“Boşanma hastalığı”

4 Temmuz 2005 tarihli Radikal’in üçüncü sayfasında bir haber: “Devlet mutlu etsin!” Ankara’dan gelen haberde, AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in ağzından boşanmanın nedenleri, “erkekler ve ülke ekonomisi” (yanlış okumadınız) üzerindeki etkileri ve boşanmaların durdurulması için alınması gereken önlemleri okuyorum. Ve gözlerime inanamıyorum.

Hangi istatistik veriye dayanarak söylüyor Bayram Özçelik, bellli değil, ama “erkekler büyük paralara kavuştuklarında, kadınlar ise yoksulluk içinde yaşamak zorunda kaldıklarında” boşanıyorlarmış. Ve sıkı durun: “Boşanmaların getirdiği duygusal buhranla karşı kaşıya gelen erkekler, üretkenlik ve verimlilik noktasında otomatik olarak ülkenin ekonomik dengelerini” etkiliyorlarmış. Ayrıca erkekler, boşanmadan sonra yaşadıkları ruhsal sarsıntılar nedeniyle bekarlara kötü örnek oluyor, onları evlilikten soğutacak olumsuz davranışlar sergiliyorlarmış. 

İnsanın okuyunca içi parçalanıyor! Ne kadar yazık boşanan erkeklere. Ne kadar yazık “erkek işgücüne bağımlı” olan Türkiye ekonomisine. Peki sayın vekilim kadınlar nerede? Hani bu ülkede yaşayan, T.C. vatandaşı kimliği taşıyan, mavi ya da beyaz yakalar takarak çalışan, üreten, ülke ekonomisine katkıda bulunan, oy kullanan… Bahsettiğiniz boşanmalarda taraflardan biri olan kadınlar… Neredeler? Neden onların lafını hiç etmiyorsunuz? Boşanan kadınların -sizin tabirinizle- duygusal buhranla karşı karşıya kalmadığını, ruhsal sarsıntılar yaşamadığını mı düşünüyorsunuz? Niçin kadınları yok sayıyorsunuz? Bilmem farkında mısınız ama, açıklamalarınızda hiç bahsetmediğiniz kadınlar ülke nüfusunun hemen hemen yarısını oluşturuyorlar.

Boşanmaların önlenmesi için bir takım önlemler alınması gerektiğini söylüyorsunuz. Evlilik öncesi bilgilendirme kitapçığı hazırlanması, nikah haftası seminerleri düzenlenmesi önerileriniz neyse de… TRT ve özel televizyon destekli aile belgeselleriyle “dizi tarzında programlar” nasıl hazırlanacak? Bu belgeseller nasıl olacak? “Erkekuslar”, “kadınuslar”, “çocukuslar” mı rol alacak? Sonra “dizi tarzında program” ne demek? Dizi değil de ona benzer bir şey mi? Tam olarak ne? Türk toplumu bunları izleyecek ve artık boşanmayacak mı? Böyle mi?

Sonra, “lise ve dengi okullarda gençlerin aile içi iletişim ve evlilik noktasında mutlaka bilgilendirilmeleri” gerektiğini söylüyorsunuz. Kendimizi çok zorlamadan şöyle bir baktığımızda, lise ve dengi okula giden gençlerin 15-18 yaş aralığında olduğunu görüyoruz. Bu yaş aralığı, sizce de evlilik eğitimi için biraz erken değil mi? 18’inde mezun olan bir gencin (kadın ya da erkek fark etmiyor) üniversiteye devam ettiği ya da hemen çalışmaya başlasa bile “ekmeğini eline alabilmesi için” en az iki üç yıla ihtiyaç duyduğu, dolayısıyla “hemen evlenmeyeceği” konusunda herhalde hemfikiriz. O halde evlilik eğitimi verilmesi için, niçin bu kadar acele ediyorsunuz? Evlilik eğitiminin, ille de verilecekse bile, üniversite son sınıfta -o da seçmeli ders olarak- verilmesi daha akla yakın değil mi? Liselerde okuyan gençler ergenlik çağında daha. Evlilikten önce kendi bedenlerini tanımaya, bu arada karşı cinsi anlamaya ihtiyaç duydukları da herhalde ortada. Yani onlara evlilik eğitimi yerine “cinsel eğitim” verilmesi sizce de daha makul bir yaklaşım değil mi?

