Binlerce yıllık yerel tohumlar ölüme terk edildi!

2016’da hem Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş hem de dönemin Tarım Bakanı Faruk Çelik’in üreticilere verdiği kara haber gerçek oldu. 2018 yılı tarımsal destekleri sertifikalı (hibrit) tohumları koruma altına alırken binlerce yıllık üretim kültürünü bugüne taşıya yerel tohumlar ise destekten yoksun bırakılarak adeta ölüme terk edildi…
 
Tarım devriminin başlangıcına ev sahipliği yapan Anadolu topraklarındaki 10 bin yıllık üretim kültürü, küresel şirketlerin denetimindeki kısır tohumlara yenildi. Aralık 2016’da dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik’in “2018’de sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak” açıklamasının ardından özellikle küçük ölçekli aile üreticilerinde başlayan tedirgin bekleyiş, bakanlığın 2018 yılı tarımsal desteklemelerin açıklanmasıyla adeta kabusa dönüştü. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, 2018’de yapacağı tarımsal desteklerle ilgili Bakanlar Kurulu Kararı, 26 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bakanlar Kurulunun kararında, buğdaydan mercimeğe, arpirden ayçiçeğine onlarca üründe sertifikalı (hibrit) tohumlara destek verilirken yerel tohumlara tek bir kuruş bile destek verilmemesi dikkat çekiyor. Açıklanan destekleri yetersiz bulan Ziraat Mühendisleri Odası, bunun tarımdaki dışa bağımlığı azaltacak ve üretimi teşvik etmekten uzak olduğu görüşünü savunuyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ise sertifikalı tohumlara verdikleri destek ile 2002 yılında 145 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretiminin yedi kat artarak 2017 yılında 1 milyon 50 bin tona ulaştığını söyledi.
 
YEREL TOHUM, TARIM DEVRİMİNİN BAŞLADIĞI TOPRAKLARDA ÖLÜYOR
Buğday başta olmak üzere insan beslenmesinde oldukça önemli olan bir çok tahıl ve bakliyatın ana vatanı olarak bilinen Anadolu’da 10 bin yılı aşan bir tarımsal üretim kültürü bulunuyor. Avcı toplayıcılıktan üretim kültürüne geçişin simgesi sayılan tarım devriminin başlangıcına ev sahipliği yapan Anadolu toprakları, binlerce yıldır tohumların kuşaktan kuşağa aktarılmasıyla zengin bir ürün çeşitliliğine sahip oldu. ‘Atalık tohum’ da denilen yerel tohumlar, üreticilere dışarıdan herhangi bir desteğe ihtiyaç duymadan üretim yapabilme olanağı sağlıyordu. Ancak tarih boyunca kimi zaman kaçırılarak kimi zaman da ticareti yapılarak dünyanın dört bir yanına götürülen Anadolu’nun zengin biyolojik çeşitliliğini yansıtan yerel tohumlar, 2006 yılına gelindiğinde çıkartılan bir yasa ile adeta zincire vuruldu.
2006’DA YEREL TOHUM YASAKLANDI, PİYASA ŞİRKETLERİN KONTROLÜNE VERİLDİ
“AB Uyum Yasaları” kapsamında tartışmalı görüşmelerin ardından 31 Ekim 2004 tarihinde TBMM’de kabul edilen, 8 Kasım 2006 tarihinde ise Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘5553 sayılı Tohumculuk Kanunu’, ‘sertifikalı olmayan’ yerel tohumların satışına yasaklama getirirken, tohum piyasasını ise küresel tohum tekelleri ile onların denetimindeki yerli temsilcilerin kontrollerine bıraktı.
