Ekonomik Ortaklık anlaşmaları bölgesel entegrasyona yardım edecek mi?
Will the Economic Partnership agreements aid regional integration?
CHAPTER 1
BÖLÜM 1
INTRODUCTION
GİRİŞ
1.1 Background to the study
1.1 Çalışma’nın özgeçmişi
Countries usually determine and choose trade policies which can aid their regional integration after considering their domestic situations.
Ülkeler, onların kendi yerel durumlarını gözönüne aldıktan sonra onların bölgesel entegrasyonuna yardım edebilen ticaret politikalarını genellikle belirler ve seçerler.
In this sense, it is extra critical for African countries, due to their current underdevelopment and poverty, to carefully consider the beneficial nature of trade policies.
Bu anlamda, Afrika ülkeleri için , onların şimdiki az gelişme ve yoksulluklarına göre , ticaret politikalarının doğasına yararı dikkatlice gözönüne almaya göre o, fazladan kritiktir.
Recently on the African continent, the trend of setting up regional trade arrangements is stronger than ever.
Son zamanlarda, Afrika kıtası üzerinde, bölgesel ticari düzenlemeleri kurmanın trendi her zamankinden daha kuvvetlidir.
The conclusion of these trade agreements is occurring in the context of economic globalization and to avoid marginalization.
Bu ticari anlaşmaların sonucu, ekonomik küreselleşme bağlamı içinde ve marjinal olmanın sosyal sürecinden kaçınmak için, meydana geliyor.
It is therefore imperative to note that these trade arrangements have played a significant role in regional integration.
Bu yüzden, bu ticari düzenlemelerin, bölgesel entegrasyon içinde anlamlı bir rol oynadığını bildirmek zorunluluktur.
However, it is apparent that these South-South or North-North agreements have a different impact on regional integration compared to the agreements reached between the North and the South in the form of economic partnership agreements (EPAs).
Bununla beraber, bu Güney-Güney veya Kuzey-Kuzey anlaşmaların, ekonomik ortaklık anlaşmalarının (EPAs) formu içinde, Kuzey ve Güney arasındaki anlaşmaları ile karşılaştırıldığında , bölge entegrasyonu üzerinde farklı bir etkiye sahip olduğu kolaylıkla görülür.
EPAs are one of the products of the Cotonou Agreement.
EPAs, Cotonou Anlaşmasının ürünlerinden biridir.
One of their aims, among others, is to help Africa, Caribbean and Pacific (ACP) countries realize regional integration, which is expected to alleviate poverty and indeed promote development.
Diğerleri arasında, onların hedeflerinden biri, Afrika, Karayip ve Pasifik (ACP) ülkeleri, yoksulluğu azaltması beklenilen ve gerçekten gelişmeyi destekleyen bölgesel entegrasyonun farkına varır.
It should be noted these EPAs would be concluded between the European Union (EU) and the African, Caribbean and Pacific Countries.
Bu EPA’ ların, Avrupa Birliği (AB) ve Afrika, Karayip ve Pasifik Ülkeleri arasında sonuçlanacağı belirtilmelidir.
With the launch of the EPA negotiations, the greatest focus has been on their extreme asymmetric trade relations on the reciprocal basis.
EPA görüşmelerinin açılmasıyla, en büyük odak, karşılıklı tabanda onların aşırı asimetrik ticari ilişkiler üzerinde oldu.
In light of the above statement, one doubts whether the EPAs will play their devised role of ACP regional integration.
Yukarıdaki ifadenin ışığında, biri , ACP bölgesel entegrasyonun onların tasarlanan rolünü oynayıp oynamayacağından şüphelenir.
1.2. Problem statement
1.2. Problem ifadesi
The role of regional trade agreements has been one of the themes many
researchers have focused on.
Bölgesel ticari anlaşmaların rolü, birçok araştırmacının üzerine odaklandığı konulardan biri oldu.
Relevant documents produced by the WTO (World Trade
Organization ) affirmatively claim the complementary functions of regional trade measures.
WTO (Dünya Ticaret Organizasyonu) tarafından üretilen ilgili belgeler, olumlu bir şekilde, bölgesel ticari ölçümlerin tümleyici fonksiyonlarını iddia eder.
However, recent reports of the World Bank clearly show that the economic gap between developing countries and developed countries has continued to enlarge.
Bununla beraber, Dünya Bankasının son raporları, açıkça, gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler arasındaki ekonomik açığın büyümeye devam ettiğini gösterir.
The real regional development and integration that developing countries imagine would be achieved with the aid of the EPAs, remains an uncertain situation.
Gelişmekte olan ülkelerin hayal edeceği entegrasyon ve gerçek bölgesel gelişme, belirsiz bir durum bırakarak, EPAs yardımıyla başarılabilir.
In recent years ACP-EU trade negotiations have created new concerns.
Son yıllarda, ACP-EU ticari görüşmeler, yeni kaygılar (ilgiler) yarattı.
It is estimated that the negotiation process could have several uncertain results.
Görüşme sürecinin birkaç belirsiz sonuçlara sahip olabileceği tahmin edilir.
The EU persisted in reciprocity without prudent consideration before the negotiations were launched and could subsequently deny alternatives.
Görüşmelerden önce, ihtiyatlı düşünce olmaksızın karşılıklı münasebet içinde, ısrar eden AB, alternatifleri açtı ve sonradan inkar edebildi.
In contrast with the EU’s enthusiasm, ACP countries have lacked definitive and long-term schedules and plans for the negotiations.
AB’nin hevesine rağmen, ACP ülkeleri, görüşmeler için, tanımlayıcı ve uzun-dönem tarifelerden ve planlardan yoksun kaldı.
Moreover for various reasons they do not have enough concern
about the impact of EPAs; most important being that they could have blind
confidence in the effects of free trade agreements regardless of the foundational condition of reciprocity.
Üstelik, farklı nedenler için, karşılıklılığın dayanaksal durumunu gözardı ederek serbest ticari anlaşmaların etkilerinde, onların kör güvene sahip olabilecek en önemli varlık olan EPAs’ın etkisi hakkında, yeterli ilgiye sahip olmadılar.
This view could ultimately prove an erroneous and dangerous
experiment for the integration prospect of ACP countries.
Bu görüş, ACP ülkelerinin aday integrasyonu için yanlış ve tehlikeli bir deney, eninde sonunda, ispatlayabildi.
The purpose of this paper therefore is to identify the reciprocal principle under unequal trade relations.
Bu yüzden, bu makalenin hedefi, eşit olmayan ticari ilişkiler altında, karşılıklılık prensibini belirlemektir.
It also explores a complementary economy with relative independence and whether a win-win trade agreement could be the premise upon which ACP countries realize real regional integration.
O, aynı zamanda, göreceli bağımsızlık ile tamamlayıcı bir ekonomiyi ve ACP ülkelerinin gerçek bölgesel entegrasyonun farkına varma üzerine, bir kazan-kazan ticari anlaşmasının dayanak noktası olup olmayacağını açıklar.
1.3 Aims of the study
1.3 Çalışmanın amaçları
ACP countries are in an unequal and weak negotiating position.
ACP ülkeleri, eşit olmayan ve zayıf bir görüşme pozisyondadır.
It is likely that the content of future agreements may disadvantage ACP countries’ benefits.
Gelecek anlaşmaların içeriği, ACP ülkelerinin yararlarının dezavantajı olacağı olasıdır.
