Bahçeli’nin linç övgüsü neyin habercisi?

Yusuf Karadaş / Evrensel – MHP lideri Bahçeli’nin Bursaspor-Amedspor maçıyla ilgili yaptığı açıklamalar, iktidar blokunun ülkeyi nasıl bir siyasal iklimde seçimlere götürmek istediği sorusunun yanıtı bakımından büyük önem taşıyor.

Bilindiği gibi pazar günü yapılan Bursaspor-Amedspor maçında Bursa taraftarları tribünde, 1990’lı yıllarda JİTEM ve “faili meçhul” cinayetlerle özdeşleşen “Beyaz Toros” ve “Yeşil”in posterlerini açmış; maçta Amedspor futbolcu ve taraftarlarına ırkçı saldırılar gerçekleştirilmişti.

Bahçeli, Salı günü partisinin meclis grup konuşmasında Amedspor oyuncu ve taraftarlarına yönelik linç girişimlerini “milli duruş olarak” sahiplenmekle kalmadı “Amedspor’dan bahsedilemeyecektir” diyerek yeni saldırılara davetiye çıkardı.

Bir siyasi partiden söz etmiyoruz; Bahçeli, Amedspor gibi bu ülkenin yasalarına göre kurulmuş bir futbol takımını bile kabul etmeyeceklerini ilan ediyor. Bahçeli’nin sözleri, iktidar blokunun seçim sürecinde bu ülkenin yasalarına değil; kendi politik çıkarları tarafından belirlenmiş sınırlara göre hareket edeceğini gösteriyor. Tribünlerden yükselen “Hükümet istifa” seslerinin suç ilan edilmesi ama öte taraftan kontrgerillanın/JİTEM’in açıktan sahiplenilip Amedsporlulara yapılan ırkçı saldırıların “milli duruş” olarak selamlanmasının anlamı budur.

Yeni ırkçı saldırılara davetiye çıkaran Bahçeli’nin “Kürt kökenli kardeşlerim başkadır, bölücü teröristler başkadır” sözü ise, çoktan bayatlamış bir demagojiden başka bir şey değildir. Çünkü Bahçeli’ye göre Kürt kimliğine sahip çıkan herkes “terörist”tir ama “Kürt kökenli” olup bu kimliğini inkâr edenler ise, “kardeş”tir!

Ancak Bursaspor tribünlerinden binlerce “kayıp” ve “faili meçhul” cinayetin sorumlusu kontrgerilla/JİTEM üzerinden verilen mesajı sahiplenen sadece Bahçeli ve partisi de değildir. Günler öncesinden maç günü olacaklar konusunda uyarılar yapıldığı halde İçişleri Bakanı Soylu ve Bursa Valisi Canbolat tribünlerden böylesi bir mesajın verilmesini, yaratmak istedikleri siyasal iklim için uygun gördüklerinden bu uyarılara kulaklarını tıkadılar. “Pankartların stada girmesine izin veren üç kamu görevlisinin görevden alındığı” açıklaması yapan Soylu, olayı basit bir ihmal olarak göstermek istiyor. Oysa göz göre göre gelen bu ırkçı saldırıdan, linç girişimlerinden dolayı görevden alınması gerekenlerin başında İçişleri Bakanı Soylu ve Bursa Valisi Canbolat geliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen yılın mayıs ayında Suriye Kürtlerine yönelik yeni bir operasyon mesajını verse de o günden bugüne bu konuda istediğini gerçekleştiremedi. Anlaşılan iktidar bloku bu kez içerideki provokasyonlarla Kürt sorununu şovenizmi kışkırtmak ve düşmanlığı körüklemek amacıyla kullanmak istiyor. Aynı zamanda bu dönemin Erdoğan ve AKP’nin Kürtlerden destek alma konusunda en umutsuz oldukları dönem olması, böylesi provokatif girişimler için uygun koşulları yaratıyor.

