“Biz ayrılıktan söz etmiyoruz”

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan DTK Eş Başkanı ve HDP Hakkari milletvekili Selma Irmak, deklarasyonda yapılan ‘TBMM vurgusuna’ dikkat çekerek “TBMM hâlâ bizim için çözüm merkezidir, sorun buraya taşınmalı ve burada çözülmelidir” dedi.

HDP (Halkların Demokratik Partisi), HDK (Halkların Demokratik Kongresi) ve DBP’nin (Demokratik Bölgeler Partisi) dahil olduğu DTK’nın eş başkanlığı görevini Hatip Dicle’yle birlikte yürüten Selma Irmak’ın sorularımıza yanıtları şöyle:

BBC Türkçe: Türkiye siyaseti açısından DTK deklarasyonu ne anlama geliyor?

Selma Irmak: Bu açıklama, Türkiye siyaseti açısından çözüme dair son bir viraja gelindiğinin ifadesi oluyor. Şiddet politikalarının artık terk edilmesi gerektiği, hızla çözüm hattına girilmesi yönünde önemli bir fırsat, önemli bir olanak anlamına geliyor. Bu açıdan da değerlendirilmesi, ciddiyetle ele alınması gereken bir öneri, bir teklif olarak da değerlendirmek mümkündür. Öz yönetim ve özerkliğe dair sıralanan maddeleri de bu şekilde ele almak gerekir.

‘Son viraj’ dediniz, yani bundan sonra geri dönüşü olmayan, belki de daha mı tehlikeli bir yola giriliyor?

Bunu bazıları tehdit olarak değerlendiriyor. Ya da ‘Başka bir evreye mi geçilecek?’ diye soruyorlar. Öyle değil elbette ki. Diyalog sınırlarının sonuna kadar zorlanması noktasında bizim olağanüstü bir çaba içerisinde olduğumuzu herhalde herkes hakkını teslim eder. Sayın Öcalan’ın 3 yıllık müzakere sürecinde de yapmaya çalıştığı buydu. Her şeye rağmen müzakereyle, hal yoluna götürmek. Bizim söylediğimiz şu: Bu sunduğumuz teklif ve önerinin yasalar çerçevesinde olanakları çok fazladır. Kimi maddeler, kimi talepler yasal düzenlemeleri gerektiriyor. Kimi maddeler demokratik anayasa yapım sürecinde tartışılabilecek maddelerdir.

Ama bunun masaya yatırılması dahi, ülkedeki bu gerilim hattını düşürecektir. Yok eğer hükümet bunu da elinin tersiyle iter, bu konuda yapılan çalışmaları, çabayı da görmezden gelirse, o zaman bizim artık yapacak bir şeyimiz kalmaz. Şu an hendeklerin arkasında çok büyük bir öfkeyle, kızgınlıkla mücadele eden ve artık kopuşu da tartışmaya başlayan gençler konuşmaya başlayacak. ‘Son şans’tan kastımız budur. Bu anlamda “yapılabilecekler hâlâ var, hâlâ geç değil”, çağrısıdır. Kürtlerin statü sahibi olması en doğal hakkıdır, Kürtlerin kendi kendini yönetme talebi çok meşru bir taleptir.

‘Hendeklerin arkasındaki öfkeden’ ve bu talepler karşılık bulmazsa ‘kopuş’u tartışan gençler konuşacak diyorsunuz. Bu deklarasyonda ise TBMM vurgusu vardı. Türkiye sınırları içinde çözüm arayışı. Eğer çözüme yönelik adımlar başarısız olursa, ilerde TBMM vurgusu da mı kalkmış olur?

Bizim TBMM içerisinde bulunan, müzakere koşulları oluşturmaya çalışan siyasetçiler için geçerli değil bu. Biz ‘kopuş’tan söz etmiyoruz ama biz tehlikeden söz ediyoruz. Siz böyle devam ederseniz, bu halkın üzerine, bu meşru ve demokratik talebin üzerine bu kadar ölçüsüz bir biçimde giderseniz ve ortaya çıkan çökertme planı, terbiye etme planıdır. Geleneksel Türk politikasının devamı, güncellenmiş halidir. Sürekli Kürt sorununa dair izlenen yol ve yöntem bu olmuştur. Yeni bir Dersim, Ağrı katliamı, yeni bir Şeyh Said isyanı bastırılma şekline dönüşürse bu süreç, bizim artık yapabileceğimiz bir şey kalmaz.

Yoksa “Biz ayrılıyoruz, biz ayrılığı tercih ediyoruz” anlamında değil. Doğru anlaşılması ve doğru yazılması gerekiyor. Ayrılıktan söz etmiyoruz. Ayrılık olmasın diye biz bunca çaba sarf ettik ve etmeye de devam edeceğiz. TBMM hâlâ bizim için çözüm merkezidir. Sorun buraya taşınmalı ve burada çözülmelidir. Eğer partner karşılığı vermezse… Ki bakın Başbakan randevu talep etti, talep kabul edildi. Belki de bu görüşmede bazı şeylerin müzakeresi yapılacaktı. Belki de bir şeyin başlangıcı yapılacaktı. Belki de Başbakan eleştirilerini sunacak, buna karşılık da HDP eş başkanı bir takım yanıtlar verecekti.

