaz sokağında şeker şerbet bir adam Mümtaz Candaş: Annesinden miras kalan ufak dairesinde son bir roman yazmaya uğraşan, yalnız bir romancı. Kendi kaygılarıyla başa çıkmaya çalışırken bir gün ilham perisi olacak kadınla tanışır; Beyza Ferah. Artık kaderini ilham perisiyle paylaşacaktır; ta ki romanını tamamlamak için gerçek bir gemi yolculuğuna çıkana kadar… Nicky’yi Öldürmek, Mahmut Şenol’dan İstanbul’un bunaltıcı plazalarından Akdeniz’in tutkuyla dalgalanan sularına açılan, hem çılgınca neşeli hem de deliliğin eşiğinde bir macera, roman içre roman.

Mahmut Şenol, Bir Roman Yazılıyor-Nicky’yi Öldürmek’te okurları yeni bir karakterle, mimar Mümtaz Candaş’la tanıştırıyor. Mümtaz Candaş, biz okurların yabancısı olmadığı bir karakter aslında; bir tür ‘Lüzumsuz Adam!’. Aylak bir adam, bir işi var ama ruhu aylak… 

Turgenyev’in 1850’de yayınladığı Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü’nde gösterdiği, çok başarılı veya öyle olabilecekken toplumsal yaşamdan kopuk ve sadece kendisi için yaşayan insan kavramı… Rusçasıyla Lişni Çelovek-Aylak ve Lüzumsuz Adam tipi şimdi karşımıza Mümtaz Candaş olarak çıkıyor. 

Lüzumsuz Adam’ı dilimizde aynı başlıkla, 1948’de yazdığı bir hikâyesinde bize tanıtan Sait Faik olmuştu; daha sonra Aylak Adam’ı, Yusuf Atılgan’a, Oğuz Atay’a kadar roman sayfalarında görmekteyiz. 

Bu kez mimar Mümtaz, romancılığında dikiş tutturamamış, kendince iyi eserler yazdığına inanan ama piyasası olmayan bir roman yazarı olarak karşımızdadır.

Roman tutkusuyla geçen bir ömür, her konuda malumatfuruş bir kişi olduğuna bakılırsa bir kitap kurdu, annesinden kalan bir Beyoğlu evinde yaşamını tek başına sürdüren ve mimarlık diplomasını da yıllarca eline almamış bir Türk aydını. 

Anladığımızca artık cebindeki son kuruşların tükeneceği bir sırada, aile dostları araya giriyor, ünlü bir mimarlık şirketinin Maslak taraflarındaki plazada bulunan ofisinde ona bir iş bulunuyor. Fakat Mümtaz mutsuzdur. Aklı yazamadığı romanına takılmıştır, kaygılıdır ve hâlen yalnızdır. 

Yalnızlığı Amerikalı eşi Nicky’den uzak kalmasıyla başlamıştır. Nicky boşanmaya yanaşmayan, Amerika’daki evleri barklarını paylaşmayan ama Mümtaz’ı da yanında görmek istemeyen uzaktaki eştir. 

Mümtaz, Nicky’e duyduğu öfkeyi bir romanda dile getirmek üzere, kendisi gibi yazamayan bir roman karakteri yaratır. 

Roman içinde yazılan öteki romanın kahramanı Mikail Dombraço, İzmir’de yaşayan bir Türk Levantenidir; Lapis Lazuli isimli Akdeniz’de geziye çıkan bir gemide yanlışlıkla mahsur kalacak, sonra teknede yolcu Nana isimli bir kadınla tanışacak, peki sonra ne olacaktır? 

Mümtaz da bunun yanıtını bilmez, bir türlü de çözemez, Nicky de onun kaygıları altında çözülmemiş sır olarak kalır. 

Derken romans tarzı bir tesadüfle tanıştığı Beyza Ferah hayatına girecektir, fakat birkaç yıl doktorluk yaptıktan sonra mesleğini ve çevresini terk edip sosyetede, iş dünyasında eskort kız olarak yer alan bir kadındır Beyza… 

Mümtaz, Beyza Ferah’la birlikte yaşamaya başladıktan sonra, Nicky’nin ardından ilk kez yaşamına giren bu kadının, hafta sonları ortadan kayboluşuna acıyla, stoik ve çileci bir katlanışla sessiz kalır. 

Sanki onun her cumartesi ortadan kaybolmasıyla kendisini İsa peygamber zannetmeye kalkıştığı bir hülya âlemine dalmaktadır. 