ÜRETİCİLER ATALIK TOHUMLARINI TAKAS EDEREK YAŞATMAYA ÇALIŞIYOR
Yerel tohumlar doğal koşullarda ve etkileşime açık olarak yetiştiği için standardizasyon sorunu yarattığı öne sürülerek bunun yerine hibrit, yani ‘kısır’ olan ve ekildiğinde elde edilen üründen tohumluk alınamayan sertifikalı tohumlar üreticilere dayatıldı. ‘Daha çok ürün’ ve ‘daha bol kazanç’ vaadiyle büyük beklenti içine sokulan milyonlarca üretici, çok geçmeden küresel tohum tekellerinin kıskacı altına alındı ve bir zamanlar ekstra girdi maliyeti olmayan tohum, tarımsal üretimin en önemli girdi kalemlerinden biri haline geldi. Ürün yetiştirmek için her yıl sertifikalı tohum satın almak zorunda kalan üreticilerin bir kısmı ise bu çarkın dışına çıkabilmek ve Tohum Kanunu ile üretimin dışına itilen atalık tohumlarını yaşatabilmek için Ege ve Akdeniz bölgeleri başta olmak üzere bir çok kentte ‘tohum takası’ etkinlikleri yapmaya başladı. Böylece ticari olarak satışına yasaklama getirilen ve yaptırım olarak para hapis cezalarını içeren 5553 sayılı Tohum Kanunu’nun mağdur ettiği üreticiler, binlerce yıllık tarım kültürünü yasalara karşı koruma çabası içine girdi.
İKİ YIL ÖNCE HÜKÜMET SÖZCÜSÜNÜN VERDİĞİ KARA HABER
22 Kasım 2016 tarihinde gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısının ardından bir açıklama yapan dönemin hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, ‘Milli Tarım Projesi’ kapsamında hükümetin aldığı kararı kamuoyuna duyurdu. Buna göre 2018 yılından itibaren tüm tohumların sertifikalı hale gelmesi planlanıyordu. Kurtulmuş, 2018 tarihinden itibaren sertifikasız, yani ‘hibrit’ olmayan tohumlara destek verilmeyeceğini de açıklamıştı. Bu açıklama, besin değeri yüksek ve sağlık açısından son derece önemli olan yerel tohumlarla yapılan tarımsal üretim için adeta idam fermanı anlamına geliyordu. Bir zamanlar hibrit tohum kullanmadığı halde tarımda kendi kendine yetebilen dünyadaki birkaç ülkeden biri olan Türkiye’deki üretim çeşitliliğinin sonu gelecek, fasulyeden patlıcana, domatesten bibere bir çok yerel lezzete kaynaklık eden ürünler yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktı.
ESKİ BAKAN ÇELİK: ‘SERTİFİKALI TOHUM KULLANMAYANA DESTEK YOK’
Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un ardından bu kez de dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, “2018’de sertifikalı tohum kullanmayan destek alamayacak. Yağmurlama ve damlama sistemi kurmayanlara da destek verilmeyecek” açıklamasında bulundu. Bakan Çelik’in bu açıklamayı, 22 Aralık 2016’da Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) tarafından Antalya’da düzenlenen ‘Milli Tarımda Tohumculuğun Rolü ve Geleceği’ başlıklı çalıştayda yapması dikkat çekiciydi. ‘Milli Tarım’ adı verilen projeyle ‘yerel ve milli’ olan binlerce yıllık tarımsal üretim modeli dışlanıyor, yerine ise İsrail, Hollanda, İspanya, Fransa, ABD ve Kanada gibi tarımsal teknolojide küresel ölçekte söz sahibi ülkelerin tekelinde bulunan, üstelik de önemli kısmı GDO olan hibrit tohumlar ikame ediliyordu.
‘TEK TİP TOHUM DAHA ÇOK TARIM İLACI VE HASTALIKLARIN ARTMASI DEMEK’
Bakan Çelik’in üreticilere verdiği bu ‘kara haber’in ardından ise 9 Ocak 2017 tarihinde Ziraat Mühendisleri Odası, tohumculukta gelinen noktayı değerlendiren bir açıklama yaptı. ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, sertifikalı tohumların kimi avantajları bulunduğunu ancak dezavantajlarının da unutulmaması gerektiğini hatırlattığı açıklamasında, bu dezavantajları ise şöyle sıraladı: “Tek tip tohumların kullanımı; biyoçeşitliliğin azalması, tarımda hastalık ve zararlıların artması, tarım ilaçlarının daha çok kullanılması anlamına da gelebilmektedir. Ülkemizde ve tüm dünyada biyolojik çeşitliliğe sahip çıkmak, hem insan hem de çevre açısından önem taşımaktadır. Çiftçiye yeni tohumlar üretme, biyolojik çeşitliliği geliştirme imkanları sağlanarak buna katkıda bulunmak her zaman mümkündür. Sertifikalı tohum kullanımının desteklenip, sertifikasız tohum kullanmayanların desteklenmeyeceğine ilişkin bir yaklaşım ülkemiz şartları düşünüldüğünde çok doğru değildir.”