Bununla birlikte her ne kadar millet ittifakındaki kriz çözülmüş olsa da Akşener ve partisi, iktidara muhalefet bloku içindeki en zayıf halka olduğunu gösterdi. İP’in Sivil Toplum Kuruluşu İlişkileri Başkan Yardımcısı Mehmet Aslan, “Apo’nun resmi açılınca demokrasi oluyor ama değil mi?” sözleri ile Bursaspor tribünlerinden açılan pankartları ve yapılan ırkçı saldırıları savunmuştu. Akşener, böylesi kritik bir süreçte bile “Bizi kimse HDP ile yan yana getiremez” gibi HDP’yi şeytanlaştırıcı söylemlerine devam ediyor. Bu politik yaklaşım, iktidarın seçimleri kazanma hesabıyla HDP’nin kapatılması dahil birçok saldırısına ve her türlü demokratik hakkın engellenmesine kapı aralıyor. Dolayısıyla iktidar, bir yandan baskıları arttırmak ve korku iklimini hakim kılmak ve öte taraftan da muhalefetin içine oynamak için bu kartı oynamaya devam edecek gibi görünüyor.

Böylesi bir siyasal ortamda millet ittifakının cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na suikast iddialarına da dikkat çekmek gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde Ülkü Ocakları Eski Başkanı Alaattin Aldemir, “Bir mafya grubu üzerinden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na hamle yapılacağıyla ilgili duyumlarım var” iddiasında bulunmuştu. CHP Meclis Grup Başkanvekili Özgür Özel de Kılıçdaroğlu’na suikast ihbarları aldıklarını açıkladı. Ülkü Ocakları’nın eski başkanlarından Sinan Ateş’in öldürülmesi olayında bütün deliller MHP’yi işaret ettiği halde-ki MİT de bu konuda Erdoğan’a bir rapor sunmuştu- ciddi bir soruşturma yapılmaması, saldırganların nereden güç aldığı konusunda yeterince fikir veriyor.

Erdoğan, MHP lideri Bahçeli ile kader birliği yapınca ilk işlerinden biri Bahçeli’nin “kahraman” diyerek sahiplendiği ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’ya karşı açtığı (Çakıcı’nın Erdoğan’a yönelik tehdit ve küfürleriyle ilgili) davaları geri çekmek olmuştu. Ardından da Çakıcı özel bir afla salıverilmişti. Çakıcı da salıverilmesinin hakkını vererek bu kez kendisine yönelik özel affa itiraz eden CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu tehdit etmişti.

İktidar bloku tarafından korunan ülkücü mafya çeteleri, SADAT gibi “kontrgerilla eğitimi veren” ve kendi varlık nedenini “devlete yardımcı olmak” biçiminde açıklayan karanlık örgütlenmeler, son Taksim saldırısında gördüğümüz gibi her türlü karanlık saldırı için kullanışlı olan cihatçı çeteler…

Böylesi bir tabloda Bahçeli’nin Bursa’daki ırkçı saldırı ve linç girişimini “milli duruş” olarak sahiplenmesinin bu güçlerin de harekete geçmesi için bir işaret fişeği görevi görmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

İktidar, halkın korku ve umutsuzluğa kapılmasını istiyor. Ancak stadyumlardan “Hükümet istifa seslerini yükselten taraftarlar ya da 8 Mart’ta baskı ve yasaklara rağmen alanlara çıkan kadınlar gibi, halk güçleri birleşip seslerini yükselttikçe bu korku ve umutsuzluk havası da dağılıyor.

Bugün iktidar blokunun olası provokasyon ve saldırılarını boşa çıkarmanın güvencesi, halkın örgütlü gücü ve mücadelesindedir. Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını açıkladıktan sonra oluşan umut havasının nedeni de halkın tek adam iktidarından kurtulma yönünde ortaya koyduğu iradeden başka bir şey değildir. Provokasyonların önüne geçebilmenin ve demokrasiyi kazanmanın yolu, halkın gücünü göstermesinden ve demokratik taleplerin arkasında kararlıca durmasından geçiyor. Seçim süreci bu bakımdan seçimleri kazanmak için yeni provokasyon ve karanlık senaryoları devreye sokmaktan geri durmayacağını gösteren bu baskı rejimi ve demokrasi isteyen halk güçleri arasında bir hesaplaşma süreci olacaktır.

2674120cookie-checkBahçeli’nin linç övgüsü neyin habercisi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.