Beyza Ferah, Verda takma ismiyle çalışmaktadır. Canan Hanım, sonradan bir cenaze sahnesinde romanın naif karakteri Nesli’nin anlattığına bakarsak; “Terbiyeli, görgülü, ağzından salon kelimeleri akan bir İstanbul hanımefendisi. Altmışlarında bir kadın. Tam bir sosyete hanımı, eskiden kalma saraylı gibi. Hani eteğinde namaz kılınır, denilen insanlar var ya…” İşte öyledir… 

Fakat Canan Hanım, aslında, Verda-Beyza’nın mamalığını yapar, ona müşteri bulandır. Öte yandan, yazamadığı romanını bir an evvel tamamlamazsa ne Nicky’den kurtulacağını ne de kendisini tam anlamıyla bir eş olarak kabul edip onu çalıştığı bu kirli dünyadan çekip çıkarmayacağını kavrayan Beyza, bir yaz turu için Akdeniz’e açılan M.S. Hadrianus isimli turistik gemide iki haftalık bir geziye Mümtaz’ı razı eder. 

Tasarladığı şudur ki, Mümtaz gemideyken, tıpkı yazmaya çalıştığı romandaki Dombraço gibi denizi koklayarak eserini tamamlayacak, son noktayı koyacaktır. Ardından Nicky’den ayrılmış olacağı için artık evlenebilirler. Beyza bu ümitler içinde Mümtaz’la beraber yola çıkar. 

Sonrası; Edip Cansever’in şiirinde dediği gibi, “Sonrası kalır!”. Yahut Mümtaz Candaş’ın roman boyunca yaptığı çok bilmişlikler, ukâlalık ve ayaklı kütüphane gibi ortalıkta gezinmesine benzetirsek, Latince söylenen “Umbra transit lux manet”, yani gölge gider ışık kalır.

Her şey bir anda olup biter; Nicky, Nana, Beyza, hatta Canan Hanım, Nesli ve dahi Mümtaz’ın yıllar önce ölmüş ama yaşamı boyunca aklını kurcalayan annesi Muazzez Hanım da kaybolup gider. 

Türk edebiyatında son zamanlarda artış gösteren psikolojik-gerilim tarzına yakın üslupla yazılmış bu romanda, Mümtaz’ın arka arkaya her lafına bir referans ekliyor gibi konuşması, adeta dipnotu verircesine atıflarda bulunması okurun dikkatini hiç kuşkusuz çekiyor hatta belki rahatsız da ediyor. 

Ancak kendi varoluşunu bu yolla mümkün kılmaya çalışan, büyük kentin içinde yalnızlığıyla acı çeken ve sadece kitaplarda soluk almaya çalışan Mümtaz’ın iç dünyasını kavramak için roman yazarının buna ihtiyaç duyduğunu da anlamak gerekiyor. Doğup büyüdüğü şehirde yalnız kalmış Mümtaz’ın romanı aslında bir İstanbul romanıdır. Romanda, anlatıcı-roman yazarı Mahmut Şenol, bir kez kendisini tanıtıp sonra geri çekiliyor, şöyle diyor: “Romanın yazarını bu kısa ricasıyla şimdi, bir kez burada okuyup tanıdınız; bir daha onun hiç sesi çıkmayacaktır. Sizinle birlikte o da romanı şimdi okumaya başlıyor.” 

Böylece “Nicky’yi öldürmek” isteyen roman kahramanının, onun eskort güzeli sevgilisinin kurguya gayet güzel işlenmiş bir sıralamayla izlenen iç-benlik konuşmaları biçimiyle roman akıp gidiyor. 

İstanbul Türkçesinin artık pek ortada görünmeyen son temsilcilerinden saymamız gerekirse, Mahmut Şenol kıvrak bir kalemin peşine okurunu takıp sonuna kadar onu bıkıp usandırmadan sürüklüyor. 

2020 yılının, salgın felaketine denk düşen bu zamanlarında, “Ah Mümtaz bunları niye yaptın!” veya “Ah Beyza, bu yakıştı mı şimdi!” diyeceğiniz, roman kahramanlarıyla samimi bir dostluk kurmuş gibi içinizden onlara söyleneceğiniz bir kitap Nicky’yi Öldürmek – Bir Roman Yazılıyor. 

Nicky’yi Öldürmek – Bir Roman Yazılıyor / Mahmut Şenol / Sia Kitap / 352 s. / 2020.

__________________

Bu yazı Cumhuriyet Kitap Dergi’de de, 18 Mart 2021 tarihinde yayınlandı…

2501650cookie-checkAylak Olmayan Aylak Adam! 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.