The paper therefore firstly plans to conduct an investigation in this regard, and further does an exploratory analysis from a legal perspective to determine how the EPAs should be designed and implemented effectively in order to be helpful for ACP countries to integrate into the world market, which can maximize ACP countries’ benefit.
Makale, bu yüzden, ilk önce, bu halde, bir araştırmayı yürütmeyi planlar ve ayrıca, ACP ülkelerinin yararını maksimize edebilen, dünya pazarına entegre olmak için, ACP ülkeleri için faydalı olması için, EPAs’ın nasıl tasarlanması ve etkin olarak gerçekleştirilmesini belirlemek için yasal bir perspektiften açıklayıcı bir analiz yapar.
1.4 Significance of the study
1.4 Çalışmanın anlamı
Successful experience of Free Trade Agreements (FTA) between the North-North or the South-South sets a good example of regional integration.
Kuzey-kuzey veya Güney-güney arasında Serbest Ticaret Antlaşmalarının (FTA) başarılı deneyimi, bölgesel entegrasyonun iyi bir örneğini koyar.
However, EPAs will be concluded between the South (ACP countries) and the North (the EU), therefore it would be irresponsible to conclude arbitrarily that EPAs in general can strengthen ACP countries’ overall integration.
Bununla beraber EPAs , Güney (ACP ülkeleri) ve Kuzey (AB) arasında sonucuna varacak, bu yüzden, o, genelde EPAs’ın ACP ülkelerinin baştan başa entegrasyonunu güçlendirebilen, keyfi bir şekilde bitirmek için sorumsuz olacak.
Actually, so far there has not been empirical evidence, which could prove that EPAs really produce the welfare that ACP countries are expecting.
Hakikaten, buraya kadar, EPAs’ın gerçekten, ACP ülkelerinin bekliyor olduğu refahı ürettiğini ispatlayabilen ampirik kanıt olmadı.
The future of regional integration remains uncertain.
Bölgesel entegrasyonun geleceği, belirsiz kalır.
Before the new agreements are reached, ACP countries still have to face this unsolved issue.
Yeni anlaşmalara ulaşmadan önce, ACP ülkeleri, hala bu çözülmemiş konu ile yüzleşmek zorundadır.
In order for EPAs to be real instruments which can protect ACP countries from unequal treatment during the process of regional integration, the paper suggests that, with the beginning of negotiations, ACP countries should design this agreement properly and further safeguard its implementation effectively as the main purpose.
Bölgesel entegrasyonun süresi boyunca eşit olmayan muameleden ACP ülkelerini koruyabilen gerçek araçlar olmak, EPAs için, makale, görüşmelerin başlaması ile, ACP ülküleri, bu anlaşmayı uygun bir şekilde, dizayn etmeli ve ayrıca ana amaç olarak etkin bir şekilde onun yürütümüne karşı koruma olduğunu ileri sürer.
Hence the significance of the paper is that it plans, on the basis of analyzing the impacts of EPAs, to investigate whether it promotes and impedes regional development and integration.
Buradan makalenin anlamı, onun, EPAs’ın etkilerini analiz etmenin temelinde, bölgesel gelişme ve entegrasyonu destekleyip desteklemediği ve engelleyip engellemediğini araştırmayı planlar olmasısıdır.
This paper will be a positive guide to the negotiators and the academic world to realize the effectiveness of the EPAs in the sought regional development and integration.
Bu makale, araştırılan bölgesel gelişme ve entegrasyonda EPAs’ın etkililiğini farketmek için görüşmecilere ve akademik dünyaya pozitif bir rehber olacaktır.
1.5 Methodology
1.5 Metodoloji
This is mainly a literature-based research study.
Bu,esasen, literatür tabanlı bir araştırma çalışmasıdır.
Reliance will, therefore, be placed on relevant primary and secondary sources relating to trade, investment and economic theory.
Bu yüzden, güven, ticaret, yatırım ve ekonomik teoriye yönelik olan , konuyla ilgili ilk ve orta kaynaklar üzerine yerleştirilecek.
This includes treaties, declarations, books and articles.
Bu, antlaşmalar, deklarasyonlar, kitaplar ve makaleleri içerir.
The paper also makes use of data and statistics compiled by the WTO, the World Bank and other institutes.
Bu makale, aynı zamanda, WTO tarafından derlenen veri ve istatistikler, Dünya Bankası ve diğer kuruluşlardan faydalanır.
This study is based on some functions of EPA s for the purpose of strengthening regional integration.
Bu çalışma, bölgesel entegrasyonu güçlendirmenin amacı için EPAs’ın bazı fonksiyonlara dayalıdır.
1.6 Limitations of proposed study
1.6. Arz edilen çalışmanın sınırları
Direct inspiration will be drawn from the twofold role of regional trade arrangements for regional integration in the era of economic globalisation.
Doğrudan ilham, ekonomik küreselleşmenin döneminde, bölgesel entegrasyon için bölgesel ticaret düzenlemelerinin iki katlı rolünden ileri sürülecek.
Considering the similar economic background of ACP countries, the study will only focus on trade cases and data available on ACP countries and the EU.
ACP ülkelerinin benzer ekonomik background’ı gözönüne alarak, çalışma, ticari durumlar ve ACP ülkeleri ve AB üzerine veri sağlanabilme üzerine sadece odak olacak.
Furthermore on the basis of former analyses, some attempts will be made to set out definite safeguard measures of aiding ACP countries’ regional integration.
Bundan başka, önceki analizin temelinde, ACP ülkeleri’nin bölgesel entegrasyonu yardımının belirli koruma ölçümlerine kalkışmak için bazı teşebbüsler yapılacak.
1.7 Overview of the Chapters
1.7 Bölümlerin gözden geçirilmesi
The study is comprised of five chapters.
Çalışma, beş bölüm halinde oluşturulur.
Chapter 1 serves to highlight the structure of the entire work.
Bölüm 1, çalışmanın tamamının yapısına vurgu yapmaya hizmet eder.
Chapter 2 mainly deals with the general perspectives on regional trade arrangements between the EU and ACP countries.
Bölüm 2, temelde, AB ve ACP ülkeleri arasında bölgesel ticaret düzenlemeleri hakkında genel perspektifler ile ilgilenir.
It goes ahead to discuss the proliferation of regional free trade arrangements concluded recently on the African continent; the rest of the chapter examines the individual attitudes toward EPAs from the EU and ACP countries and shall also justify the reciprocal principle between the EU and ACP countries.
O, son zamanlarda, Afrika kıtası üzerinde sonuçlanan bögesel serbest ticaret düzenlemelerinin hızla çoğalmasını tartışmak için ileri gider; bölümün geri kalan kısmı, AB den ACP ülkelerine kadar, EPAs’a doğru bireysel tutumları inceler.
Chapter 3 examines the possibility of smooth regional integration among unequal trade partners in terms of a conventional trade theory.
Bölüm 3, geleneksel bir ticaret teorisi cinsinden eşit olmayan ticaret ortakları arasında düzgün bölgesel entegrasyonun muhtemelliğini inceler.
From an economic theoretical point of view, this chapter will investigate whether EPAs between unequal partners will promote or undermine regional integration in various ACP regions.
Ekonomik bir kuramsal bakış açısından, bu bölüm, eşit olmayan ortaklar arasındaki EPAs’ın destekleyip desteklemeyeceğini veya farklı ACP bölgeleri içinde bölgesel entegrasyonun zarar verip vermeyeceğini araştıracak.