Orada bir ‘çay içme’ polemiği oldu. Söyleyecek tartışılacak bir söz yokmuş gibi bir tavrı nezaketsizlik gördüğünü söyledi Başbakan. Bir yandan da Rusya ziyareti eleştirisi var. Diyalog yolu kapandı mı?

‘Çay’ meselesi işin latifesi ama Başbakan Rusya ziyareti sonrası yapılan açıklamalar bu görüşmeyi anlamsız kılmıştır, dedi. Sözün sahibine sormak lazım tabi ama, çay içme meselesi de şudur: Eğer bir çözüm perspektifi ve önerisiyle gelinirse bu görüşme anlamlı olur. Yoksa, ‘dostlar alışverişte görsün’ olacaksa bunun bir anlamı yok zaten. Kamuoyu bu tür görüşmelere çok büyük anlam yüklüyor. Biz kamuoyunun umuduyla da oynamayalım. Böyle bir şey yapmayalım, gelin ciddiyetle bu işi ele alalım. Karşılıklı varsa eleştiriler yapalım. Bu şiddeti durduracak ortak bir yol arayışında olalım. Bütün çaba bu.

Başbakan Davutoğlu bugün HDP’ye yönelik “Hani Türkiyelileşeceklerdi?” diye eleştiri yöneltti. Yanıtınız ne olur?

Son derece haksız bir eleştiri. Tam tersine. Başbakan’a söylemek lazım. Başbakan ve AKP hükümeti ‘Türkiyelileşme’den uzaklaşıyor. Ülkenin bir bölümünü gözden çıkarmış bulunuyor. Biz tam tersine ülkeyi bütünleştirmeye çalışıyoruz. Kongre’de yaptığımız yaptığımız tartışmalarda ve aldığımız kararlarda bölünmeye, ayrı bir yapılanmaya ilişkin ya da Türkiye’yi dışlayan, ilişkileri koparan tek bir söz bulamazsınız. Tam tersine ortak yaşamdan, kardeşlikten, bu umudun büyütülmesinden demokrasinin her ferdi için yeterli olmasından söz ederiz.

Oysa Başbakan ve Cumhurbaşkanı ülkenin bir bölümünü düşman bellemiş. Askeri güçleri, ordu dahil olmak üzere bütün özel kuvvetleri buraya yığmış, şehirleri ablukaya almış. İnsanlar aç, susuz. Bütün bunlar olurken “Nerede kaldı Türkiyelileşmek” demek bence ayıp kaçıyor biraz. Asıl Türkiyelileşmekten uzaklaşan, Türkiye’yi bölen bizzat AKP hükümetinin kendisir.

Bu açıklamadan sonra ne olacak?

Bunlar ilk defa yapılan açıklamalar değil. Bunlar HDP’nin programında olan şeylerdir. Seçim kampanyalarımızda sürekli ifade ettiğimiz meseleler. Sayın Öcalan’la İmralı heyeti ve devlet heyetinin görüştüğü konulardı. Hatta, tavsiye ediyorum, şiddetle de öneriyorum Dolmabahçe mutabakatını tekrar değerlendirelim. Hükümet içerisinden, Cumhurbaşkanı’nın da onayıyla kabul edilen, basına ortak fotoğraf verdikleri deklarasyona tekrar bir bakalım. Burada da aynı şekilde demokratik özerklikten, özerk yaşamdan ve ülkenin merkezi yapıdan uzaklaştırılmasından söz edilir.

Hendek ve barikatların şu an gelişen şiddet dalgasının sebeplerini açıklamak ve bunları somut bir takım maddelere dönüştürmek, anlaşılır kılmak için bir oluşuma, toplantıya gidildi. Hendekler bunun için kazıldı, talep budur. Eğer bunlar gerçekleşirse, bunlar müzakere hattında tartışılır pozisyona gelirse sorun çözülecektir demek için söylenmişti. Şimdi biraz daha kararlılıkla ifade edildi. Son bir çağrı olarak dile getirildi. Bu çağrı tehdit değil, uyarıdır. Bir noktaya dikkat çekmek üzeredir.

Eğer bunlar dinlenilmezse bundan sonra olabilecekler konusunda kimsenin söyleyeceği bir söz olmaz. Ne olur, bu ülkede kaos biraz daha derinleşir. Halk geri adım atmaya hazır değil. Artık olacaksa olsun, sorun çözülsün. Bu sorunun dermanı demokrasi, müzakeredir. Bakın 27 gündür Sur devlet güçlerinin ablukası altında. Niye giremiyorlar? Giremiyorlar. Temizleyeceğiz diyorlardı, temizleyemiyorlar. Demek ki bu iş şiddetle yok edilemiyor. Ortadan kaldırılamıyor. Tek bir yol var, müzakere ve bu işi siyaset arenasında çözmektir. Şiddet ve askeri yöntemlerle bu sorun çözülmüyor, çözülmeyecek

Çağıl Kasapoğlu
BBC Türkçe

1473780cookie-check“Biz ayrılıktan söz etmiyoruz”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.