Biri bizi kurtarır mı?

Biri bizi kurtarır görüşü bu toplumun insanlarında, aydın insanlarında bile bir saplantıdır. Bizi bizden başka kimse kurtaramaz: yaşam deneylerimiz bunu göstermiş olmalı. O kurtuluşların tadı damağımızdadır. Birçok defa kurtulduk, her seferinde battık. Papyonlu hocanın saygılar sunduğu önceki kurtuluşumuz biliyorsunuz epeyce pahalıya patladı. Altı yüz elli bin gözaltı. Elli iki bin tutuklu. Sayısız ölüm cezası, birçok idam… Kurtulduk mu? Birileri kurtulmuş olabilir ama toptan kurtulduğumuz söylenemez. Biri ya da birileri bizi kurtarınca olmuyor, bir şeyler ters gidiyor. Ufuktan kurtarıcı bekleyenler de, gözlerini Amerika’lara İngiltere’lere Almanya’lara dikenler de yarı yolda kaldılar. Çoğu sözde aydın kesiminden olan bu düşçüler genelde hiçbir temeli olmayan görüşlerle toplumun bilincini bulandırıp durdular ve bunu sürdürüyorlar. Onları bu kötü yolun yolcusu yapan aslında kolaycılıkları ve çıkarcılıklarıydı. Bir kurtuluş sözkonusu olacaksa, gerçekten kurtulmamız gerekiyorsa öncelikle ve ivedilikle kendimizden kurtulmalıyız. Şu dünyada en iyi en doğru en güzel kurtuluş insanın kendi zavallılıklarından kurtulmasıdır.

Bir toplumda kişiler ve topluluklar kendi yazgılarını başkalarının istemine bırakma rahatlığında oldukça, kendi yarınını kendi belirleme isteminden uzak kaldıkça sık sık birilerince kurtarılmak gibi bir yazgıyı paylaşmak zorunda kalırlar. Bir çaresizlik örneği olan Osmanlı’yı bir yana bırakalım, şu Cumhuriyet döneminde ardı ardına kaç defa kurtulmuşuzdur ya da kurtulma felaketleri yaşamışızdır. Ne garip insanlarız, sandık yoluyla olsun başka yollarla olsun bizi kurtarmaya gelip de canımızı acıtanları büyük kurtarıcılar olarak tarihe gömme yumuşaklığını gösterirken de bu kurtarıcıları uygun bir dille eleştirirken de son derece rahat olabildik. Kurtula kurtula anası ağlamış bir toplumun bireyleri olma yazgısının dışına çıkabilmemiz için kendi yazgımıza dört elle sarılmamız gerekiyor. Bu da gerek halk düzeyinde gerekse gerçek aydınlar düzeyinde ben varım diyebilenlerin çabasıyla olacaktır. Aydınlar düzeyinde derken tatlısu aydınları düzeyinde demek istemediğimi dostlarım anlamışlardır.

Ailenin ve eğitim kurumlarının kültürlü insan yetiştirmekteki yetersizliği bir garip aydın tipi çıkardı ortaya ki ben bu aydın tipinden düpedüz korkuyorum. Toplumca yaşadıklarımızı ve kendi yaşadıklarımı düşününce bu korkunun boş bir korku olmadığını ve korkmakta ne kadar haklı olduğumu açık açık görüyorum. Benim gibi korkanların az olmadığını da düşünüyorum. İsterse İngiltere’den üç yüksek lisans ve Amerika’dan iki doktora diploması getirmiş olsun, bu yarım yamalak aydın tipi insan üzerine ve dolayısıyla kendisi üzerine yeterli bilince ulaşamamış olmakla her türlü olmazın peşine gidebiliyor. Onun en büyük zorluğu kemerini bağlayamayacak durumdayken her şeyi bilmesi ve her soruna çözüm getirmeye hazır olmasıdır. Çözüm getirmek onun için hiç sorun değildir: siz konuyu ortaya koyun o hemen çözümü size bildiriversin. Bu tür çözümlerin içinden çıkılmaz kıldığı toplumsal siyasal iktisadi sorunlara her gün yenileri eklenirken bizler her gün bir yumruk daha yemiş oluyoruz.

Hayır demeyi bilmeyenlerin, pekiyi demeyi yurttaşlık ve hatta insanlık görevi sayanların işi zordur. Bizim de onlarla işimiz zordur. Bize korkular veren yalancı aydın tipi tam anlamında evetçidir. O evet dedikçe yollar önünde açılıverir. Siz bu adam topluma ve dolayısıyla insanlığa çalışıyor dersiniz. O düpedüz kendine çalışmaktadır. İnsanlığın çok önemli sorunlarından sözeder gibi yapıp ileri geri konuşması sizi büyüler. Hele ağzı gerçekten söz üretebilen biriyse işte kurtarıcımız bu dersiniz. Oh şimdi buldunuz mu kurtarıcı prensinizi ya da ender olarak da olsa kurtarıcı prensesinizi, artık yeni bir kurtarıcıya kadar hiç arkanıza hatta önünüze bakmadan sağa sola sapmadan tam gaz devam edin. Oyalanmayın yürüyün. Bir süre için kurtuldunuz işte daha ne istiyorsunuz? Bilginin ışığında siyasallaşmayı becerememiş kitleler ayak altında kalıp ezilmeye mahkumdur. İnsan kendi yazgısına sahip çıkmadıkça kimsenin kimseyi kurtarması olası değildir. Ne satarsan gidiyor pazarında adam ne diye kendini hırpalasın. Haset etme senin de olur. Yeter ki yanlış kapıda bekleme ya da yanlış girişleri zorlama. Yeter ki işini bil, neyin peşine gitmen gerektiğini iyi öğren. Bu bir yöntem sorunudur. Sen sevgili yurttaş kardeşim hayır demeyi beceremedikçe ve her önüne konulanı yeme rahatlığından hatta alışkanlığından kurtulmadıkça bu kurtuluşlar sürer gider. Bu kurtuluşları sen ve çocukların ödersiniz ama iş orada da kalmaz, onları ilerde torunlarınızın torunlarının torunları da efendi efendi ödeyecektir.

645960cookie-checkBiri bizi kurtarır mı?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.