Bir yandan don, bir yandan kefen biçiliyor

Bakan Günay bunu daha ne kadar seyredecek?

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuığrul Günay’ın adı, AKP’ye transfer olduğu günden buyana hep tartışmaların odağında yer aldı. Özellikle AKP’nin toplumda infial yaratan uygulamaları karşısında zor durumlar yaşayan Günay, başında bulunduğu bakanlığın varlık sebebiyle, ‘icraatçı’ bakanlıkların uygulamaları arasındaki çelişkinin tam ortasında kalarak başka hiç bir ülkede göremeyeceğimiz durumların nesnesi oldu.

ÜZERİNDE HAYAL KURABİLECEĞİMİZ BİR COĞRAFYA KALACAK MI?

Öyle ki, Türkiye’nin geleceğini bağladığı turizm sektörünün geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi için her türlü çaba harcanırken bir yandan da üzerinde ‘turizm’ yapılması planlanan sahaların fütursuzca taş ocakları, HES’ler ve diğer yatırımlara açılması akıl alır gibi değil. Karadeniz’in zümrüt ormanlar, Erzurum’un dillere destan yaylaları, Ege’nin verimli tarım toprakları, Antalya’nın dağları, ormanları ve kanyonları birer birer HES ve taş ocaklarına feda edildi. Günay’ın sorumluluğu altındaki bakanlığın ‘kültür’ bölümüne hiç değinmiyoruz bile. Dünyanın en özgün sosyal yapılarını oluşturan Anadolu’nun zenginliğini vareden en önemli kaynağın, dört kıtayı birbirine düğümleyen bu coğrafya olduğunu hepimiz biliyoruz.

‘KÜLTÜR TURİZMİ’ Mİ DEDİNİZ?

Türkiye bu zengin kültür ve coğrafyanın avantajlarını kullanmakta oldukça geç kalmış bir ülke. Bu geç kalmışlığın verdiği telaşla ülkenin dört bir yanında ‘turizm’ projeleri geliştiriliyor. Bu projelere ilişkin zirvelerden biri de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ev sahipliğinde Ankara’da yapıldı. 23-24 Aralık 2011 tarihinde ‘Kültür Turizmi Zirvesi’ başlığıyla gerçekleşen etkinliğe ülkenin dört bir yanından turizmciler ve kamu görevlileri katıldı. Zirvede, alternatif turizmin çeşitlendirlmesi üzerine tartışmalar yapıldı.

TURİZME İMAN ETMEYEN YOK!

Benzer bir etkinlik de Aralık başında Isparta’da gerçekleşti. Davras’da başlayan, Eğirdir’de sona eren etkinliğin amacı Göller Bölgesi’nin turizm potansiyelinin ortaya çıkarılmasıydı. Bu amaçla onlarca bildiri sunuldu, sorunlar, beklentiler ortaya kondu. Etkinliğin konukları arasında yönetmen Osman Sınav’ın da bulunması ayrı bir yazı konusu. Diğer yandan da bölgesel kalkınma ajansları aracılığıyla ülkenin dört bir yanında alel acele ‘projeler’ hazırlanıyor, fonlar, krediler bulma çabası delirmişçesine sürüyor. Kısacası turizmle yatıp turizmle kalkıyoruz. Ülkenin yegane kurtuluşunun, giderek bir ideolojiye dönüşen tuzimle olacağına iman etmeyen neredeyse yok gibi.
Ancak yaşadıklarımız bütün bu koşuşturmayı boşa çıkaracak türden. Burada bir parantez açıp turizmin başkenti olan Antalya ve geleceğini turizmde gören kentlerin başında gelen Isparta’daki turizm açısından ‘rezerv’ niteliğindeki alanlarda yaşananlara bir göz atalım.

KÖPRÜLÜ KANYON’A HES YAPILIR MI?

Antalya’nın turizm sepetindeki en değerli ürünlerden biri olan Köprülü Kanyon Milli Parkı, 1. Derece Doğal Sit ilan edilen ve konudaki davası süren Alakır Vadisi, Finike Gökbük Kanyonu, Kaş-Fethiye sınırındaki Saklıkent Kanyonu, Alara, Dim, Manavgat çayları HES projeleriyle gündemde. Enerji Bakanlığı’nın resmi rakamlarına göre ruhsatlandırılmış 38 HES projesi var kentte. Ancak henüz inşaat aşamasına gelmeyen projelerin sayısının altmışa yakın olduğunu biliyoruz.
HES VE VAHŞİ MADENCİLİĞE KURBAN EDİLEN COĞRAFYA
Dünyaca ünlü Çığlıkara sedir ormanları başta olmak üzere Antalya’nın en değerli ormanlık alanları ve kültür mirası taş ocakları tarafından vahşice katlediliyor. Kentte 2200 civarında taş ocağı ruhsatı verilmiş. Bütün bunlar Likya, Pamfilya, Roma, Selçuklu ve Osmanlı’nın kültür mirasının üst üste geçtiği bir coğrafyada gerçekleşiyor. Antik yollar, kervansaraylar ve bir çoğu gün yüzüne çıkmamış masalsı kentler. Hepsini bir çırpıda ‘vahşi’ madencilik ve kural tanımayan ‘HES furyasına’ kurban vermeye hazırız.