The chapter firstly discusses the traditional trade theory and further analyses the factors affecting regional integration after the EPAs are concluded.
Bu bölüm ilk önce, geleneksel ticaret teorisini tartışır ve ayrıca, EPAs’ın sonuçlandırılmasından bölgesel entegrasyonu etkileyen faktörleri analiz eder.
As a result of the research it is clear that traditional trade theory cannot adapt itself to the special circumstances of ACP countries and the EU.
Araştırmanın bir sonucu olarak, geleneksel ticaret teorisi kendisini, ACP ülkeleri ve AB nin özel şartlarına uyarlamayabilir olduğu açıktır.
Chapter 4, from a jurisprudential point of view, explores the positive and negative aspects of EPAs, which can impact on regional integration.
Bölüm 4, hukuk ilmine ait bir bakış açısından, bölgesel entegrasyon üzerine etki eden, EPAs’ın pozitif ve negatif bakış açılarını araştırır.
In the positive aspects of EPAs, the chapter analyzes the comprehensive nature and flexibility of these agreements, which could ensure a stable trading environment in favor of regional development and integration.
EPAs’ın pozitif bakış açısından, bölüm, çok amaçlı doğayı ve, bölgesel gelişme ve entegrasyondan yana kararlı bir ticaret yapma ortamı, bu anlaşmaların esnekliğini analiz eder.
In the negative aspects of EPAs, the chapter focuses on the exclusivity and conservatism of EPAs.
EPAs’ın negatif bir bakış açısında, bölüm, EPAs’ın tutuculuğu ve ayrıcalıklılığı üzerine odaklanır.
The underlying point is that the abuse of Rule of Origin could produce an unfavorable result of integration.
Öncelikli nokta, Orijin Kuralının suistimalinin, entegrasyonun uygun olmayan bir sonucunu üretebildiğidir.
Chapter 5 points out some concrete tactics and some safeguard measures which ACP countries could adopt for the sake of designing this agreement.
Bölüm 5, ACP ülkelerinin, bu anlaşmanın dizayn edilmesininin hatırı için uyarlanabildiği, bazı koruma ölçümleri ve bazı somut taktiklere dikkat çeker.
CHAPTER 2
BÖLÜM 2
General perspectives on regional trade arrangements between the EU and ACP countries
AB ve ACP ülkeleri arasında bölgesel ticaret düzenlemeleri üzerine genel perspektifler
2.1 Introduction concerning regional trade arrangements that have proliferated recently in Africa.
2.1 Son zamanlarda Afrikada hızla çoğalan bölgesel ticaret düzenlemeleri ile ilgili tanıtım
Since the late 1990’s, a great number of regional trade agreements have emerged.
1990’ların sonlarından beri, bölgesel ticaret anlaşmalarının büyük bir sayısı ortaya çıktı.
Countries on various levels of economic development in the world are, or are likely to become, involved in negotiating such arrangements.
Dünyada ekonomik gelişmenin farklı seviyelerindeki ülkeler, böyle anlaşmaların görüşmesine katılmış, olacak veya muhtemelen olacaktır.
According to the WTO statistics, by the end of 2005, if regional trade agreements reportedly planned or those already under negotiation are concluded, the total number of regional trade agreements in force might well approach 300. In comparison with trade arrangements in earlier years, new resurgent trade arrangements have taken on some noteworthy characteristics.
2005 yılının sonunda, WTO istatistiklerine göre, eğer bölgesel ticaret anlaşmaları anlatılana göre planlandıysa veya şimdiden görüşme altında olanlar sonuçlandırılır, yürürlükteki bölgesel ticaret anlaşmaların toplam sayısı, 300’e iyi yaklaşabilir. Daha önceki yıllarda ticaret antlaşmalarına nazaran, yeniden güçlenen yeni ticaret antlaşmaları, dikkate değer bazı karakteristikleri benimsedi.
Firstly their complexity is increasing.
İlk olarak,onların karmaşıklığı artıyor.
For instance in Africa many countries have overlapping memberships of regional trade agreements during almost the same period, to the extent that this complex status can hamper the successful implementation of trade agreements; Secondly new trade arrangements have not been expanded between South–South or North -North regions, but instead some asymmetric South -North trade arrangements were also concluded, e.g. the Cotonou agreement between the EU and ACP countries.
Örneğin Afrika’da, birçok ülke, hemen hemen aynı dönem boyunca, bölgesel ticaret anlaşmalarının aşırı üyeliklere sahiptir. Ona göre bu karmaşık durum ticari anlaşmaların başarılı yerine getirmeyi engelleyebilir; İkinci olarak yeni ticaret düzenlemeleri Güney-Güney veya Kuzey-Kuzey bölgeleri arasında genişletilmedi, fakat bunun yerine bazı asimetrik Güney-Kuzey ticaret düzenlemeleri aynı zamanda sonuçlandırıldı, örneğin AB ve ACP ülkeleri arasında Cotonou anlaşması.
However, while there appears to be a common acknowledgement that some appropriate free trade arrangements among various trade partners can be reached, the question as regards their role in promoting development and integration remains to be answered.
Bununla beraber, farklı ticaret ortakları arasında bazı uygun serbest ticaret düzenlemelerinin ulaşılabilir olduğu bir ortak onay olduğu var görünürken, gelişme ve entegrasyondaki onların rolüne gelince soru cevaplandırılacak kalır.
As far as least developed countries are concerned, the wish of promoting their development and integration through trade arrangements is stronger than in the rest of the world, most notably on the African continent.
En az gelişmiş ülkelerle ilgilenildiği kadarıyla, ticari düzenlemeler aracılığıyla onların gelişimi ve entegrasyonunu destekleme arzusu, en çok Afrika kıtası üzerinde, en çok dikkat çekecek derecede, dünyanın geri kalanından daha kuvvetlidir.
A few regional trade agreements have existed in Africa since the last century, namely the Southern African Customs Union (SACU), Southern African Development Community (SADC), Common Market of Eastern and Southern Africa (COMESA) and the revived East Africa Community (EAC).
Son yüzyıldan beri, birkaç bölgesel ticaret antlaşmaları Afrikada mevcuttu, yani Güney Afrika Gelenekler Birliği(SACU), Güney Afrika Gelişme Topluluğu (SADC), Doğunun ve Güney Afrika’nın (COMESA) ve yeniden canlanan Doğu Afrika Topluluğu Ortak Pazarı.
Researchers and institutions on the whole have sought to examine the impact these assessments have had on regional integration.
Bu değerlendirmelerin etkisini incelemek için, bütün üzerinde aranan araştırmacılar ve kuruluşların bölgesel entegrasyon üzerinde sahipti.
It has been the general observation that the said trade agreements have not seriously affected the planned integration because of the economic structure having a similar export and import regime (similar primary goods are exported and similar industrial goods are imported).
Söylenen ticari anlaşmaların, benzer bir ihracat ve ithalat rejimine sahip olan ekonomik yapının yüzünden planlanan entegrasyonu ciddi bir şekilde etkilenmediği genel gözlemi oldu. (temel malların ihraç edilmesi gibi ve sanayi mallarının ithal edilmesi gibi)
A recent World Bank research study also shows that South-South regional trade arrangements between two or more poor African countries are very likely to generate trade diversion, which is adverse to regional integration.
