Bugün sadece ‘çalı’ deniyor ama 2 bin yıl önce altın değerindeydi!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE  -Bugün ‘çalı’ diyerek her fırsatta yok edilen ağaçtan, 2 bin yıl önce Selgeliler servet kazanıyorlardı…
Antalya’nın Manavgat ilçesinde bulunan Selge antik kentinin 2 bin yıl önce en büyük zenginlik kaynaklarından biri olan ‘Styrax’ ağacının, bugün ‘çalı’ olarak görülen ve ekonomik bir getirisi olmadığı gerekçesiyle en çok yok edilen maki türlerinden biri olan ‘tespih çalısı’ olduğu ortaya çıktı. Antik çağ kaynaklarında da yer alan ancak adı ‘sığla’ ağacıyla karıştırıldığı için ‘günlük’ olarak çevrilen tespih çalısından elde edilen ve tütsü olarak kullanılan bir tür sakızın, Selgelilerin en büyük ihraç ürünlerinden biri olduğu belirtiliyor. Öyle ki M.S. 117 yılına tarihlenen bir Selge sikkesinin bir yüzünde İmparator Hadrianus’un resmi yer alırken diğer yüzünde ise styrax ağacı ile üçlü sarmal anlamına gelen ‘triskele’ motifi bulunuyor. Antik çağda ünlü bir Psidya kenti olan Selge’nin üzerinde kurulan bugünkü Altınkaya (Zerk) köyünde yaşayanlar ise geçmişin geleneğini günümüze kadar sürdürerek tespih çalısından hem tütsü yaparak hem de meyvelerini temizlik malzemesi olarak kullanmışlar.
 
Sahip olduğu iklim çeşitliliği ve hareketli coğrafyasıyla dünyanın en zengin biyoçeşitliliğine sahip olan ülkelerinin başında gelen Türkiye’de birçok bitki ve ağaç türü ‘ekonomik getirisi olmadığı’ gerekçesiyle koruma şemsiyesinden uzak. ‘Orman ağacı’ sayılmayan ve ‘maki’ olarak adlandırılan ağaç ve ağaççıklar ise en çok tahribata uğrayan türlerin başında geliyor. Ancak defneden yasemine, zeytinden sakız ağacına, pırnal meşesinden fundaya onlarca türün ortak adı olan maki ailesinin üyesi olan bitkiler, antik çağ Anadolu’sunda büyük bir zenginlik kaynağı olarak görülüyordu.
 
TESPİH ÇALISI DA DENİYOR, AYI FINDIĞI DA
Maki ailesinin bir üyesi olarak Türkiye’nin büyük bir bölümünde doğal olarak yetişen tespih çalısı da antik çağda altın değerinde olan ağaççıklardan biri. Bilimsel adı ‘styrax officinalis’ olan ağacın meyvelerinin sert ve boncuğa benzeyen çekirdeklerinden tespih yapıldığı için Türkiye’nin birçok bölgesinde ‘tespih çalısı’ adıyla anılıyor. Antalya ve Isparta civarında ise ‘tesbi’ deniyor. ‘Ayı fındığı’, ‘yaban ayvası’ gibi isimler de verilen türün Mersin civarındaki adı ise ‘zanzalak’.
 
STRABON: TANRILARI KUTSAYANLARIN BUHURUNU BİR KURT YAPIYOR
Antik çağın ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon’un ‘Geographika’ adlı kitabında, Selge’den bahsederken bölgenin zengin bitki örtüsünün yanı sıra ‘styrax ağacı’ hakkında bilgiler vermesi dikkat çekiyor:
“Bölgede doğa olağanüstüdür. Tauros’ların zirveleri arasındaki bu ülkede on binlerce kişiyi barındırabilir ve o kadar verimlidir ki, birçok yerinde zeytin ağaçları ekilidir ve nefis bağları, her çeşit davar için bol sayıda meraları vardır ve ülkenin üst tarafında, çeşitli ağaçlardan meydana gelmiş korular bulunur. Bunlar arasında günlük ağacı vardır. Bu ağaç fazla büyümeyip, yukarı doğru düz olarak uzar. Ve bundan tıpkı kızılcık ağacından olduğu gibi cirit yapılır. Bu ağacın gövdesinde yaşayan bir cins ağaç yiyen kurt, ağacı içeriden dışarıya doğru yiyerek, ağacın köküne önce kepek veya talaş gibi bir toz döker. Sonra hemen sertleşerek sakıza benzer bir madde haline giren bir sıvı bu deliklerden sızar. Fakat bu sıvının bir kısmı ağacın kökündeki tozun üzerine dökülerek hem bu tozla hem de toprakla karışır. Yalnız tozun üzerinde kalan bir kısım, sıvıyla ağaçtan sızarken donan sakız saftır. Halk, toprak ve ağaç tozuyla karışmış olan ve saf olmayan karışımdan bir madde yapar. Bu, saf olandan daha kokulu olmakla beraber, kuvveti daha azdır. (Çok kimse bunu fark etmez). Bu madde tanrıları kutsayanlar tarafından buhur olarak kullanılır.”
 