 
TOHUM PAZARININ YÜZDE 70’İ YABANCI FİRMALARIN ELİNDE
Türkiye’deki tohumculuk pazarının 750 milyon dolarlık bir hacme ulaştığına da işaret eden Güngör, “Bu pazarın 150 milyon doları sebze, 600 milyon doları tarla bitkileri tohumlarından oluşmaktadır. Ülkemizde kullanılan tohumların önemli bir kısmı yabancı menşeilidir. Örneğin mısırda yüzde 95, pamukta yüzde 80, soyada yüzde 80, sebzede yüzde 75, patateste yüzde 95, ayçiçeğinde yüzde 82, buğdayda yüzde 5 oranlarında  yabancı menşeili tohum kullanılmaktadır. Sonuç olarak tohumculuk pazarının yüzde 70’i yabancı firmalara aittir” bilgisini aktardı.
TÜRKİYE’NİN TOHUM İTHALATI İHRACATININ İKİ KATI
Tohum piyasasındaki denetim ve sertifikalandırma yetkisinin ‘Türk Tohumcular Birliği’nde olduğunu belirten Güngör, bu birliğin içinde bir çok çok uluslu şirketin bulunduğuna işaret ederek, “Sertifikalı tohum kullanımından esas kârlı çıkacak  olanlar da bu tohumların sertifikasını elinde tutan çok uluslu şirketlerdir. 2015 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin tohum ihracatı 103 milyon, ithalatı ise 202 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. İthalat rakamlarından da bu açıkça anlaşılmaktadır”görüşünü dile getirerek küçük aile çiftçiliğini sekteye uğratacak tarım politikalarından kaçınılması konusunda yetkilileri uyarmıştı.
2018 YILI DESTEKLERİ AÇIKLANDI, YEREL TOHUMA DESTEK YOK
İki yıl önceden hem Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un, hem de dönemin bakanı Faruk Çelik’in üreticileri tehdit edercesine yaptığı “2018’den itibaren sertifikalı tohum kullanmayana destek yok” açıklamalarının arkasındaki ayrıntılar da nihayet ortaya çıktı. Bakanlar Kurulu’nun 2018 yılında yapılacak tarımsal destekler için aldığı karar, 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 26 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlarak yürürlüğe girdi. Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı üreticilerin (Yaklaşık 2 milyon 700 bin üretici) yararlanabileceği tarımsal destekler tohum konusunda yalnızca sertifikalı tohumları kapsarken, yerel tohumlar destek kapsamı dışında tutuldu.
TARIMSAL ÜRETİM DESTEKLERİ NELERİ KAPSIYOR
Buna göre buğday, arpa, çavdar, yulaf ve tritikale için dekar başına 15 lirası mazot, 4 lirası gübre olmak üzere toplam 19 lira, çeltik, pamuk için dekar başına 40 lirası mazot, 4 lirası gübre olmak üzere 44 lira, nohut, mercimek, kuru fasulye için dekar başına 14 lirası mazot, 4 lirası gübre olmak üzere toplam 18 lira, aspir için dekar başına 12 lirası mazot, 4 lirası gübre üzere 16 lira, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi, dane mısır, patates için dekar başına 19 lirası mazot, 4 lirası gübre olmak üzere 23 lira, kanola (Kolza), soğan, yaş çay, fındık, yem bitkileri ve diğer ürünler için dekar başına 10 lirası mazot, 4 lirası gübre olmak üzere 14 lira, nadas için de 6 liralık mazot desteği verileceği açıklandı.
ZMO: ‘DESTEKLEMELER DIŞA BAĞIMLILIĞI AZALTMAKTAN UZAK’
Arıcılıktan kültür balıkçılığına, süt üretiminden hayvancılığa bir çok alanı kapsayan destekleri yetersiz bulan Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), “Yapılacak desteklemeler ülkemizin dışa bağımlılığını azaltacak, üretimi teşvik etmekten uzaktır” açıklamasında bulundu.
