Bu vizyonda işçilerin emekçilerin derdine derman olacak hiçbir şey yok

İhsan Çaralan / Evrensel – 3 Aralık günü yapılan CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” toplantısında ilan edilen “vizyon belgesi”nin amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışılıyor. Tabii bu tartışma yapılırken “inovasyon”, “dijitalleşme”, “temiz sermaye”, “çip devrimi”, “yapay zeka”, “endüstri 4.0” gibi geniş yığınların pek de anlamadığı kavramlar havada uçuşuyor.

Uluslararası tanınmış akademisyenlerin akademik düzeyde yaptığı konuşmaların kimin için yapıldığı ya da bu toplantıdan kimin ne anladığı tartışılırken Hacer Foggo’nun “aile destek sigortası”nı açıklayan konuşması ve Selin Sayek Böke’nin CHP’nin ekonomik politikasına ilişkin açıklamalarının heyecan yaratması da övülüyor.

Toplantının amacının Van’da, Artvin’de, Antalya’da televizyonu başındaki işçiye, esnafa, ev kadınına, siyasetle ilgisi oy vermekten ibaret olan vatandaşa bir şey söylemek olmadığını, ama dünyadaki ve ülke içindeki sermayeye, akademisyenlere, aydınlara CHP’nin nasıl bir Türkiye vadettiğine dikkat çekmek olduğunu belirtiyorlar. Bu yüzden de uluslararası sermaye merkezleri tarafından tanınırlığı olan “Nobel adayı iktisatçıların” ağzından bu çağrının yapılmasının önemine vurgu yapıyorlar.

Tartışmaların ortaklaştığı noktanın, bu toplantıda amacın bir “Seçim Bildirgesi’ ilan etme ya da “CHP programı”na dair açıklamalar olmadığı, tersine CHP’nin yeni vizyonunun Türkiye’yi yatırımlar için güvenli bir ülke haline getirmek olduğu açıkça görülüyor.

NEOLİBERALİZM ÜSTÜNE OTURTULAN BİR VİZYON BELGESİ
Aslına bakılarsa bu CHP’nin yeni “vizyon belgesi’nin nasıl bir belge olacağı, bu belgeyle kimlere seslenmek istediği Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere ziyaretleriyle ortaya çıkmıştı. Ziyaret ettiği üniversiteler, uluslararası yatırım merkezleri, Türkiye kökenli tanınmış iktisatçılar başta olmak üzere bilim insanlarıyla konuşması dikkat çekmişti. Özelikle de İngiltere’de uluslararası finans merkezlerini ziyaret etmesi, “5 trilyon dolarlık yatırım fonuna sahip” finansçılarla görüşmesinin öne çıkarılması, CHP’nin nasıl bir “vizyon belgesi” oluşturmayı amaçladığını göstermişti. Ki, ziyaretlerin arkasından Merkel ve Sarkozy gibi neoliberal politikaların en öndeki temsilcilerine danışmanlık yapmış Jeremy Rifkin’in, vizyon toplantısının açılış konuşmasında Kılıçdaroğlu tarafından başdanışman edilmesi “vizyon belgesi”nin neoliberal bir eksene oturtulacağını açıkça göstermişti. Nitekim bu açıklamanın hemen arkasından Hakkı Özdal attığı tweette, “Hiç olmazsa Kemal Derviş Türkçe konuşuyordu!” diyerek taşı gediğine koymuştu!

Gerek Kılıçdaroğlu’nun ABD ve İngiltere ziyaretleri gerek Jeremy Rifkin’in Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı ilan edilmesi ve vizyon toplantısında konuşan akademisyenler yaptıkları sunumlarda, CHP’nin neoliberal ekonominin sınırları içinde bir vizyon amaçladığını açıkça göstermektedir. Burada Jeremy Rifkin’in, 1980’de “24 ocak kararları” olarak bilinen neoliberal ekonomiye geçiş kararlarında Turgut Özal’ın, 1999 krizi sonrasında krizden çıkılması için Kemal Derviş’in Dünya Bankasından alınıp “güçlü ekonomiye geçiş” adı altındaki krizden çıkış programının başına getirilmesine çok “benzeyen” bir adımla muhtemel bir “altılı masa” iktidarında ekonominin başına getirilecek kişi olarak hazırlandığı anlaşılıyor.

BİLİM VE TEKNOLOJİ SINIFLAR ÜSTÜ MÜDÜR?
Buradaki “benzeme” şeklen bir “benzeme”den ibaret değildir. CHP seçimden sonra, iktidar olduğunda IMF’yle resmi bir anlaşmayla ya da fiilen bir IMF’siz IMF programı uygulayacağını şimdiden ilan etmiş bulunmaktadır.