Son bir Dünya Bankası araştırma çalışması da, iki veya daha çok Afrika ülkeleri arasında, Güney-Güney bölgesel ticaret düzenlemeleri, bölgesel entegrasyon aleyhinde olan, çok olası, ticaret saptırması üreteceğini olduğunu gösterir.
The reason for this conclusion lies in cost comparative advantage .
Bu sonucun nedeni, maliyet karşılaştırma avantajında yatar.
Within the free trade area, relatively richer African countries cannot yet offer the poorer countries lowest–cost products, which should be supplied externally to the rest of the world.
Serbest ticaret alanı içinde, nispeten daha zengin Afrika ülkeleri, daha fakir ülkelere, dünyanın geri kalanına harici olarak tedarik edilen, en düşük maliyet ürünlerini henüz teklif edemez.
The poorer countries’ interest must be still affected.
Daha fakir ülkelerin ilgisi, hala etkilenilmesi gerekir.
Practically, in light of the fact that these trade arrangements belong to South-South trade arrangement in nature, economic complementarities between them cannot be in parallel to those between North-South trade arrangements.
Pratik olarak, bu ticaret anlaşmaları, doğal olarak, Güney-Güney ticaret düzenlemesine ait olması gerçeği ışığında, onların arasında ekonomik tamamlayıcılıklar, Kuzey-Güney ticaret düzenlemeleri arasında olanlara paralel olmayabilir.
Moreover, in theory these intra -Africa trade arrangements are in a low competitive surrounding, have relatively small comparative advantage and the scale of market can possibly hinder smooth regional integration.
Üstelik, teoride, düşük bir rekabetçi çevre içindeki bu Afrika-içi ticaret düzenlemelerinin , nispeten küçük karşılaştırma avantajına sahiptir ve Pazar ölçeği, düzgün bölgesel entegrasyonu muhtemelen engelleyebilir.
It can therefore be determined that the aim in pursuit of intra-integration through South-South trade arrangements remains difficult.
Bu yüzden, Güney-Güney ticaret düzenlemeleri aracılığıyla iç-entegrasyonun uğraşı içinde hedefi zor kalacağı belirlenebilir.
The other is the South-North trade arrangement including the Cotonou Agreement and the negotiating EPAs.
Diğeri, Cotonou Anlaşması ve EPAs görüşmesini içeren Güney-Kuzey ticaretidir.
It should be said that South-North trade arrangements have in the past offered a good opportunity for African regional integration.
Güney-Kuzey ticaret düzenlemeleri, Afrika bölgesel entegrasyonu için, geçmişte, iyi bir fırsat sunduğu söylenebilir.
For instance, in terms of the Cotonou agreement some African countries have indeed gained more benefits because of the EU’s unilateral tariff removal.
Örneğin, Cotonou anlaşması bakımından bazı Afrika ülkeleri, gerçekten, AB’nin tek taraflı tarife kaldırma yüzünden daha çok yararlar kazandı.
However, the present issue is that regional development and integration, as one of the aims of the Cotonou agreement, did not achieve an improved performance, which the African countries are expecting.
Bununla beraber, mevcut konu, Cotonou anlaşmasının hedeflerinden biri gibi, bölgesel gelişme ve entegrasyon, Afrika ülkelerinin umduğu gelişmiş bir persormansı başarmamasıdır.
Poor African countries can still be in danger of further marginalization.
Fakir Afrika ülkeleri, hala, daha ileri marjinalizasyonun tehlikesi içinde olabilir.
As a consequence, the following critical issue should be raised: since the Cotonou agreement cannot promise predetermined results, one has reason to ask, whether ACP countries can use the EPAs as a new stepping -stone towards regional integration and development.
Sonuç olarak, aşağıdaki kritik konu, ortaya çıkarılmalıdır: Cotonou anlaşması, önceden belirlenmiş sonuçları umut vermediğinden dolayı, biri, bölgesel entegrasyon ve gelişmeye doğru, yeni bir atlama taşı olarak ACP ülkelerinin EPAs’ı kullanıp kullanmadığını sormak için nedene sahiptir.
2.2 An overview of the Cotonou agreement and the nature and substance of EPAs
2.2 Cotonou anlaşmasının bir gözden geçirilişi ve EPAs’ın doğası ve esası
The Cotonou agreement was concluded in June 2000.
Cotonou anlaşması Haziran 2000’de sonuçlandırıldı.
This South-North agreement has defined the trade relations between the ACP and EU countries with the real intention being to grant favourable trade access to ACP countries towards achieving the goal of improved economic performance and subsequently, the attainment of development goals by ACP countries.
Bu Güney-Kuzey anlaşması, gelişmiş ekonomik performansın amacını ve sonradan, ACP ülkeleri tarafından gelişme amaçlarının hünerini başarmaya doğru ACP ülkelerine uygun ticari erişimi garanti etmek için olan gerçek niyet ile, ACP ve AB ülkeleri arasındaki ticari ilişkileri tanımladı.
Evidence however indicates that despite the existence of trade preferences applicable to ACP countries from the EU as well as the operation of the principle of no reciprocity, the economic performance of most ACP countries’ has not improved explicitly.
Bununla beraber, kanıt, olmayan karşılıklılığın prensibinin operasyonu gibi AB’den ACP ülkelerine uygulanabilir ticari önceliklerin varlığına rağmen, çoğu ACP ülkelerinin ekonomik performansı, henüz açık bir şekilde geliştirilmediğini belirtir.
In this case, the EU timely brought in a new agreement initiative and stipulated its fundamental principle in the Cotonou agreement.
Bu durumda, AB, zaman açısından yerinde, yeni bir anlaşma başlangıcı kazandırdı ve Cotonou anlaşması içinde onun temel ilkesini şart koştu.
This new agreement is described as an Economic Partnership Agreement (EPA).
Bu yeni anlaşma, bir Ekonomik Ortaklık Anlaşması (EPA) olarak tarif edilir.
According to Article 34 of the Cotonou agreement, the EPAs shall concentrate on “the objective of reducing and eventually eradicating poverty consistent with the objectives of sustainable development and gradual integration of the ACP countries into the world economy”.
Cotonou anlaşmasının Madde 34’e göre, EPAs, “dünya ekonomisi içine ACP ülkelerinin aşamalı entegrasyonu ve sürdürülebilir gelişmenin amaçları ile tutarlı , azaltma ve en sonunda yoksulluğu kökünden halletme amacı ” üzerine konsantre olacak.
However, some key aspects of the EPA are different from the Cotonou agreement.
Bununla beraber, EPA’nın bazı anahtar bakış açıları, Cotonou anlaşmasından farklıdır.
Moreover, these aspects are in a position to directly affect the initial purpose of fostering the regional development and integration as intended by the EPAs.
Üstelik, bu bakış açıları, EPAs tarafından demek istendiği gibi bölgesel gelişme ve entegrasyonu canlandıran başlangıç amacını doğrudan etkileyen bir pozisyon içindedir.
In essence, the EU describes the EPA as a free trade area based on reciprocity.
Aslında, AB, ticari mübadeleye dayanan serbest bir ticaret alanı olarak EPA’yı tarif eder.
This perspective also represents the most significant change in the EU’s approach to the ACP countries.
Bu perspektif, ACP ülkelerine AB’nin yaklaşımı içinde, en anlamlı değişmeyi de temsil eder.
Prior to the Cotonou agreement, the ACP countries enjoyed preferential access into the EU market without being required to do anything in return (non-reciprocal market access).
