Bilgelik

Eski bir çin atasözü “Bilgenin davranışı su gibi tatsızdır” der. Bu söz Konfuçius’un olmalıdır: bir uzakdoğu ağırbaşlılığını duyurur bize. Belki biraz da yaşamdan el ayak çekmekle ilgili bir şeyleri sezdirir. Bilgelik çok zaman salt ussallık temelinde değerlendirilir. O durumda bilge deyince aklımıza yemekle içmekle pek ilgisi olmayan, dünya nimetlerini hiç umursamayan, yalnızca düşünen ve düşündükçe üst düzeyde doğrular üreten biri gelmelidir. Dünyanın bütün değerleri bilgeliğin yanında hiç kalır diye düşünenler çoktur. Terentius bize bilgeliğin çok basit ve belki de en uygun tanımını yapmıştır: ona göre bilgelik öngörülü olmaktan başka bir anlama gelmez. Öngörülü olmak ussallık ve duygusallık temelinde bilgililiği aklımıza getirir. Öngörmek için öncelikle görmek gerekir. Bunun bir anlamı da bakmayı bilmektir. Gören gözdür diye düşünürüz, oysa gören bilinçtir, göz bir aracıdır, bir alettir.

Buna göre bilgelik öğrenilen bir şey değil edinilen bir şeydir, uzun yaşam deneyleriyle ulaşılabilen bir üstün insan olma özelliğidir. Gündelik ya da sıradan yaşam deneyleriyle bilgeliğe ulaşılmaz. Ne ünler ne unvanlar ne zenginlikler bize bilgelik yolunu açabilir. Bilgelikten gelen iyiliklerin basit kazanımlarla bir ilgisi yoktur. İnsanın kendini insan olma yolunda özenle eğitmesi önemlidir. Bunun için kişi kendini kocaman örslerde kocaman çekiçlerle dövmelidir. Ben yaşamıma çok sert davrandım demesi gibi Nietzsche’nin. Kimileri gündelik yaşam koşullarında oyalanırken bir yandan da bilgeliğe özenirler. Duruşlarıyla bakışlarıyla konuşmalarıyla kendilerine bilge görünümü vermeye çalışırlar. Küçük bir vuruşla yıkılmaya hazır bir bilgeliktir bu, çok sürmez, başladığı yerde kendiliğinden sönüp gider. Uydurma bilgelerden gün olur yakası açılmadık edepsizlikler toplarız. Bu yüzden bilgeliği bir çeşit zenginlik sayanlara katılmak kolay değildir. Bilgelik bir tür yoksunluktur belki de. Zenginlik yaşamın gündelik koşullarında birazcık çabayla sağlanabilir, oysa bilgelik ancak taşlı topraklı dikenli yollardan ulaşabileceğimiz bir verimli topraktır.

Susup dinlemeyi bilmeyen, merak etmeyen, araştırmayı sevmeyen, iyi bir bellek oluşturmak için istekli olmayan gevşek kimselerin bilgelik hevesleri iki adımda kesiliverir. Diyalogdan korkan, sürekli monolog yapan, durmadan kendinden sözeden sözde bilgelerle dolu bir dünyada gerçek bilgelerle karşılaşma olanağımız o kadar az ki. Oysa gerçek bilgelere ne büyük bir gereksinimimiz var. Teknolojinin iyiden iyiye geliştiği şu zamanda onlarla yüzyüze görüşmemiz de gerekmiyor, saçtıkları ışığa ulaşsak yeter. Bilgeyi özellikle çağımızın koşullarında bir yalnızdan çok bir toplumsal insan diye tanımlamamız doğru olur. XVII. yüzyılın büyük ahlakçısı La Rochefoucauld şöyle der: “Tek başına bilge olmaya kalkmak çılgınlıktır.” Bilge olabilmek için bütün dünyayla, dünya insanıyla tarihsel bir derinlikte buluşmamız gerekir. Gerçek anlamda insan olmadan bilge olmak düşçülükle gelen boş bir dilektir. Bu yolda insan kendini gülünç edebilir.

Bilgelik bu dünyayla ilgili olmaktan çok tanrısallıkla ilgili bir şeyleri aklımıza getirse de biz gene bu yüksek insan olma durumunu bu dünyayla ilgili bir yetkinlik sayalım. Toprak ve yağmur kokmayan, denizin mavilerinden izler taşımayan, kuşların kendilerini boşluğa bırakışlarındaki o eşsiz güzelliğe benzemeyen bilgelik bilgelik midir? Aşka düşmüşlerin acılı sevincinden, bir bebeğin attığı ilk çığlıktan, göğüsleri dolmaya başlamış çocuğun genç kızlık düşlerinden, sevgiliyle yüzyüze gelmenin heyecanından uzak kalmış bilgelik bilgelik midir? Böyle bir bilgelik uydurma bir bilgiçlikten başka bir şey olabilir mi? İçinde kinler hasetler barındırmayan, korkularını büyük ölçüde yenmiş olan, almakla işi olmayan ve hep vermeyi düşünen ve verecek şeyleri olan insan bilge insandır. Bu yüzden bilgelik dediğimiz insanlık durumu durmuş oturmuşluklar kadar çılgınlıkları da alttan alta duyurur. O her durumda atılgandır.

Okumuş etmiş insanlar olabiliriz, bilgi küpü diye adlandırılan kimselerden olabiliriz, kendi mesleğinde iyiden iyiye ilerlemiş az bulunur usta kişilerden olabiliriz, her anlamda parmakla gösterilen seçkinlerden olabiliriz hatta filozof olabiliriz, gene de bilge olmak başka bir şeydir. Delilerin kendilerini bilge saymaları ve bilgelerin kendilerinde delilikler bulmaları alışılmış bir şeylerin uzağında kalmakla ilgilidir. Gene de bilgeyi öncelikle bir yaşam tutkunu ya da yaşam uzmanı saymak doğru olur. Bilgeyi deliden çok çılgın diye nitelendirmeliyiz belki de. Dünya bilgelerle dolu değildir ama onda istemediğiniz kadar deli vardır. Gene de bilgeyi akıllıdan çok deliye benzetsek yeridir. Bilge deliyse bile durmadan kendini ve dünyayı sorgulayan bir delidir. Deli kendini de dünyayı da anlamaya çalışmadan yaşar.

645930cookie-checkBilgelik

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.