Ben bir yabancı mıyım?

Ülkemizde son otuz kırk yıldır gelişen yaşam koşullarına alışamıyorum. Arkadaşlarımın çoğu görüyorum pek güzel alıştılar. Yeni yaşam koşullarının oluşumunda az ya da çok katkıları olanlar daha çabuk alıştılar. Yeni yaşam koşullarının oluşumunu tam bir dinginlikle ya da eksiksiz bir umursamazlıkla izleyenler daha da çabuk alıştılar. Ben ne yapsam alışamıyorum ve alışamadığım için de zorunlu olarak bir münzevi yaşamı sürdürüyorum. Siz bunu isterseniz bir kaçaklık, bir sorumsuzluk sayın. İsterseniz daha başka şeyler de yakıştırın. Alışabileceğimi hiç sanmıyorum ve alışmak için bir çaba göstermeyi de düşünmüyorum. Bundan sonrası benim için bir insansız kentte yaşarcasına kendiyle başbaşa kalmaktır. Dış dünyayla ilişkimi çok basite indirgedim. Okumak, zaman zaman da yazmak bana yetiyor. Çünkü kendimi korumam da gerekiyor. Kimseden iyi bir şey, bir yaratıcılık, bir sağlam tutum ya da bir karşı koyuş beklemediğiniz zaman öfkeleriniz de çok aza indirgeniyor. Ya öyle mi olmuş? Vah vah!

Bu sabah Ali’yle çarşıya indiğimizde birden esin geldi, akşama istavrit kızartalım diye düşündük. Bende hiç bitmeyen bir istavrit tutkusu vardır. Her zaman balık aldığım balıkçıya gittik. Balıkların fiyatını gösteren etiketler yerlerine konmuş ama istavritin üstünde etiket yok. Belli ki o gün istavrit gelmemiş, adamlar istavriti tutturabildiklerine satacaklar. Zaten ucuz balık satarken tedirgin oluyorlar. “İstavriti ne yapacaksın, lüferler çok taze!” gibi akıl öğretmeler… Bugün de çinakopu önerdiler. Pekiyi istavrit kaça? Birbirlerinin yüzlerine baktılar. En yetkilileri fiyatı bildirdi: sekiz lira. Yürü, dedim Ali’ye, aptal yerine konmadan buradan uzaklaşalım.

Balıkçının, bakkalın, manavın bu tür davranışlarını aslında daha az yadırgıyorum. Daha büyük tedirginliklerimiz var. Ne yaparsınız ki herkes kendi dünyasına göre tutum alacak, herkes kendine yakışanı yapacaktır, bu gerçeğin ötesine dünya yıkılsa geçemeyiz. Balıkçı ortamında bulamadığınız soylu insan davranışını kasım kasım kasılan okumuş etmiş adamda bulabiliyor musunuz? Bir toplum tepetaklak giderken toptan gidiyor, kimse bu gidişten kendini kurtaramıyor. Bize bir şey olmaz saflığı insanı bugün olmazsa yarın gülünç ediveriyor. Ve öyle oluyor böyle oluyor, biz bu yabancılık duygusunu içimizden söküp atamıyoruz.

Dostça yaklaşışımdan esaslı bir asılma anlamı çıkaran kadının içler acısı zavallılığını yadırgıyorum: onun yüzünde çaput gibi duran külyutmaz görmüş geçirmiş insan gülümsemesinden iğreniyorum. İki satırı yanyana getirememekle birlikte binbir güzel ilişkiyle bilim adamı kimliği kazanmış adamın küçük dağları yaratmış gibi dolaşmasını ve “gerektiğinde” bir güzel terbiyesizleşmesini yadırgıyorum: hiç değilse bilimden payını kendi durumunu anlayacak kadar alabilmeliydi. Önümüze çay tabağından az kabaca bir tabakla meze getiren meyhaneciyi yadırgıyorum: iyi ki diyorum meyhane alışkanlığım yok, iyi ki o kötü kokulu ve gürültülü yerlere ikide bir gitmek durumunda değilim. Aldatılmalarla ve yakalanmalarla ilgili haberler üretmekten daha büyük kaygısı, daha başka telaşı olmayan gazeteleri, patırtı gürültüyü sanat diye sunan televizyon kanallarını yadırgıyorum. İnsana böylesine kötü bir şiiri yazabilmek için ölümü öp söyle özel olarak ne yaptın duygusunu veren sözde ürünlerle dolu edebiyat dergilerini, estetik biliminin uzağından geçmemiş sanat filmlerini, arzuhalci diliyle yazılmış romanları yadırgıyorum.

Bana tenha yolda omuz vurup geçen insanı, kadın osun erkek olsun alabildiğine yadırgıyorum. Sevdiğini söylediği insana apaçık tuzak kuran ve yakalandığında ben bütün bunları vallahi billahi iki gözüm önüme aksın onun iyiliği için yaptım diyen sözde dostu yadırgıyorum. Açılış gününde öğrencisini salona alırken üstünü başını aramaya kalkan üniversite yönetimini yadırgıyorum. Tüccar siyaset adamını, zengin sendikacıyı, hiçbir siyasal deneyimi yokken siyasetin göbeğine toplum kurtarıcısı diye kurulmuş ev kadınını yadırgıyorum. Kendine kadın diyemeyecek kadar korkak, sorulduğunda “bayan” olduğunu söyleyecek kadar kadınlığıyla tersleşen ama kadıncılık savlarından da hiçbir zaman vazgeçmeyen kadını yadırgıyorum. Atatürkçülük diye diye insanları Atatürk’den soğutan ilericiliği kendinden menkul insanları yadırgıyorum. Ben de rahmetli babam gibi çok yetenekli doğmuşum, daha üç yaşımda burnumla keman çalmaya kalkarmışım diyen şarkıcıyı bu durumda hiç yadırgamıyorum.

642750cookie-checkBen bir yabancı mıyım?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.