Cotonou anlaşmasından önce, ACP ülkeleri, karşılığında herhangi bir şey yapılması istenmeden , AB pazarına tercihli erişim kullanma yeteneğine sahip oldu (mübadelesiz pazar erişimi).
However, future trade relations will experience a shift.
Bununla beraber, gelecekteki ticaret ilişkileri, bir son çareyi tecrübeyle öğrenecektir.
In terms of the new trade arrangement, on the one hand, poor ACP countries still have to further open their markets under pressure from the developed countries; and on the other hand all barriers to trade of goods and services among member countries are progressively removed.
Diğer taraftan, yeni ticaret anlaşması halinde, fakir ACP ülkeleri hala, gelişmiş ülkelerden baskı altında pazarlarını daha ileri açmak zorundadır; ve diğer taraftan, üye ülkeler arasında mallar ve hizmetlerin ticareti için tüm engeller derece derece kaldırılır.
It shows the extreme unfair trade relations still existing between the most developed countries and the least developed countries.
O, en çok gelişmiş ve en az gelişmiş ülkeler arasında hala mevcut olan son derece haksız ticareti gösterir.
Looking at this unpredictable scenario , no one can guarantee that the EPAs will contribute to regional integration.
Bu önceden bilinmez senaryoya bakarak, hiç kimse, EPAs’ın bölgesel entegrasyona yardım edeceğini garanti edemez.
2.2.1 The EU’s intention moving from unilateral trade to a reciprocal trade arrangement
2.2.1 Tek taraflı ticaretten iki taraflı bir ticaret düzenlemesine kadar AB’nin niyet hareketi
Early in 1997, the European Council adopted general guidelines for the negotiation of regional trade arrangements.
1997’nin başlarında, Avrupa Konseyi, bölgesel ticaret düzenlemelerinin görüşme için genel kuralları uyarladı.
Although each proposed regional trade arrangement would be judged on its own merits, the key points include: compatibility with WTO rules; the impact on common policies and on other external commitments; the identifiable economic interest of the EU.
Her önerilen bölgesel ticaret anlaşması onun kendi hak ettiği yargılanmasına rağmen, anahtar noktalar şunları içerir: WTO kuralları ile uyumluluk; ortak politikalar ve diğer harici yükümlülükler üzerine etki; AB’ye belirlenebilir ekonomik ilgi.
According to these guidelines, the EU emphasized that the unilateral preferential market access offered in the Cotonou agreement was incompatible with the rules of the WTO.
Bu ana esaslara göre, AB, Cotonou anlaşmasında sunulan tek yanlı tercihli piyasa erişiminin WTO kuralları ile uyumsuz olduğuna vurgu yaptı.
Furthermore, the arbitrary view that this unilateral preference had not generated the expected gains of developing and integrating African countries’ economies, offers another excuse to alter the current trade relations between the EU and ACP countries.
Ayrıca, bu tek taraflı tercih, Afrika ülkeleri ekonomilerinin gelişim ve entegrasyonunun umulan kazanımlarını üretmemiş olduğu isteğe bağlı görüş,
AB ve ACP ülkeleri arasında şimdiki ticaret ilişkilerini değiştirmek için diğer bir mazeret sunar.
Of course the outcome of reciprocity should not be neglected.
Şüphesiz, ticari mübadele usulü ihmal edilmemelidir.
Reciprocity refers to the reduction of a country’s import duties or other trade restraints in return for comparable trade concessions from another country.
Karşılıklı ilişki, bir ülkenin ithalat vergilerinin veya diğer bir ülkeden karşılaştırılabilir ticaret imtiyazları için, karşılıklı olarak diğer ticaret kısıtlamalarının azaltılmasına tekabül eder.
Eliminating tariff duties and other trade barriers in ACP countries directly means more market opportunities for the EU producers.
ACP ülkeleri içinde doğrudan tarife vergilerinin ve diğer ticaret engellerinin elenmesi , AB üreticileri için daha çok pazar fırsatları anlamına gelir.
By this definition we can also conclude preliminarily that the reciprocity will aid the EU in achieving relative market access in ACP countries.
Bu tanım ile, ticari mübadele usulü, ACP ülkelerinde göreceli pazar erişimini başarmada, AB’ye yardım edeceği ön hazırlık sonucuna da varabiliriz.
A recent World Bank research study has also confirmed that the Northern countries would gain significantly more market access in Southern countries compared to what the Southern countries could extract from the North.
Son bir Dünya Bankası araştırma çalışması, Güneye ait ülkelerin Kuzeyden ne çıkardıkları ile karşılaştırıldığında, Kuzeye ait ülkelerin Güneye ait ülkeler içinde anlamlı olarak daha çok pazar erişimi kazandığı da onayladı.
In consideration of the truth that the EU has been a ‘super attractive hub’ among many reciprocal trade agreements, we can presume that the EU will never give up the interest that the reciprocity in the EPAs can present.
AB, birçok iki taraflı ticaret anlaşmaları arasında bir “süper çekici merkez“ olduğunun doğruluğu dikkate alındığında, AB’nin , EPAs içinde ikili anlaşmanın sunabileceği kazançtan asla vazgeçmeyecek olduğunu varsayabiliriz.
2.2.2 The attitude of ACP countries toward current regional trade arrangements
2.2.2 ACP ülkelerinin halihazırdaki bölgesel ticaret düzenlemelerine karşı tutumu
It is imperative to note that, in choosing their trade policies, least developed countries largely consider the situation on the ground.
Onların ticaret politikalarını seçmede, en az gelişmiş ülkeler, çoğunlukla, zemin üzerinde durumu gözönüne aldığını bildirmek zorunludur.
If under unfair pressure, it is likely to distort the initial intention of developing their national economies.
Eğer haksız baskı altında, onların ulusal ekonomilerini geliştirmenin başlangıç niyetini çarpıtmak olasıdır.
Even if free trade is conceived as a powerful development tool, providing it works to support poor countries and is based on principles of equity and sustainability, appropriate assessment of the impact of this trade arrangement should be conducted, or else regional integration can suffer the danger of idealism.
Serbest ticaret, fakir ülkeleri destekleyen onun çalışmasını sağlayan ve, eşitlik ve sürdürülebilirlik ilkelerine dayalı olan, güçlü bir gelişme aracı olarak tasarlanırsa bile, bu ticaret anlaşmasının etkisinin uygun değerlendirilmesi idare edilmelidir, veya başka bölgesel entegrasyon, idealizmin tehlikesi ızdırap çekebilir.
However, in light of the effect of EPAs, most views expressed are only concerned about the negotiations and nature of EPAs, instead of possible adverse results underlying this arrangement in the future.
Bununla beraber, EPAs’ın etkisi ışığında, ifade edilen en çok görüş, gelecekte bu düzenlemenin temelini oluşturan muhtemel elverişsiz sonuçlar yerine sadece görüşmeler çerçevesinde ilgilenilir.
The EPAs, in light of the ACP countries, have dual aspects.
ACP ülkeleri ışığında, EPAs ikili bakış açılara sahiptir.
One aspect lies in inadequate knowledge concerning free trade policies; in the last century many African countries had implemented free trade policies imposed , by the World Bank and International Monetary Fund and under pressure from the EU, which brought disastrous consequences to local economies.
Bir görüş, serbest ticaret politikalarını ilgilendiren uygun olmayan bilgi içinde yer alır; son yüzyılda, birçok Afrika ülkeleri, yerel ekonomilere felaket getiren sonuçları getiren, AB’den baskı altında ve Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu tarafından empoze edilen serbest ticaret politikalarını yürütmüştü.
