Başa dönmek…

BAŞA DÖNMEK…

Geride bıraktığın
Görmeden geçtiğin boşluk
Belki de bir sevinç gibi
Bir çırpıda bitirdiğin
Dikildi karşına

Zorba bir dilenci kılığında
Dikildi karşına
Yaptıkların değil yapmadıkların
Olur nasıl olsa
Olmasa da olur diye bıraktıkların

İçmediğin su yazmadığın şiir
Bitsin dediğin gece
Bir anıyı yontarak geçirdiğin zamanlar
Hesap soruyor senden

Bu korku sana armağan
Yaşamadığın günlerden…

Değerli hocam, değerli dost, güzel insan Afşar Timuçin’in son şiir kitabı ‘Bir Yaz Güzellemesi’nden bu şiir…

Afşar hocanın şiirleri benim hayatımda çok önemli bir yer tutar… Bir gün yine bir buluşmamızda ona sormuştum ‘hocam en çok hangi şiirlerinizi seviyorsunuz; ilk gençlik şiirlerinizi mi yoksa olgunluk dönemi şiirlerinizi mi’ diye? Bana ‘teknik açıdan’ düşünmüş olacak ‘olgunluk dönemi’ diye cevap vermişti…

Oysa ben onun erken dönem şiirlerine bayılıyordum; Özellikle de çiçek çiçek kokan, papatyalı, sardunyalı dizelerine…  Onlardan biri de, sevgili hocam, eski bölümümden dost insan, hem müzisyen hem akademisyen, ‘Işığın Yansıması’ grubunun kurucusu Prof. Murat Özyüksel’in bestesini yaparak insanlara melodisiyle de sevdirdiği ‘Bir yaz günlüğü’ydü…

Papatyadır elinde
Yazla birlikte yeşeren sıradağlar
Bir şarkıdır dilinde
Günden güne seni sorar sonbahar
Bir umuttur görüp görüp güldüğün
Bir tutkudur sokaklar
Her gün seni çağırır
Der ki
Sokaklardan geçmezsen hayal olur uzaklar

Ben senin şarkınım der
Beni her gün bir başka türlü söyle
Bazen biraz sancılı
Bazen tutkulu biraz
İçinde hep sarı güller bulunsun
Ben bir yolum sen de benim yolcumsun
Sakın geçme benden inanmayarak
Sen benim savaşçımsın
Gözüpek çocuğumsun

Sen güzelsin en güzel denizlerden de güzel
En güzel çiçeklerden ve en güzel seslerden…

Şimdi bakıyorum da, hayat ne kadar güzelmiş o zamanlar…  Sevgili hocam, aynı zamanda dostum Murat Özyüksel’le Üniversitede odalarımız aynı koridorda ve yan yanaydı. O odasında bu parçaları çaldığında melodiler koridordan süzülerek diğer odalardan önce benim odama gelir, kulağıma yaslanır kalırdı… Hele bir de mevsimlerden ilk baharsa ve bahçedeki koca çınar dallarını sarkıtmışsa yemyeşil yapraklarıyla odamdan içeri ve duvarda gölgeleri dans eder gibi kıpır kıpırsa ve ben kaybolup gitmişsem o kıpırtılara dalarak…

Afşar Timuçin’in dizeleri ve Murat Özyüksel’in ona hayat veren melodileri, bu iki insan o anlarda sanki ruhumu bütünlerdi…

‘Ruhumu bütünlerdi’ deyince, ölümüyle ruhumda derin yaralar açan, gidişiyle bir yanımı eksik bırakan Ayşe Nil’imi, Ayşe Nil Tahralı’yı burada anmadan nasıl geçebilirim ki… O da benim gibi Afşar Timuçin şiirlerinin tiryakisiydi. Hatta bir çoğunu kendi şiiriymişçesine benimsemiş ezberlemişti.  Söz şiirden açılmışken, onu, insana ve doğaya olan aşkını anlatan bir şiiriyle burada yad etmeden geçmem mümkün mü; öyleyse bir şiir de sevgili Ayşe Nil’imden …

Canım
İnsan ağlıyor
Feryat ediyor gözleriyle
Dinle bakalım yine
‘Saatlere takılı ellerim
Dakikalar bileklerimde
Ya çok geç
Ya çok erken
Yaşamayı öğrenemeyeceğim
her şeyi biliyor da
Duyguları
Hiç tanımıyorlar Bilgisayarlar
Tıpkı benim gibi
Onları da
Yeniden dizayn etmeli’
Yeterince açık mı?

Peki ama bütün bunlardan sana ne?

