Çıban

Geçenlerde Stratejik Düşünce Enstitüsünün (SDE) ilginç bir toplantısına katıldım. Baktım ki HDP yöneticileri de dahil farklı kesimler katılıyor, anlamlı bir tartışma zemini olacağını düşündüm. Konu Çaldıran savaşının 500. yılında Kürt sorunuydu.

Bitlisi’nin Kürt -Türk barışından yola çıkılarak, bugüne ne yansıtılabilir yaklaşımı şaşırtıcı geldi. Karşınızdakini anlamaya çalışıyorsunuz ve 21. yüzyılın Türkiye’sinde 500 yıl önceye referansta bulunarak neyi, nasıl çözebileceğinizi merak ediyorsunuz.

Yavuz Sultan Selim’in Kızılbaş katliamı ortadayken, başkalarının acıları üzerinden mutluluk tesis edilemeyeceği yeterince net değil mi?

Kimi konuşmacılar bu konunun ve rakamın abartıldığını ve dış güçlere karşı bir müdahale olduğunu söylerken, hâlâ gelip de takıldığımız konu, sizin ne söylediğinizden çok, Alevi toplumunun psikolojisi ve bunu nasıl anlamlandırdıkları.

Meclis’te, Kürtçe konuşulduğunda “anlaşılmayan dil” diye zabıtlara geçince, Yavuz’un bir şiirini okumuş ve “bunu da muhtemelen anlamadığınız için anlaşılmaz dil diye mi yazacaksınız?” diye sormuştum, sanki bugünkü Osmanlıca dersi tartışmalarını adeta öngörürcesine.

Bazı gruplar Yavuz’dan bir şiir okunmasına bile tepki göstererek, oradaki anlatılan ironiyi fark etmemişlerdi. Meclis kürsüsünden diyelim, Hitler’e gönderme yaptığınızda “onu mu savunuyorsunuz?” demenin manasızlığını fark etmenin güç olmamasına rağmen, bu hassasiyeti anlamak gerektiğini ve 3. köprü adlandırmasındaki inadı eleştirmiştim.
Bu SDE toplantısında da, bir AKP yöneticisi “Kürtlerin Rojava’daki ABD bombalamasından medet umduğunu” iddia etti. Kimi sol grupların da yaptığı gibi, esas olarak kendi öz güçlerine dayanarak mücadele eden bir halkın can derdi karşısında, sırtında yumurta küfesi taşımayanların bu sinik tavrını onaylamak mümkün değil. Kaldı ki başka bir iktidar yetkilisinin de bu bombardımanları kendilerinin sağladığını iddia ettiği bir ortamda, iktidarın söz konusu Kürtler olduğundaki çelişkili tavrı rahatsızlık verici.

Toplantıda Hüda-Par genel sekreterinin, Kürt hareketinin Batılı, seküler, sol vasfını sert bir şekilde eleştirmesi karşısında, bu kadar anti Batıcı bir dil kullanıp, sonra tamamıyla ABD’nin soğuk savaş diliyle Kürt hareketini etiketlendirmenin de doğru olmadığını vurgulamak durumunda kaldım.

Sonuçta bu tür toplantılar, farklı görüşlerin birbirini sınaması açısından entelektüel bir vesile ve zemin yaratıyor.

Yavuz Sultan Selim, kullandığı silah teknolojisinin (toplar) avantajlarıyla önemli askeri başarılar elde etmiş ve askeriyeyi siyasi iradeye bağlamak gibi adımlar da atmıştı, ama toplantıda da ifade ettiğim gibi bu 500 yıl önce yaşananlardan çıkardığım tek bir sonuç var:

Yavuz, Çorlu’da sırtındaki çıbanla oynamaması gerektiğini söyleyen hekime aldırmayıp, “biz çelebi miyiz ki bir çıban için hekimlere başvuralım” deyip, hamamda çıbanı patlattırdıktan kısa süre sonra ölmüştü. Bugün sizler de “çıbanbaşı” gibi gördüğünüz sorunları patlatarak, Yavuz gibi bir sonu mu (bu durumda siyasi intihar) tercih edersiniz, yoksa çıbana merhem sürerek, iyileştirmeyi mi? Bugünün Türkiye’sinde demokrasi ve barıştan daha iyi bir merhem var mıdır?

Sempozyum vasıtasıyla bizim de iktidara sunduğumuz teklif budur: Karar sizin, tarihi gerçekler ders çıkaran herkes için ortada duruyor.

______________

[email protected]

1584380cookie-checkÇıban

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.