And at present the ongoing EPA negotiations will still be premised on the assumption that indiscriminate trade liberalization is best for achieving development and regional integration.
Ve şimdi devam eden EPA görüşmeleri, fark gözetmeyen ticaret serbestleştirme, gelişme ve bölgesel entegrasyonu başarmak için en iyisi olduğu hala varsayım üzerine ileri sürülecektir.
It actually means that ACP countries will open 90% of their economies to EU goods and services by way of duty free or quota free access.
ACP ülkeleri, gerçekten, gümrüksüz veya serbest kapasite erişimi yoluyla AB malları ve hizmetlerine göre onların ekonomilerinin %90’ını açacağı anlamına gelir.
Disappointing though is the fact that the EU has little to offer in return.
Hayal kırıklığına uğratmasına rağmen, karşılıklı olarak sunmak için AB, az şeye sahip olduğu gerçektir.
This will result in ACP countries failing to protect themselves and their goods against competition from the EU’s cheap and subsidized goods.
Bu, ACP ülkelerinde, AB’nin ucuz ve sübvanse edilen mallarından rekabete karşı kendilerini ve onların mallarını korumak için başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
For instance it has been reported that current EPA plans would leave Kenya with a net loss equivalent to 20 percent of its annual trade with the EU.
Örneğin, yürürlükteki EPA planlarının, Kenya’yı, AB ile onun yıllık ticaretinin %20 sine eşdeğer net bir kayıp ile bırakacağı bildirildi.
The other aspect is that only a few African countries perceived the EPA as a good opportunity, which could contribute to changing their present unfair trade relations.
Diğer bir görüş, sadece birkaç Afrika ülkesi, onların mevcut elverişsiz ticaret ilişkilerini değiştirmeye katkıda bulunabilen EPA’yı, iyi bir fırsat olarak farketti.
More other countries followed the EU’s disguised suggestion that if the ongoing EPA negotiations would make the agreements compatible with the rules of the WTO, this trade arrangement would be helpful for integration which can alleviate poverty.
Diğer ülkelerin çoğu, eğer devam eden EPA görüşmeleri anlaşmaları WTO kurallarıyla uyumlu yapacaksa, bu ticaret anlaşması,yoksulluğu azaltacak olan entegrasyon için yardımcı olacak, AB’nin gizlenen önerisini takip etti
In consideration of this aspect, there can be a final result, which can allow ACP countries for the first time to face possible reciprocal EU access into their markets.
Bu bakış açısına karşılık, muhtemel iki taraflı AB, onların pazarlarına erişmesi ile ilk defa yüzleşmek için, ACP ülkelerine izin veren bir final sonuç olabilir.
Apparently such a shift will ultimately change the low market competition situation that ACP countries ever faced.
Görünüşe bakılırsa, böyle bir çare, ACP’nin hiç karşılaşmadığı, düşük piyasa rekabetini eninde sonunda değiştirecek.
Critically analysed , such reciprocity between unequal trade partners is in a position to play a negative role for the integration of ACP countries.
Kritik bir şekilde analiz edildiğinde, eşit olmayan ticaret ortakları arasında böyle karşılıklılık, ACP ülkeleriyle integrasyon için, negatif bir rol oynamak için bir pozisyon içindedir.
Unfortunately according to the new EU trade commissioner, Peter Mandelson, no African countries have so far requested the EU to examine alternatives to EPAs, and yet on the contrary, all ACP countries are currently actively engaged in the negotiations.
Maalesef, yeni AB ticaret komisyon üyesi, Peter Mandelson’a göre, şimdiye kadar hiçbir Afrika üyesi, EPAs’a alternatifleri incelemek için AB’yi istemedi ve nihayet aksine, tüm ACP ülkeleri halen aktif bir şekilde görüşmelere kalkışıldı.
Whether or not these apprehensive things take place, ACP countries are supposed to learn the basic condition s of implementing free trade policy.
Bu endişeli şeylerin olup olmamasına göre, ACP ülkelerinin, serbest ticaret politikasını yürütmenin temel şartlarını öğrenmeye yükümlü olur.
A country cannot implement any other country’s trade policy mechanically or arbitrarily.
Bir jüri (ülke), mekanik olarak veya keyfine bağlı olarak, diğer herhangi bir ülkenin ticaret politikasını yürütemeyebilir.
Real regional integration through free trade policy is not simply the removal of high tariffs and other trade barriers; instead it depends more on the domestic practical demands and situations.
Serbest ticaret politikası aracılığıyla gerçek bölgesel entegrasyon, basitçe yüksek tarifenin ve diğer ticaret engellerinin kaldırılması değildir; bunun yerine, daha çok yerel (evsel) pratik isteklere ve durumlara bağlıdır.
As Dani Rodrik, an economist from Harvard University in a series studies states, ‘whilst no country has developed successfully by turning its back on international trade, none has developed by simply liberalizing its trade either’.
Harvard Üniversitesi’nden ekonomist Dani Rodrik olarak, bir seri çalışmada, “hiçbir ülke, uluslararası ticarete sırtını dönerek, başarılı bir şekilde gelişmediyse, hiçbiri de sadece serbestleşme ile onun ticareti gelişmedi.” ifade eder.
The critical balance lies in each country adopting its own trade and investment policies and strategies in line with its development needs’.
Kritik denge, onun sahip olduğu ticareti ve, onun gelişme ihtiyaçları ile paralel olan yatırım politikalarını ve stratejilerini uyarlayarak her ülke içinde yer alır.
2.2.3 The feasibility of the reciprocal principle between the EU and ACP countries
2.2.3 AB ve ACP ülkeleri arasında karşılıklı prensibin uygulanabilirliği (fizibilitesi)
Reciprocal trade liberation is at the heart of the proposed EPAs between the EU and African countries.
İki taraflı ticaretin serbest bırakılması, AB ve Afrika ülkeleri arasında önerilmiş EPAs’ın kalbindedir.
It means that once ACP countries admit the nature of EPAs as a free trade area, we can imagine that the EU’s next step from must be in pursuit of a reciprocal trade principle between the EU and poor African countries in terms of the rules of the WTO.
Bir kere, ACP ülkeleri, serbest bir ticaret alanı olarak, EPAs’ın doğasını kabul ettiğinde, biz, WTO kuralları bakımından, AB ve fakir Avrupa ülkeleri arasında karşılıklı bir ticaret prensibini elde etmeye uğraşma içinde olması gereken, AB’nin sonraki adımını hayal edebiliriz anlamına gelir.
For ACP countries, whether in the legal or the empirical aspect, it is not necessity to implement this principle.
ACP ülkeleri için, yasal yada ampirik bakış açısı olup olmaması, bu prensibin yürütülmesi için gerekli şey değildir.
Firstly, there are many provisions in the WTO’s legal texts which recognize the differences between developed countries and less-developed countries of the WTO.
İlk önce, WTO’nun gelişmiş ülkeler ve az gelişmiş ülkeler arasındaki farkların farkında olan, WTO’nun yasal metinlerinde, birçok koşullar(provizyonlar) vardır.
These special and differential provisions are based on the premise of an acknowledgement that deals with the huge economic disparities between the member states of the WTO.
Bu özel ve farklı provizyonlar, WTO’nun üye ülkeleri arasında kocaman ekonomik uyumsuzluklar ile ilgili bir onaylamanın bir dayanak noktasına dayalıdır.
