Budapeşte’ye selam durulur…

Macaristan – Budapeşte’yi ziyaret etmem, burada yaşamamdam seneler önce başlamıştı. Lise yıllarımda 1980 senesiydi, okuldan kaytararak, bir kaçamakla kurulan hikayenin ilişkisi diyebiliriz.

Ağabeyim üniversiteye, ben de henüz liseye gidiyordum hikayenin başladığında…

Aslında doğrudan Budapeşte’ye de gelmemiştik.Önce otobüsle eski Yugoslavya’nın başkenti (simdiki Sirbistan- Beograd ) Belgrad’a, orada birkaç gün kaldıktan sonra trenle Budapeşte’ye Keleti pályaudvar tren istasyonuna gelmiştik.

Tren istasyonunun bu kadar işlek olması çok hoşuma gitmişti. Arı kovanı gibi hareketli idi.Hatırladığım kadarıyla birçok Avrupa şehrinden gelen-giden trenleri görmek hem güzel,hemde ilgincti.

Bu kadar ülkenin merkezi şehirlerine giden ve gelen insanlar vardı. Bende hayale dalmıştım, ne kadar çok gidip-gelinen şehir varmış diye.

Tabii Avrupa’nın ortasındaki Budapeşte’ye uğramadan doğudan batıya, batıdan doğuya seyahat edilemiyor, gidilemiyordu. Avrupa’nın ortasındaki Budapeşte’ye uğrayacaktınız.

Burada soluklanacak yolunuza öyle devam edecektiniz. Birçok yolcunun yapmakta olduğu gibi bizde öyle yapmıştık, Polonya’ya gideceğimiz vakit.

Budapapeşte’deki o kısa zaman diliminde,şehri gezmiş, dolaşmış, termal havuzlarından faydalanmış, hayvanat bahçesini, lunaparkı(vidámpark), tarih kokan sokaklarını, caddelerini tramvayla, Avrupa da Londra’dan sonra 2.olarak 1832 senesinde inşa edilmiş eski ve yeni modern metrolarıyla gezdiğimiz gibi, yürüyerek de tanımaya çalışmış, Buda’da bir ailenin yanında çok uygun bir ücret karşılığı kalmıştık. O zaman Skála adındaki turizm firması yabancılara Budapeşte’deki ailelerin müsait evlerinin odalarını cüzi bir ücret karşılığı, hatta hatırladığım kadarıyla kişi başı elli forint ödemiştik.O zaman elli forintler kahverengi, üzerinde Macarlarin bagimsizlik lideri, 2.Rákóczi Ferenc’in resmi olan kağıt paralardı. Ya şimdi ? Elli forint metal oldu. Ancak 2-3 tane kibrit alabilirsiniz. On forinte kadar kağıttı.

Yeşil on forintler Dózsa György’nin resminin olduğu. Mavi yirmi forintler vardı, üzerinde özgürlük şairi Petőfi Sándor’un resminin olduğu.

Kiymetliydi tabii.

Bircok orta yaş üzeri Macar da o günleri mutluluk ve sitayişle yadediyor.

En büyük kağıt paraları Bartók Béla’nın resminin olduğu yeşil binlik banknotlardı. En son demir perde rejiminden çıktıktan sonra 1991 yılına kadar kullanıldı. Sonra mı ? Hızlıca yeni banknotlar ve sürekli sağ tarafındaki sıfırları çoğaltarak basılan yeni banknotlar.Benzer süreci Türkiye’de de 2000’li yılların başına kadar Türkiye yaşadı.

Budapeşte’ye geldiğimizde soğuğa yakın bir ilkbahar mevsimi başlangıcı idi. Zaten karasal iklimin en bariz yaşandığı bir memleket Macaristan.

O Skála turizm firmasını, hatta kaldığımız evi bulmamıza, Budapeşte’de ikamet eden Kemal adında Mısırlı bir kişi yardım etmişti. Çok iyi Macarca konuşuyor, buraları çok iyi tanıyor, artık bu milletin anlayış, yaşam tarzı ve gidişatına ayak uydurmuş gayet iyi imkana sahip olduğu da anlaşılıyordu. Kemal sonraları Macaristan’dan ayrıldı, duyduğum kadarıyla sonra Bulgaristan’a yerleşmiş.

Polonya dönüşümüzde yine Budapaşte’ye uğradık. Güzeldi, farklıydı, ilk yurtdışı deneyimimizdi zaten.

Budapeşte’yi ziyaret etmeden önce düşünce ve hayalimin bu şehre dair tasavvurunun bir dilimini oluşturan hikayeye gelince aslında İstanbul’a o zamanlar yoğunlukla gelen Macarlardır, Polonyalılar’dır.