Küreselleşmeyi duymamış
Olamazsın
Bana da dayatmaya
Kalkıyorlar
Saçma sapan yaşamlarını
Oysa ben
Buğday tanesinde
Güneşte, denizde
Toprakta
Özgür olmak istiyorum
Yine dinle
‘Ne garip paradoks bu
Özgürleşme adına
Tutsak oldum çarklara
Dişlileri arasında
Un ufağım
Eziyor beni acımasızca’

Canım Ayşe Nil’im, onun kadar yalın, doğal, yüreği sevgi dolu bir insan daha tanımadım ben… Onu kaybettikten sonra büyüdükçe büyüdü yokluğu, kocaman bir boşluk bıraktı yüreğimde; onunla geçirilmek üzere sakladığım zamanlar bu yüzden olmalıdır ki ‘bir özleme bir ölüme’ bürünür sürekli olarak ve hep beni çağırır gittiği yerden…

Bazen düşünürüm; Afşar hoca şiirinde demiş ya ‘Başa Dönmek’, ben başa dönsem neleri değiştirmek isterdim diye…

Bu düşünce neden bu kadar canımı yakıyor… ‘Başa dönmek’ geride bırakılan yürek kırgınlıklarını görmek; hataları, yanlışları, asla telafisi olmayan, sarılamayan yaraları deşmek…

Bu kadar çok mu yaram vardı içimde; bu kadar çok mu biriktirmiştim…  Çığlık atmak geliyordu içimden… ‘Neden’…  Ben kötü bir insan değildim ki oysa; dostlarını yarı yolda bırakan, sevgilerini yarım yamalak yaşayan, yarım yamalak seven biri değildim ki ben…

Sevdiğimi yeterince gösterememiş miydim yoksa, bu muydu neden?

Bunun için miydi içimdeki bu pişmanlık…
Bu tamamlanmamış duygular, bu isyan, sevdiklerime olan bu özlem, bu hiç aralıksız süren içimdeki güz yağmuru…
‘Kırık bir çıkrık’ gibi olması içimin böyle…

Bir gün
Özgür bıraktığımızda yüreğimizi
Korkusuzca
Sevmeyi öğreneceğiz
Göreceksin
Mutluluk sorunumuz olmayacak o zaman
Göz yaşları
Uzak duracak penceremizden
Hanımelleri yayacak kokusunu arsızca
Pembe panjuru olmasa da evimizin
Ayçiçeği neşesi
Dolup taşacak bahçemizden
Mutluluk kıskanarak
Dönüp gelecek
Kafdağının ardında
saklandığı köşesinden
Ellerinden tutarak umudun…

Afşar hocanın şiirlerinden etkilenerek yazdığım bir şiirdi bu, nasıl da çiçek çiçek konuşuyor dizelerim değil mi? Ne yapabilirim ki, çiçekleri çok seviyorum ve  şiirlere çok yakıştırıyorum ben de onları Afşar hoca gibi…

Adım da belki de bu yüzden bir çiçek ismi; Zor koşullarda, özellikle kış mevsiminde yaşayabilen, nadir görülen bir dağ çiçeğiydi Çiğdem…

Aslında bu yazıyı neden yazdım, bu yazıda neler anlatmak istedim pek de farkında değilim; bir iç dökmesi, bir özlem sevdiklerime diye düşünün… Ve bir pişmanlık kaybettiklerimin ardından; ‘geriye dönsem neleri düzeltebilirdim’in küçük bir hesabı, Afşar Hocanın ‘Başa dönmek’ şiirinden yola çıkarak ve bu vesileyle onun şair yönünü de sizlere bir kez daha hatırlatarak…

Son olarak yine Afşar Timuçin’în dizerleri ve Murat Özyüksel’in melodisiyle tanınan ‘Bildiri’ şiiriyle bitirmek istiyorum satırlarımı…  Çünkü ‘Sözün bittiği yer’ gibi bir şiir bu şiir…

Bir mavide birden değişmek olur
Bakışın bakışıma vurunca

Ölüp denizlere karışmak olur
Bakışın bakışımdan yorulunca

Daha beyaz sabahlar var
Alıp gitme bütün gülüşlerini

Götürme düşlerimi
Sardunyalar güllere dokununca

‘Sinsi zehirler tatlı
Senin her şeyin Güneş’

Gelip ışığında ısınıyorum
Yaşamak ölüm gibi koyulunca


BÜTÜN YAŞAYAN VE KAYBETTİĞİMİZ DOSTLARA…

__________________

* İÜ’de Yrd. Doç. Dr.

1080190cookie-checkBaşa dönmek…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.