EĞİRDİR’İN GÖZ YAŞLARI

Isparta’da da durum farklı değil. Dünyanın en güzel göllerinden biri olan Eğirdir Gölü ve çevresi kan ağlıyor. Kentin tutkunları on katlı apartmanlarla doldurulan göl kıyısına ağlarken, şimdilerde TOKİ eliyle yapılacak yeni binalar için girişimler başlamış bile. Eğirdir Sivrisi’nin arkasındaki dağlarda onlarca taş ocağı. Elmasının kokusu ve lezzetiyle dillere destan olan Boğazova’dan Kovada’ya kadar sağlı sollu tepeler çoktan mermercilerin talanına açılmış. Bir yanda elma bahçeleri, diğer yanda göğe yükselen mermer tozları.

‘BEN DE HEVES ETTİM ALDIM’

Sütçüler yolu, Çandır, Yazılıkanyon da HES ve mermer furyasından nasibini almış. Denetimsizlik diz boyu. Mermer taşıyan kamyonların nakil fişi olmadan çalıştıkları asayiş notlarına yansıyor. Çin’e taş satmak üzere açılan ocaklardan biri de İbişler köyünde. Nepalli bir mühendis, buraların taşının pazarlanması için çalışıyor. Türkiye, işlenmemiş taş pazarının ‘açık ülke’si olmuş. Bütün rezervlerini ham malzeme olarak üç otuz paraya elden çıkarmaya kararlı. Eğirdir çevresinde kiraladığı ocağı satışa çıkaran bir tüccarla konuşuyoruz. “Herkes alıyordu ben de heves ettim aldım” diyor. Şimdi elden çıkaracakmış, “vergisi geliyor ikide bir” diyor.

AKDENİZ’İN SU REZERVİ DEDEGÖL

Isparta’nın bir başka rezervi de Dedegöl Dağı ve çevresi. Dedegöl’ün eteğinden vadiye giren, onlarca dereden beslenerek Akdeniz’e dökülen Köprüçay, Aspendos kentinin varoluşuna da kaynaklık etmiş. Dedegöl’den Antalya’ya, bölge önemli bir su rezervi. Bölgedeki onlarca köy, zengin bir kültürün son tanıklarını barındırıyor. Ruhlarını arındırmak, kendilerini bulmak için Katmandu’ya, Nepal’e koşan zamane gezginleri henüz keşfetmemiş olsalar da keşişler gibi yaşayan insanların coğrafyası olan Yukarı Köprüçay Havzası tam bir saklı cennet.
Sözü bu kadar uzatmamın nedeni, sahada olup bitenleri anımsatmak. Çünkü her gün projelerle, hayallerle kamuoyuna pompalanan imajın ne kadar anlamsız ve boş olduğunu anlatmanın başka yolu yok. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, zaman zaman bakanlığının icraat sahasını ilgilendiren konularda bir iki cümle kursa da genellikle hükümet poltikalarıyla ters düşecek bir tavır aldığını görmedik.

BAKAN GÜNAY, TAHRİBAT KARŞISINDA BİR İLERİ İKİ GERİ

Daha önce Allianoi konusunda abartılı bir kamuoyu duyarlılığı geliştirildiğini, açıklayan Günay, Hasankeyf’in korunması şartıyla bir barajın yapılmasından yana olduğunu söylemişti. Karadeniz’deki HES’lerle ilgili de “Her yerden birkaç megawatlık enerji elde edeceğiz diye her dereyi deleceksek‚ her dağı parçalayacaksak‚ her ağacı keseceksek o zaman biz burada turizm yapamayız” açıklamasını yapan Günay, bir başka açıklmasında da “Doğaya hiç elimizi sürmediğimiz bir Türkiye hayali kurmak çok güzel ama ‘enerji’ diye bir ihtiyaç var” diyerek Karadeniz Bölgesi’ndeki imara aykırı çarpık yapılaşmanın ‘HES’lerden daha vahim’ olduğunu savunmuştu.

BAKANLIĞIN KÖPRÜÇAY TARİFİ

Gelelim Köprüçay’a. Bakanlığın resmi web sayfasında, “Köprüçay, Türkiye’nin en güzel tabii rekreasyon alanlarından birisini teşkil eder. Bunun yanı sıra, nehrin batısındaki dağlık arazide bulunan tarihi Selge (Zerk) şehri, nehir kenarındaki kaleler, su kemerleri, Roma devrine ait köprüler ve tarihi yollar gibi pek çok arkeolojik kaynaklar Köprülü kanyonun önemini artırmaktadır” deniliyor.

ÜLKE DEĞERLERİ YOK EDİLİRKEN SADECE SEYREDEMEZSİNİZ

Ancak kanyonun kuzeyinde HES yapmak için çoktan projeler hazırlandı bile. Antalya Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu 19 Aralık tarihli toplantısında görüşülen gündem maddelerinden biri de ‘Köprülü Kanyonda HES’ talebiydi. Yılda 1 milyona yakın turistin ziyaret ettiği bölge binlerce ailenin de geçim kaynağı. Tıpkı Saklıkent de olduğu gibi bu bölge de HES tehdidi altında. Sadece bir kaç şirketin kazancı uğruna ve ‘enerji’ bahanesiyle ülkenin en değerli rezervleri yok edilirken Bakan Günay’ın bunu sadece seyretmesini aklımız almıyor.

BAKAN GÜNAY’I GÖREVE ÇAĞIRIYORUZ

Bir yandan doğmamış çocuğa don biçilirken, diğer yandan da kefen biçiliyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı, bakanlığının sorumluluk alanındaki değerler birer birer elden çıkmadan görev ve sorumluluğunun gereğini yapmaya davet ediyoruz. Bu, aynı zamanda bir insanlık ödevidir de

1196330cookie-checkBir yandan don, bir yandan kefen biçiliyor
Önceki haberHüseyin Ekmekçi, Emine Erdoğan konusunda ne düşünüyor acaba?
Sonraki haberSübvansiye sübyanlar!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.