The real purpose of these provisions is not to require less-developed countries to offer developed countries reciprocal concessions in multilateral negotiations, but instead to offer less-developed countries preferential treatment within a possible scope.
Bu provizyonların gerçek amacı, gelişmiş ülkelere çok taraflı görüşmelerde karşılıklı ayrıcalıklar sunmak için , az gelişmiş ülkeleri istemeyecektir, fakat bunun yerine daha az gelişmiş ülkelere muhtemel bir kapsam içinde tercihli muamele sunacaktır.
This more or less implies the impossibility of the reciprocal principle between the North and the South.
Bu çok veya az, Kuzey ve Güney arasında karşılıklılık prensibini olanaksızlığına işaret eder.
As Staiger (1998) stated in his article, ‘the notion of reciprocity as intended in the General Agreement on Tariffs and Trade (GATT) does not necessarily carry over to North -South trade arrangements’.
Staiger (1998) makalesinde belirttiği gibi, ‘Tarifeler ve Ticaret (GATT) üzerine Genel Anlaşma’da demek istendiği gibi karşılıklılık nosyonunun Kuzey-Güney düzenlemeler üzerine taşınması gerekli değildir.’
In addition it is noteworthy that the Cotonou agreement sets out that the Parties should ensure special and differential treatment for all ACP countries, maintain special treatment for Least-Developed ACP countries and take account of the vulnerability of small, landlocked and island countries.
Ek olarak, Cotonou anlaşması, Partiler, tüm ACP ülkeleri için özel ve farklı muameleye güvence verdiğini düzenler, En az –Gelişmiş ACP ülkeleri için özel muamele bakımı ve, küçük, karayla kuşatılmış ve ada ülkelerinin savunmasızlığını hesaba kattığı dikkate değerdir.
This statement further implies reciprocity cannot be a must for the EPAs in view of African countries’ great economic differentiation.
Bu ifade, ayrıca, Afrika ülkelerinin büyük ekonomik farklılıklarını göz önüne alarak EPAs için, karşılıklılığın bir mecburiyet olamayacağına işaret eder.
Secondly, from the empirical perspectives, it was an arbitrary decision that the EU denied the unilateral principle and insisted on reciprocity.
İkinci olarak, ampirik perspektiflerden, o, AB’nin karşılıklılık üzerine ısrar ettiği ve tek taraflı prensibi reddettiği keyfi bir karardı.
The EU reaffirms that ‘while most African countries have benefited for decades from largely open access to the EU market under preferential access schemes for ACP countries, their development is greatly falling behind both the developed countries and other developing countries. The reason being the difficulty in exploiting offered advantages for ACP countries’.
AB, ‘Afrika ülkelerinin çoğu, ACP ülkeleri için ayrıcalıklı erişim projeleri altında, AB pazarına, büyük ölçüde açık erişimden on yıllarca faydalanırken, onların gelişmesi, hem gelişmiş ülkeler hem de diğer gelişmekte olan ülkeler arkasına fazlasıyla düşüyor. Kullanmada zor olan neden, ACP ülkeleri için avantajlar sunduğunu’ tekrar doğruladı.
On this premise, the EU claims again the unilateral preference should be replaced.
Bu öncül üzerinde, AB, tekrar tek taraflı önceliğin yerine konulabilmesinin iyi olacağını iddia eder.
In reality, the issue lies in ACP countries’ supply-side constraints, and not the unilateral preferential principle.
Aslında, konu, ACP ülkelerinin tedarik-tarafı kısıtları içinde yer alır, ve tek taraflı asgari tarifede (ayrıcalıklı) prensip içinde yer almaz.
Indeed, trade preferences themselves have proved that they could have been used better, because of some countries’ welfare gains from this trade arrangement .
Gerçekten, kendi kendilerine ticari öncelikler, bu ticaret düzenlemesinden bazı ülkelerin refah kazançları yüzünden, daha iyi kullanılabileceği ispatlandı.
2.3 Conclusion
Under the EU’s political and economic pressure as well as the ACP countries’ weak protest, the ongoing negotiations are in a great position to make EPA an instrument to realize reciprocal trade liberalization.
2.3 Sonuç
AB’nin politik ve ekonomik baskısı, aynı zamanda ACP’ nin zayıf protestosu altında, devam eden görüşmeler, karşılıklı ticaret serbestleşmesinin farkına varmak için EPA’yı bir araç yapmak için büyük bir pozisyon içindedir.
Once reciprocity is accepted by ACP countries, they need to progressively eliminate tariffs and non -tariff barriers; in addition to the existing market access offered from ‘Everything but Arms’, some least developed ACP countries cannot get more market opportunities from the EU, instead they must offer the EU more market access.
Bir kere karşılıklılık, ACP ülkeleri tarafından kabul edilir, onlar , tarifeleri ve tarife olmayan engelleri derece derece elemeye ihtiyaçları var; mevcut piyasa erişimine ek olarak, ‘Herşey fakat Kollar’ sundu, bazı enaz gelişmiş ACP ülkeleri AB’den daha çok piyasa fırsatları elde edemeyebilir, bunun yerine onların AB’ye daha çok pazar erişimi sunması gerekir.
Such concession can further deepen the original unequal economic divide between the EU and ACP countries.
Böyle ayrıcalık, AB ve ACP ülkeleri arasında, orijinal eşdeğer ekonomik bölünmeyi daha ileri derinleştirebilir.
In view of the previous unsuccessful experience in the African countries which have implemented free trade policies, one can have reason to fear the replay of the nightmare.
Serbest ticaret politikaları yürüten Afrika ülkelerinde önceki başarısız deneyimi göz önünde bulundurarak, biri, kabusu tekrar oynatma korkusundan nedene sahip olabilir.
Consequently an investigation is essential to reveal whether these new trade arrangements can really integrate ACP countries into the world economy and promotes the regional integration objectives set out in the Cotonou agreement.
Sonuç olarak, bir araştırma, bu yeni ticaret düzenlemelerinin gerçekten ACP ülkelerini dünya ekonomisi içine entegre edip etmediğini ve Cotonou anlaşmasında düzenlenen bölgesel entegrasyon hedeflerine katkıda bulunup bulunmadığını açıklamak için gereklidir.
CHAPTER 3
BÖLÜM 3
The possibility of smooth regional integration among unequal trade partners in terms of conventional trade theory
Geleneksel ticaret teorisi açısından eşit olmayan ticaret ortakları arasında düzgün bölgesel entegrasyonun olanağı
3.1 Introduction
3.1 Giriş
Regional integration denotes a process where groups of countries in a geographic region reduce, and ultimately remove tariff and non -tariff barriers to the free flow of goods, services and factors of production between each other.
Bölgesel entegrasyon, ülkelerin gruplarının bir coğrafik bölgede azaltıldığı yerdeki bir süreci ve birbirleri arasında üretimin hizmetlerini ve faktörlerini, malların serbest akışına göre tarife ve tarife olmayan engelleri eninde sonunda kaldırmayı belirtir.
Such a process is full of complexity due to the differing development levels of various countries’.
Böyle bir süreç, farklı ülkelerin gelişim seviyelerinin ayırımına göre karmaşıklık doludur.
But on investigation, one can discover that this integration process mainly takes place among countries at relatively similar levels of economic development.
Fakat araştırma üzerine, biri, bu entegrasyon sürecinin esasen, ekonomik gelişmenin diğerlerine nazaran benzer seviyelerdeki ülkeler arasında yer aldığını keşfedebilir.