Bir de, “gönüllülük esas olmak üzere, sanatçılardan mutlu evliliği anlatan müzik eserleri oluşturulması noktasında” destek alınması gerektiğini söylüyorsunuz. Siz hiç “sanat”ın sözlük anlamına baktınız mı? “Sanatçı”nın peki? Ya “sanat eseri”? Sanatçının “yaratma süreci” üstüne hiç kafa yordunuz mu? Bu ülke sınırları içinde bu isteğinize cevap verecek “sanatçı” bulamazsınız. Eğer biri sizin isteğiniz doğrultusunda bu tür bir eser ortaya koyarsa, emin olun o sanatçı değildir. Başka bir şeydir.

Basın ayağında da boş durmak istemiyorsunuz. “Gazete yazar ve editörleriyle birlikte neler yapılabileceğine dair fikir platformu oluşturmak ve aile yazılı konuları ödüllendirmek” arzusundasınız. İyi de sayın vekilim, ne bu? Kompozisyon yarışması mı? İlköğretim öğrencilerinden değil, gazetecilerden ve yazarlardan bahsediyorsunuz. Ne yapacaksınız? İstediğiniz türde yazılar yazanları kürsüye çağırıp elinizi öptürdükten sonra, kırmızı kurdele mi takacaksınız? Siz neler söylediğinizin farkında mısınız?

Önerileriniz bitmiyor ki… “Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün öncülüğünde Türk aile yapısını ve aile içi iletişim konularını içeren yeni oyunlar sahneye koyulmalı” diyorsunuz. “Gerekirse, özel tiyatroların da katılabileceği en iyi aile tiyatro oyunu yarışmaları düzenlenmeli” diye de ekliyorsunuz. Şaka mı yapıyorsunuz? Ront mu bu?

Son olarak da boşanmayı bir “hastalık” olarak tanımlayıp “teşhis ve tedavi üniteleri kurulması” gerektiğini söylüyorsunuz. Boşanmanın bir “hastalık” olduğuna nasıl karar verdiniz? Sevimsizdir ama, sonuçta boşanma bir hastalık değil, tercihtir. Teşhis ve tedavi üniteleri kurulmalıdır ama boşananlar için değil. Burun kesen caniler, kulağı koparılan kadınlar ve bahsi geçen eylemlere şahit olan çocuklar için!

Yani sayın vekilim, “boşanma meselesi” bu ülkenin öncelikli sorunu değil. Aile birliğini korumak için önce aile bireylerinin (kadınlar, erkekler ve çocuklar)  hakları ve mutluluğu üzerine eğilmek gerekiyor. Haberiniz var mı bilemiyorum… Mesela Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Türkiye Bürosu,  Türkiye’de namus cinayetlerini anlamaya ve önlem almaya yönelik bir araştırmayı tamamlamak üzere. Yani biz bu ülkede kadınların namus uğruna öldürülmelerini öncelikli sorunlarımızdan biri olarak görüp “önlem önerileri” geliştirmeye “üşeniyoruz” ama…“Üçüncü dünya ülkelerine” destek veren, hatta bunun için bir “fon bile oluşturan” Birleşmiş Milletler, bakın bizim için neler neler yapıyor. Belki de utanıp, başımızı önümüze eğmemiz gerekiyor.

Bu arada, açıklamalarınıza neden olan araştırma ile ilgili, ister sitemez merak ettiğim bir kaç husus var. Bu nasıl bir araştırma? Nitel mi, nicel mi? Bu araştırmayı yapan kurum ya da kuruluş hangisi? Yoksa araştırma şahsi mi? Denek sayısı kaç? Deneklerin dahil oldukları sosyo ekonomik sınıfların dağılımı ne? Bölgesel dağılım oranı nasıl? Sonuçlar gerçekten bütün Türkiye’yi mi temsil ediyor?

Öyle ya da böyle… Belki sizin baktığınız yerden, oturduğunuz koltuktan, pencerenizden gözükmüyor… Ancak bu ülkenin çok daha önemli sorunları bulunuyor.  “Ekonomik dengeleri etkileyen”, “ruhsal sarsıntı” yaratan, “duygusal krizlere” neden olan… Gerçekten önceliği olan bu sorunlar tespit edilip çözülürse, belki o zaman boşanmalar da azalır.

İnanın Bayram Bey, bu ülkede boşanma oranının artması öncelikli sorun değil.

Gerçekten değil.

 

1089340cookie-check“Boşanma hastalığı”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.