5 Mart’ı 6 Mart’a bağlayan gece, aştırma görevlileri İstanbul Üniversitesi Beyazıt yerleşkesinde tüm geceyi geçirerek, YÖK’ün yürürlüğe koyduğu uygulamayı protesto etti. Fevkalade görkemli olan bu eylem, umarım ilgili mercilerde sonuca ulaşır ve Türkiye’nin bilim damarına yapılan saldırı durdurulur. Bugün arkadaşlarımızın kaleme almış olduğu, konu ile ilgili imza metnini sizlerle paylaşmak istiyorum. Gelecek yazıda, bu başlık ile neyi ifade etmeye çalıştığımı anlatacağım.
“NEDEN ŞİMDİ
2008- 2009 öğretim yılının dördüncü çeyreğinde YÖK üyeleri birdenbire altyapısını hazırlamadan açtıkları tıp fakültelerindeki öğretim üyesi eksikliğinin farkına vardılar. Ve 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’nun 41. maddesini doğrultusunda bu üniversitelere öğretim üyesi sağlamaya karar verdiler. Yıllardır bir çok üniversitede öğretim üyesi açığı sorunu olduğunu ve bunun en temel sorunlardan biri olduğunu biliyoruz. Ancak bu sorunun rotasyon uygulaması ile giderilemiyeceğini de biliyoruz. Bu sorunun üniversite bileşenleri ile tartışılmasından yanayız.
O zaman belirli kriterlere dayalı kalıcı çözümlerin üretilebileceğine inanıyoruz.Ancak,YÖK üyeleri son günlerde üniversitenin bilimsel özgürlüğüne ve özerk olması gereken yapısına karşı bir eylem süreci başlatmışlardır. Ani bir oldu bittiyle tıp alanında başlatılan bu rotasyon sistemi her anlamıyla uygulanması çeşitli sorunları beraberinde getirecektir. Şöyle ki bu uygulama atanmış dekan ve seçim – atanma süreci ile görevlendirilmiş rektörler aracılığıyla yapılacaktır. Peki rektörlerin kriterleri nedir? Bu yetkiyi sadece kendi atadığı kişilere bırakan YÖK kurulu tamamen itaatkar öğretim üyeleri yaratma yolunda büyük bir yol kat etmiş olacaktır. Kaldı ki üniversite bileşenlerine danışmadan, konuları tartışmadan, üniversiteleri yok sayarak alınan kararlar YÖK kurulunun keyfi uygulamasının en belirgin örneğidir.Biz biliyoruz ki rotasyon diğer fakültelerde de başlatılacaktır.
Anlaşılan bu üniversitelere kaydolan öğrenciler bu süreçte öğretim üyesi olmayan bölümlerden hiç eğitim almamışlardır. Böyle bir ciddiyetsizlik hangi eğitim ve öğretim anlayışının ürünüdür. Ayrıca YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın ‘Hangi üniversitenin ihtiyacı, hangisinin fazlası olduğunu belirledik ve eşleştirdik. Fazlası olanların ihtiyaç olan yerlerde görev almalarını istedik’ açıklamasıyla yapılması planlanan bu rotasyon tıp fakültelerinden gelen açıklamalarla çelişmektedir.
Sorun sadece Tıp Fakültelerinde uygulanmak istenen rotasyonla sınırlı değildir. 50d ile kadroya alınan araştırma görevlilerinin doktora sınavlarından sonra yeniden bir atama sürecine tabii tutulmalarının öngörülmesi ve de bu rotasyonun bütün fakültelere uygulanmak istenmesi,tartışılmadan getirilmeye çalışılan doçentlik kriterleri,ilahiyat fakültelerinde ön lisans alanlara yönelik ayrımcı uygulamalar ve yine hukuk fakülteleri için merkezi programların dayatılması karşısında şu soru akla geliyor. YÖK ne yapmak istiyor!!! Kısaca
Biz aşağıda imzası bulunan öğretim üyeleri diyoruz ki;
Eğitim bir ülkenin geleceğidir.
Ve bu nedenle çok ciddi bir iştir.
Ve bu kadar yetişmiş ,uluslar arası düzeyde bilim insanının bulunduğu bir ülkede eğitim
oldu bittilerle yönlendirilemez.
Siyasi iktidarın isteği doğrultusunda alt yapı çalışmaları yapılmadan , öğretim üyesi olmadan
yeni üniversiteler açılamaz.
Ve diyoruz ki ;
Sağlık da ciddi bir iştir .
Tıp fakültesi öğretim üyeleri satranç taşları gibi oradan oraya oynatılarak sağlıkta sağlıklı bir hizmet verilemez.
Ve işte bu nedenle yapılan bütün bu merkeziyetçi uygulamalara ,tepeden inmeci yöntemlere karşı çıkıyoruz,YÖK’ün kaldırılmasını, üniversitelerarası eşgüdüm kurumu haline getirilmesini ve Özerk Demokratik bir Üniversite talebimizi yineleyerek ve 5 Mart’ta araştırma görevlilerimizin kullandığı ifadeyi tekrarlayarak YÖK’e DUR diyoruz.”
________________
* Güncelliği nedeniyle aynı yazı “Evrensel” gazetesine de gönderilmiştir.