A report from the World Bank early in 2000 also noted that most regional integration has been arranged through trade agreements among high-income countries or among lowincome countries, the only exception being the North American Free Trade Area (NAFTA) between high-income and developing countries.
Anı zamanda, 2000 yılının başlarında, Dünya Bankasından bir rapor, çoğu bölgesel entegrasyon, yüksek gelir ve gelişmiş ülkeler arasında Kuzey Amerika Ticaret Alanının (NAFTA) tek istisna olduğu, yüksek gelirli ülkeler arasında veya düşük gelirli ülkeler arasında ticari anlaşmalar aracılığıyla düzenlenildiğini belirtti.
In light of the above, it can be argued that integration through South -South or North-North regions would be easier accepted by the public and be conceived as more appropriate than North – South integration.
Yukarıdakinin ışığında, Güney-Güney veya Kuzey-Kuzey bölgeler aracılığıyla entegrasyonun kamu tarafından daha kolay kabul edilebilir olacağı ve Kuzey-Güney entegrasyonundan daha uygun olarak tasarlanıldığı tartışılabilir.
With this in mind, the issue as to whether the South -North integration will be in effective order has left much doubt.
Bunu akılda tutarak, konu Güney-Kuzey entegrasyonunun etkin sıra içinde olup olmadığına gelince, daha çok şüphe bıraktı.
Many works have set out the factors which can affect regional development and further integration, but the most critical premise can often be neglected among various views.
Birçok çalışma, bölgesel gelişmeye ve daha ileri entegrasyona etki edebilen faktörleri düzenledi, fakat en kritik öncül, farklı görüşler arasında sık sık ihmal edilebilir.
In fact the unequal trade relations at the beginning of such arrangement to a large extent determine the complexity and risk of poor regions.
Gerçekten, büyük ölçüde böyle düzenlemenin başında eşit olmayan ticaret ilişkileri, fakir bölgelerin karmaşıklık ve riskini belirler.
As far as developing countries are concerned, an experience of long unequal trade relations has existed.
Gelişmekte olan ülkelerin ilgilenildiği kadarıyla, uzun eşit olmayan ticaret ilişkilerinin bir deneyimi mevcuttu.
If we investigate the world trading negotiation process, clearly this process is indeed a historic one where developing countries consistently strive for their benefit in trying their best to change the existing unequal trading status.
Eğer biz dünya ticaret görüşme sürecini araştırırsak, açıkça bu süreç, gelişmekte olan ülkelerin mevcut olan ticaret durumunu değiştirmek için ellerinden geleni yapmada onların faydası için devamlı olarak uğraştığı gerçekten tarihi bir şeydir.
The experience from the Seattle to Canún Ministerial Conference aimed at safeguarding developing countries’ rights and economic benefit is good evidence in this regard.
Gelişmekte olan ülkelerin hakları ve ekonomik faydasını korumaya amaçlanan Seattle to Canún Ministerial Conference’ından deneyim, bu bakımdan iyi bir kanıttır.
In addition, it has recently become visible that developed countries including America and the EU seem to have recognized the truth that regardless of the developing countries’ voice, they are finding difficulty in reaching a consensus on some trading issues concerning developing countries within the auspices of the multilateral trade system.
Ek olarak, son zamanlarda, gelişmekte olan ülkelerin sesini göz önüne almadan Amerika ve AB’yi içeren gelişmiş ülkelerin gerçeği kavradığı görülür olduğu görülebilir oldu, onlar çok taraflı ticaret sistemlerinin iyilikleri içinde gelişmekte olan ülkeleri ilgilendiren bazı ticaret konularında bir fikir(oy) birliğine erişmede zorluk buluyor.
Consequently, they divert their interest to poor regions where mere relatively weak bloc trading strength exists.
Sonuç olarak, ilgilerini, yalnızca göreceli olarak zayıf blok ticaret gücünün mevcut olduğu yer olan fakir bölgelere çevirdiler.
In America, free trade area negotiations have been launched while in Africa EPA negotiations have also commenced.
Amerika’da, bedava ticaret alan görüşmeleri, Afrika’da EPA görüşmeleri, aynı zamanda, başladığında açıldı.
Even if such trade arrangements are reached in the end, there is a possibility that attempts to maintain previous unequal trade relations may still exist among developed countries, with the optimal aim of retaining their advantage within the domain of these less developed regions.
Böyle ticaret anlaşmaları sonunda uzatılsa bile, bu az gelişmiş ülkelerin tanımı içinde onların avantajını alıkoyan optimal amaç ile, hala gelişmiş ülkeler arasında mevcut olabilen önceki eşit olmayan ticaret ilişkilerinin bakımına teşebbüs ettiği bir ihtimal vardır.
But the present issue is whether ACP countries can be content with the unequal status.
Fakat mevcut konu, ACP ülkelerinin eşit olmayan durumundan memnun olup olmadığıdır.
Since the aim of trade arrangements is to promote integration and development as the EU claims, they are supposed to gain increasing welfare, and any unequal trading relations can become a factor which impacts ultimately on the desired smooth integration.
Ticaret anlaşmalarının amacı, AB’nin iddia ettiği gibi entegrasyon ve gelişmeyi desteklemesinden dolayı, onlar refah artışını kazanmaya yükümlü olur ve herhangi eşit olmayan ticaret ilişkileri, istenen düz entegrasyon üzerinde etki eden eninde sonunda bir faktör olabilir.
Hence, solving this problem should be the first priority; or else even if traditional western trade theory can be used to explain the welfare implications resulting in comparable advantages between countries or regions, it will be very tough to reassure the public of the flexibility of arranging such free trade areas, notably between the most developed EU and the least-developed ACP countries.
Buradan, bu problemi çözmek, ilk öncelik olacaktır; veya aksi takdirde geleneksel batıya ait ticaret teorisi, ülkeler veya bölgeler arasında, karşılaştırılabilir avantajlar içinde sonuçlanan refah imalarını açıklamak için kullanılsa bile, o, özellikle, en çok gelişmiş AB ve en az gelişmiş ACP ülkeleri arasında, böyle serbest ticaret alanlarını düzenlemenin esnekliğinin genel güvenini tazelemek için çok ödün vermeyen olacaktır.
3.2 Assessing trade theory: trade creation and trade diversion
3.2 Ticaret teorisini değerlendirme: ticaret yaratma ve ticaret yönünü değiştirme
In theory, the free trade area has a fundamental role to play in the creation of wealth and thus development.
Teoride, serbest ticaret alanı, zenginliği ve böylece gelişmeyi yaratmada hareket serbestliği için bir temel role sahiptir.
This is almost a common fact whether the developed countries or developing countries are in pursuit of such trade arrangements.
Bu, gelişmiş ülkeler veya gelişmekte olan ülkelerin böyle ticaret düzenlemeleri gerçekleştirmeye çalışma içinde olup olmadığı, hemen hemen ortak bir hakikattir.
But with the resurgence of regional arrangements, the disputes regarding the welfare implications of regional integration also continue to arise.
Fakat, bölgesel düzenlemelerin yeniden aktiflik kazanması ile, bölgesel entegrasyonun refah belirtilerini gözönüne alan uyuşmazlıklar da ortaya çıkmaya devam eder.
Those disputes mainly build on the most common argument firstly introduced by economist Jacob Viner in 1950.
Bu anlaşma