ADI SIĞLA AĞACI İLE KARIŞTIRILINCA VARLIĞI UNUTULDU
Strabon’un ünlü eserinde ‘sytrax’ olarak yer verilen ancak Türkçeye ‘günlük ağacı’ olarak çevrilen tespih çalısının bilimsel adının, ‘sığla’ da denilen günlük ağacıyla benzerlik göstermesi, ağacın binlerce yıllık şöhretinin de sonunu getirmiş. Tespih çalısının bilimsel adı ‘sytrax officinalis’ olarak anılırken, sığla ağacı ise ‘Styrax Liquidus’ diye biliniyor. Birçok türe olduğu gibi tespih çalısına da bilimsel adını veren bilim insanı, İsveçli ünlü biyolog ve hekim Carl Linnaeus olmuş. 1707- 1778 tarihleri arasında yaşayan ve bitki bilimine çok önemli katkılarda bulunan Lineaus’un ünlü bitki koleksiyonunda ‘569.2’ numarasıyla kayıtlı olan tespih çalısının şöhreti antik çağda Akdeniz çanağı uygarlıklarında ve eski Mısır’da oldukça yaygınken, bilgi aktarımları sırasında ortaya çıkan çeviri kazaları yüzünden ne yazık ki Türk bilim camiası bu değerli tür üzerine kısa değiniler neredeyse hiç araştırma yapmamış.
 
‘ESKİ ÇAĞLARDA EN MAKBUL TİCARET METAI İMİŞ’
Türkiye’nin yetiştirdiği ünlü botanikçilerden biri olan Prof. Dr. Hikmet Birand, Anadolu bitkilerini anlattığı ‘Alıç Ağacıyla Sohbetler’ kitabında, tespih çalısının bir başka adının da ‘akgünlük’ olduğunu belirtiyor: “Makide yetişen küçük bir ağaççık da tespih ya da akgünlük dür. Yaprakları biraz ayvanınkini andırır, beyaz çiçek açar ve güzel kokar. Gövdesine, dallarına açılan yaradan sızan ve kuruyunca storaks denilen balsam eski çağlarda pek makbul bir ticaret metaı imiş ve tütsü için kullanılırmış.”
 
GÜNLÜK AĞACI SUBASAR ORMANDA, TESPİH İSE TAŞTA YETİŞİYOR
Günlük (sığla) ağacından elde edilen reçine ve tütsünün çok daha yaygın bilinmesine karşın, antik çağda çok ünlü olan ancak zamanla unutularak Akdeniz Bölgesi kırsalında az sayıda insanın hafızasında kalan tespih ağacı reçinesi ve tütsüsü, literatürdeki yerini de sığla ağacına bırakmış. Ancak günlük ağacı ‘subasar’ orman olarak bilinen sulu zeminlerde yetişiyor. Oysa tespih çalısı, deniz seviyesinden başlayıp, 1500 metre rakıma kadar yetişebiliyor. Kireçtaşı ve konglomera kayalıklarını ve alkali içeren toprakları oldukça seven bitki, maki topluluğu, kızılçam ormanlarındaki açıklıklar ve çeşitli habitatlarda yetişebiliyor.
 
SELGELİLERİN TORUNLARI SYTRAX’I BUGÜNE KADAR UNUTMADI
Antik çağda altın değerinde olan tespih çalısı, Selge’de M.S. 117’de basılan bir sikkede dönemin Roma İmparatoru Hadrianus’la birlikte onurlandırılmış. Ancak Türkiye’deki kimi yayınlarda adı ‘akgünlük’ olarak da anılınca, günlük ağacıyla olan isim benzerliği yüzünden bu şöhretini yitirmiş. Çanakkale’den başlayarak, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanan bölgelerde doğal olarak yayılış gösteren tespih çalısının binlerce yıllık sırrı, ne ilgili bakanlıkların ne de üniversitelerin hafızalarında yok. Ancak halkın ortak hafızası, Psidya’dan Roma’ya, Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan zaman dilimlerini aşarak devletin ve aydınların unuttuğu bu bitkiyi bugünlere kadar taşımış. Hem de tıpkı 2 bin yıl önceki kullanımını aynı biçimde günümüze kadar sürdürerek.
 