İstanbul’a gelen Macarlar çoğunlukla alışveriş yapmak (altın, mücevherat, deri giyim ve hediyelik eşya satın almak) icin İstanbul’un tarihi yerlerini özellikle de Altı minaresiyle ünlü Sedefkar Mehmet Aga’nın mimarlığını yapıtığı,yirmi binin üzerinde İznik çinisi ile süslü 260 penceresinden güneş vurduğunda içeriye mavi ve turkuaz tonlarında ışığın hakim olduğu Sultanahmet camisini (kék mecset-mavi camii), İustinianos’un Eski Roma İmparatorluğunu bir araya getirme düşüncesiyle yaptırdığı görkemli mimarisiyle Ayasofya’yı,Fatih Sultan Mehmet Han’in Istanbul’u fethettikten sonra inşa ettirdigi Topkapı Sarayını ve Kapalı Çarşıyı gezmek için gelirlerdi.

O gelen güzel inanların bizlerde bıraktığı iyi intiba halen devam etmektedir.

Sadece bizlerde mi ?

O günlerde Türkiye’yi ziyaret etmiş Macar vatandaşlarını dinlediğinizde her birinin insancıl, kalplerini fethetmiş Türklere dair, güzel hatıralarını dinlersiniz.

Arabasıyla gelmiş, yolda kalmış Macar insanina, Türkiye’nin bir ucunda Erzurum’da, yoldan geçen bir kamyon şoförünün durarak sorununu çözümleyip yardım ettiğini,sonra da “Türk-Macar kardeş” sözünü akıllarına işleyen şoför vatandaşımızı unutamayanı…

Bu bir örnek.

Nicelerini yazabiliriz ve anlatabiliriz.

Tabii o dönem Macar vatandaşlarının rahatlıkla yurtdışına çıkamadıklarını da biliyorum.

Hele Türkiye gibi Varşova Paktı üyesi olmayan, Nato Üyesi, kapitalist, serbest rejim olan bir ülke Macarlar için inanılmaz cazip geliyordu.

Rahat geldikleri, rahat ettikleri, döndüklerinde de birbirlerine de öve öve anlattıkları bir ülkeydi Türkiye, şimdi de olduğu gibi.

Macarlar için artık kimlik kartlarıyla ellerini kollarını sallayarak sınırları kaldırılmış tüm Avrupa ülkelerine rahatlıkla gittiklerini gördükçe, yaşadığım bu son otuz yılın yaşayarak şahidi olmak hem şaşırtıcı hem de sıradışı bir durum.

Demirperde ülkesi olduğu dönemini gördükten sonra şimdiki rahatlıklarına inanılmaz kısa zamanda adapte oldular.

AB içerisinde Türkleri bu kadar seven nadir milletlerden birisidir Macarlar. Mucit, akıllı ve günümüzde birçok kullanmakta oldugumuz teknolojinin de sahibidirler, aynı zamanda.Birçok Nobel ödüllü bilim adamları vardır.

Çok verimli topraklara sahipler. Ancak verimli kullanabiliyorlar mı, işeyebiliyorlar mi ? Bu, üzerinde konuşulması, düşünülmesi gereken büyük ve önemli bir konu.

Macaristan (Budapeşte) o zaman ne kadar ucuzdu.

Ucuz olan nelermiydi ?

Herşey…

Konaklamak, gıda, ulaşım ve hayatın her alanındaki insana dönük hizmetler. Birde öğrenciysen birçok sosyal hak ve kamu hizmetlerinden ciddi indirimler oluyordu.

Özellikle hatırlıyorum, bizim Türk tır şoförleri Budapaşte’ye geldiklerinde birkaç gün kalırlardı. Tabii erzaklarını, ihtiyaçları olan gıda maddelerini, mazotlarını, araçlarının ihtiyaçlarını burada giderirlerdi.

Bugün tek kullanımlık otobüs, tramvay, metro bileti 320 forint ( 1,1 euro), aylık kullanılan kart ise 9.800 forint (34 euro).Yaşam eskisi kadar ucuz değil. Dolayısıylada tüketim eğilimi azaldı. Ancak mevcut gençlik ciddi tüketici pozisyonunda.

Macaristan’da hayatın yaşanır olmasına, hizmetin ucuz olmasının da etkisi vardı tabii. Düzenli, planlı ve rahat bir şehirdi.

Bu düşüncem, kanaatim hala geçerliliğini sürdürüyor.

Fakat artık yaşamanın o günler kadar ekonomik olarak rahat olduğunu söyleyemem.

Hayat o günlere nazaran çok pahalandı. Özelliklede Avrupa Birliğine bir mayıs ikibindört yılında üyeliğe kabul edildikten sonra.

Hatta bazı münevver Macar dostlarım, Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmaması hususunda beni birçok defa uyarmışlardır.

Macaristan ve Türkiye’nin ufkundaki güzelliler yanında burukluk ve heyacanlara da şahitlik ederek yaşayıp göreceĝiz.

_________________

* Osman ŞAHBAZ – Makina Mühendisi
Türk – Macar İşadamları Derneği Başkanı / Budapeşte
Dünya Türk İş Konseyi Yönetim Kurulu Üyesi / Avrupa Bölge Komitesi Başkan Yardımcısı
Mimar Mühendisler Grubu ( MMG ) Genel Başkan Yardımcısı

759290cookie-checkBudapeşte’ye selam durulur…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.