‘TARIMSAL DESTEKLER ENFLASYONUN BİLE GERİSİNDE KALDI’
Tarıma verilen desteğin bir çok kalemde aynı kaldığını, yapılan artışların da sınırlı kaldığına dikkat çekilen ZMO’nun açıklamasında, tarımsal üretimin gözardı edilmeye devam edildiği öne sürülerek, özetle şu ifadelere yer verildi: “5488 sayılı Tarım Kanunu gereği GSYH’nin yüzde 1’i düzeyinde tarımsal destek yapılması gerekirken, bugüne kadar bu gerek yerine getirilmemiştir. Kanunun çıkmasından 2017 yılına kadar tarım sektörüne 82 milyar TL eksik destekleme yapılmıştır. 2017 yılında büyümenin yüzde 7 olarak beklendiği göz önüne alındığında, tarımsal desteklemelerin, büyümenin değil enflasyonun bile gerisinde kaldığı görülmektedir. Akılcı ve doğru nitelikte belirlenmeyen desteklemeler, ülkemizin tarımsal potansiyeline hizmet edememektedir.
 
‘MİLLETİN EFENDİSİ KÖYLÜYÜ MUHTAÇ DURUMA GETİRENLER UTANSIN’
2018 yılı destekleri geçmiş yıllarda olduğu gibi çiftçi beklentilerinin çok altındadır. Üretimi teşvik etme, çiftçiyi köyünde tutma niteliğinden uzaktır. Osmanlı zamanında aşar vergisi altında ezilen, Atatürk Cumhuriyetinde milli ekonominin temel direği, ‘Milletin Efendisi’ köylü; bugün uygulanan yanlış tarım politikalarının altında bir kez daha ezilmektedir. Yanlış tarım politikalarının mağduru ‘Milletin efendisi’; her geçen zaman diliminde umutlarını yitirmektedir. Tefeciye muhtaç durumdadır. Artan maliyetler, her yıl biraz daha kısılan ve reel olarak azalan destekler, borcunu ödemek için hayvan varlığını elinden çıkaran çiftçiler, boş tarlalar, dağılan köyler, umutsuz ve hüzünlü ve boşalan kırsal. İşte tarımımızın hazin özeti… Milletin efendisi köylüyü üretimden koparıp, muhtaç duruma getirenler utansın!”  
 
BAKAN FAKIBABA: ‘SERTİFİKALI TOHUMA 1 MİLYAR LİRA DESTEK VERDİK’
Tarım desteklerinin açıklanmasının ardından yerel tohumlar üretim dışına itilirken, sertifikalı tohum üretimine ilişkin bir açıklama yapan Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, AKP hükümetleri döneminde 2005 yılından bu yana verilen destekleri anlattı. 2005 yılından bu yana 1,5 milyon çiftçiye 1 milyar liralık sertifikalı tohum kullanım desteği sağladıklarını kaydeden Bakan Fakıbaba, özetle şunları söyledi: “2002 yılında 145 bin ton olan sertifikalı tohumluk üretimi, 7 kat artış göstererek 2017 yılında 1 milyon 50 bin tona çıktı. Bugün itibariyle ülkemizde, Bakanlığımızda yetkilendirilmiş sertifikalı tohum üretimi yapan 832 adet üretici firma bulunuyor. 50 bin üretim beyannamesi ile tarla, depo ve laboratuvar kontrolleri yapılmak suretiyle 3,8 milyon da alanda sertifikalı tohum üretimi yapılıyor. Yine 2002 yılında 17 milyon dolar tohum ihracatımız 2017 yılında 8 kat artışla 136 milyon dolara (44 bin ton) yükseldi. 2017 yılında tohum ithalatımız ise son beş yılın en düşük değeri olarak 185 milyon dolar (40 bin ton) şeklinde gerçekleşti. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2002 yılında yüzde 31 iken 2017’de yüzde 73 seviyesine çıktı. Bugün itibariyle Türkiye olarak 79 ülkeye tohum ihracatı yapıyoruz.”
2167090cookie-checkBinlerce yıllık yerel tohumlar ölüme terk edildi!
Önceki haberBu toprağın kadınları bir güne sığar mı
Sonraki haberKılıçdaroğlu: Senin bu partide yerin yoktur
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.