Rifkin’in CHP’nin çok önem verdiği “ikinci yüzyıla çağrı” toplantısında Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı ilan edilmesi uluslararası sermayeye güven verme, “temiz sermaye”nin ayağının altına halı serileceğinin yüksek perdeden ilan edilmesi anlamına gelmektedir.

Burada CHP sonuçta krizin geçen yıllara göre çok daha ağırlaşmış yükünü halka yıkarak “Krizden çıkma programı” ilan etmesinin iki dayanağının olduğu görülmektedir.

Bunlardan birincisi Erdoğan’ın tek adam rejiminin, pozitif bir bilim olarak ortaya çıktığı 16. yüzyıldan beri hiçbir “izm”le açıklanamayacak, tek kişinin aklına geldiği gibi yönettiği ve kim gelirse gelsin, krizden nasıl bir çıkış programı getirirse getirsin “daha makul” görülecek bir mecraya sürüklemiş olmasıdır. CHP’nin buradaki ikinci dayanağı ise; “inovasyon”, “yapay zeka”, “dijitalleşme”, “çip devrimi”, “endüstri 4.0”… gibi kavramlarla ortaya atılan bilim ve teknolojinin sınıflar üstü olduğunu iddia eden yaklaşımdır. Oysa bilim ve teknolojinin de kimin ve nasıl kullanıldığına göre, işçilerin, halkın refahını artırıcı, çalışma koşullarının (İş gününün kısaltılması, haftalık çalışma süresinin azaltılması, ağır işlerin makineler tarafından yapılmasının alanının genişletilmesi…) iyileştirilmesi, ekonominin büyümesinden halkın yararlanmasının artırılmasının dayanağı olarak kullanılabileceği gibi, tam tersine sömürünün artırılması, işsizliğin ve yoksulluğun yaygınlaşıp derinleşmesinin dayanağı olarak kullanılabildiği yüzlerce yıllık işçi sınıfı mücadelesinin gösterdiği en önemli gerçeklerden birisidir.

CHP’NİN VİZYON BELGESİNDE İŞÇİNİN EMEKÇİNİN ADI YOK!
Kapitalist sistemde sermaye sahipleri, bilim ve teknolojideki her gelişmeyi sömürünün artırılması, ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerinin yağmalanmasının hızlandırılması, işçi sınıfının ve halkın nispi yoksulluğunun artırılmasının dayanağı olarak kullanmıştır. Bilim ve teknolojideki gelişmelerden işçi sınıfı ve halkın yararlanabilmesi ancak uzun ve meşakkatli mücadeleler sonucu olabilmiştir. 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkan “makine kırıcılığı” (ludizm) işçilerin teknoloji düşmanlığının bir sonucu olarak değil sermayenin teknolojiyi sömürüyü artırmakta gösterdiği sınır tanımazlığa bir tepki olarak ortaya çıkmıştı.

Bugün de teknolojideki yeni her gelişme işçiye, sömürünün artırılması olarak yansırken, işçi sınıfının artık vazgeçilmez bir sınıf olmadığı üstünden ideolojik bir saldırıya da dönüştürülmektedir.

CHP vizyon belgesinde bilim ve teknolojiye dair tutumunu abartılı bir biçimde öne çıkarırken, bu gelişmelerin karşısında işçi sınıfının müdahale edebilmesi için üretimden gelen gücünü kullanması, siyasi grev, genel grev hakkını tanıması, sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırması gibi konularda en küçük bir imada bile bulunmaması elbette ki sehven ya da bilmeden atlanmış bir şey değildir.

Anayasa’da yapmak istedikleri 84 maddelik değişiklik içinde işçilerin haklarına dair bir tek madde koydurmayan CHP’nin “vizyon belgesi”nde işçilerin mücadelesine dair bir adım atmaması elbette ki sürpriz olmadı.

Nitekim vizyon toplantısındaki konuşmaları değerlendiren İstanbullu bir metal işçisi; “Görüyoruz ki CHP’nin ikinci yüzyılı da sermayeye uygun bir dönem olacak. Bu vizyonda işçilerin, emekçilerin derdine derman olacak hiçbir şey yok” diyor.

Başka bir şey söylemeye gerek var mı?

2652160cookie-checkBu vizyonda işçilerin emekçilerin derdine derman olacak hiçbir şey yok

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.