Bir tatil hikayesi

Ben, bu yıl değişik bir tatil yapmaya karar verdim ve gerçekten de değişik bir ülkede, çok değişik deneyimler kazanarak ülkeme döndüm.


Bu yaz tatilini yapmaya karar verince, bavulumu elime aldım ve içine gerekli gereksiz eşyalarımı değil, vicdanımı koydum. Vicdanım ve ben, değişik bir ülkeye doğru yola çıktık. Bu ülkeye gitmek için ne uçak biletine, ne otobüse ve ne de başka bir araca gereksinmem olmadı. Bu yaz tatilini bedavaya getirdim, ama inanın çok yoruldum ve o kadar da tat aldım bu tatilden.


Tatilimi yaptığım yer, MAGDÜ Adasıydı. Bu ada, dört tarafı denizlerle çevrili bir yer değildi. Adanın sadece üç yanı denizlerle çevrilmişti. Buraya neden ada dedikleri ve isminin neden MAGDü olduğunu ise hikayemizin sonunda anlatacağım.


MAGDÜ Adası, halkının büyük kesimi tarım ve hizmet sektörüyle uğraşan bir topluluktu. Ada, 80 yıl kadar önce korsanların istilasına uğramış, ancak ada halkının el ele vermesi ve yürekli mücadelesi ile korsanların saldırısı geri püskürtülmüştü. Bu korsanlar, daha sonra civar adaları istila etmişler ve MAGDÜ Adası’na yönelik istila planlarınadan hiç vazgeçmemişlerdi.
 


MAGDÜ Adasının etrafındaki hemen bütün adalar, eski korsanların istilası altında yaşamaya devam ediyordu. Bu adalardan bir kaçı dışında korsanların istilasına uğramayan ve işgal edilmeyen yerleşim birimi kalmamıştı.


Elime bir dürbün alarak karşıdaki istila edilmiş adaları izlemeye çalıştım. Ancak, dürbün ile korsan istilasına uğramış hiç bir ada göremedim. Yanı başımdaki yaşlı bir dede, korsan istilasındaki adaların dürbün ile görülemeyeceğini, ancak çıplak gözle görülebileceğini söyledi. Adanın aydınları yıllardır dürbün ile korsanların istila ettikleri adaları aramışlar, ancak bir türlü bullamışlar. Daha sonra mavi gözlü, kısa boylu, yürekli mi yürekli, inançlı mı inançlı, nur yüzlü bir ada evladı, korsan istilasındaki adaları çıplak gözle görmüş ve bütün ada halkına da göstermiş. O günden bu yana diğer adaları dürbün ile gören olmamış.


Yanımdaki yaşlı ihtiyar, 80 yıl öncesini de yaşamış, bugnü de yaşayan 82 yaşında sevimli bir dedemiz. Dedemiz, kısık seiyle anlatmaya başladı :


“Bu ada halkı neler çekti evladım. Ancak, yılmadı, yorulmadı, boyun eğmedi. Bugün ise ada halkı, bir hiç uğruna köle olmaya doğru koşuyor. Ellerinde uzak mesafeli dürbünleriyle aydınlarımız, halkı kandırmaya ve çevrede istila edilmiş ada olmadığına inandırmaya çalışıyor. Oysa yanı başımızdaki I adası daha yeni işgal edildi. Y adası, işgalcilerin birliğine katıldı. B adası da işgalciler birliğine teslim olmak üzere. İ ve S adaları da yakında işgal edilecekler. E adası büyük işgal kuvvetlerinin emrinde ve hizmetkarlığını yaparken halkı açlıkla karşı karşıya. Daha nice adada işgalciler cirit atıyor.”


Sevimli dedeme soruyorum.


– Ada yönetimi neden bu gerçekleri görmüyor ?


Sevimli dedemiz alçak sesle konuşmasını sürdürüyor :


“Adayı yöneten baş, büyük işgalcinin kuklası oldu. Çocukları büyük işgalcinin büyük adasında yaşıyor. Baş yardımcılarının çocuklarının çoğu da baş işgalcinin adalarında eğitim görüyor. Ada aydınları, ellerindeki uzun dürbünlerle işgal edilmiş ada arıyor ve bir türlü bulamıyorlar nedense. İşgalci de yok, işgal edilmiş ada da yok diyorlar. Adanın yönetim organları, bunların bir kaç tanesini ayırmak gerek, işgalcilerin emrinde çalışıyor. İşgalcilerin ürünlerini on paraya satın alabiliyor, kendi ürünümüzü bir paraya satamıyoruz. Ada halkının çoğu işsiz gençlerden oluşuyor. Adayı yöneten eski baş’lar zengin oldu, refah ve şatafat içinde yaşıyor, yüksek başlık maaşları alıyorlar. Adada hasta olanlar tedavi olmak için sağlık kulübelerinde saatlerce sırada bekliyor. Ada işlerini gören görevlilerin aldıkları paralar çok düşük. Çocuklarını işgalcilerin adalarında okutamıyorlar. Adanın okulları da paralı oldu. Bu adada yaşamak zor oldu.”


Yaşlı ve sevimli dedemi dinleyerek adanın ne kadar zor durumda olduğumu anlıyorum. Ancak, dede konuşmaya devam ediyor:


“Adayı bölmek istiyorlar evladım. Baş istilacı, adayı bölmek isteyenleri eğitiyor, onlara para ve silah veriyor. Diğer istilacılar da adayı bölmek isteyenlere iş buluyor, para veriyor ve çocuklarını kendi adalarında okutuyorlar. Adamız tehlikede evladım”


Adada durumun ne kadar kötü olduğunu görüyorum. Üzülüyorum. Gözlerim doluyor. Tam ümidimi kesmişken yaşlı dedemin omzuma dokunduğunu görüyorum.


“Uyan evladım. Uyan. Uyanın. Adamız elden gitmek üzere. Bölünmek üzere. Başlarımız adamızı satmak üzere. Bu adanın genç çocuklarını uyandır. Sizler uyanırsanız, bu cennet adayı bölemezler. İstila edemezler. Bu adayı satın alamazlar. Yağmalayamazlar. Bu ada, Mavi Gözlü Devin Adasıdır. MAvi  Gözlü Devin Ülkesidir bu ada. Bu adanın maviliğini kimse ortadan kaldırıp, sarı ya da kırmızı ya da yeşile dönüştüremez. Ellerinde uzun dürbünler ile istilacılardan yemlenen aydınlar da, bu ülkeyi satılığa çıkanlar baş’lar da, bu ülkeyi istila etmeye çalışan alçaklar da şunu bilsinler : Bu ada, Mavi Gözlü Devin Çocuklarının Adasıdır. Bu ada, sizin ve bizim gibi düşünenlerin sığındığı bir ülkedir”


Bu yaz tatilim çok renkli geçti. Biraz daha hırslandım. Biraz daha cesaret sahibiyim. Biraz daha çalışacak ve bu yılı verimli geçireceğim. Hepiniz böyle güzel bir tatil geçirmişsinizdir umarım.


_______________


* Dr. Birol Ertan yazdı

682420cookie-checkBir tatil hikayesi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.