‘KÖYÜMÜZDE YAKIN ZAMANA KADAR TÜTSÜ OLARAK KULLANILDI’
Bu sürekliliğin en çarpıcı örneği Selge antik kentinin üzerinde kurulan Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Altınkaya (Zerk) köyü. Selge harabeleriyle iç içe olan Altınkaya köylüleri, birkaç yıl öncesine kadar tespih çalısının köklerinde biriken yumruları tütsü olarak kullanmayı sürdürmüş. Tespih çalısıyla ilgili bilgisine başvurduğumuz Altınkaya köyünden Süleyman Bahar, “Tespih ağacının kökleri yakın zamana kadar köyümüzde tütsü olarak kullandı. Köze atıldığında çıkan hoş kokusundan dolayı parfüm etkisi yaratıyordu. Meyveleri de temizlik malzemesi olarak kullanıyordu” diyor.
 
‘MEYVELERİNDEN SABUN, DALLARINDAN ÇİT YAPILIYOR’
Selge’nin kuzeydoğunda yer alan Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Kesme köyünden bir başka doğa tutkunu olan Adem Çevikbaş ise tespih çalısının meyvelerini atalarının ‘sabun’ olarak çamaşır yıkamak için kullandıklarını anlatıyor. Bitkinin Mart-Nisan gibi açan çiçeklerinin muhteşem bir kokuya sahip olduğunu söyleyen Çevikbaş, “tespih ağacının gövdesinden çıkarılan reçinenin de çok güzel bir kokusu olur. Birçok canlıya yuva olmasının yanında köylüler ağacın dallarından ‘ferek’ adı verilen fasulye sırığı yaparlar. Ayrıca çobanlar keçi-koyun ağıllarının etrafındaki çitlerin arasını tespih çalısının dallarıyla örerek çevirirler, böylece hayvanlar güvende olur. Öyle çok yararı var ki bu ağacın, saymakla bitmez” sözleriyle anlatıyor, tespih çalısını.
 
KAŞ’TAKİ BUHUR GELENEĞİNİN VAZGEÇİLMEZİ, TESPİH ÇALISI
Antalya’nın Kaş ilçesinde geçmişten beri süregelen ‘buhur’ geleneği, sandal ağacı kabuğuyla birlikte tespih çalısı ve adının hep karıştırıldığı günlük ağacını da günümüze taşımış. Perşembe günleri ve kimi kandil günlerinde sandal ağacı kabuğu, günlük ve tespih çalısının kurumuş reçineleri tüttürülerek bu dünyadan gelip geçmiş canlarının ruhlarına armağan ediliyordu. Yakın zamana kadar, eski adı ‘Bodamya’ olan Kaş’a bağlı İslamlar köyünün bakkalında naylon torbalar içinde satılan tütsülük bitkiler, İslam öncesi inanç ve geleneklerin Anadolu kırsalının birçok yerinde yaşatıldığının bir göstergesiydi.
 
TÜRKİYE UNUTTU, İSRAİL BİLİMSEL ARAŞTIRMA YAPIYOR
Bugün Türkiye’nin unuttuğu tespih çalısı, İsrail’de bilimsel araştırmalara konu olacak kadar önemseniyor. Antik çağ botaniği konusunda uzman olan Susanne Amigues, Avrupa’nın köklü yayınlarından biri olan ‘Journal des Savants’ın 2007/2 sayısında antik çağ Anadolusu’nda hem tespih çalısının, hem de sığla ağacının izlerini sürdüğü kapsamlı bir bilimsel makale yayınlamıştı: (http://www.persee.fr/doc/jds_0021-8103_2007_num_2_1_1885)
ABD’DEN JAPONYA’YA YÜZDEN FAZLA TÜRÜ YETİŞİYOR
Türkiye’nin dışında İtalya, Yunanistan, Suriye ve İsrail gibi ülkelerde yetişen tespih çalısı, Musevilerce kutsal sayılıyor. ABD Kaliforniya’dan Japonya’ya kadar değişik isimlerle anılan yüzden fazla türü barındıran bitkinin görsel bir şölen yaratan çiçekleri, birçok ithal peyzaj bitkisine çuvallar dolusu para ödeyen belediyeler için yerli, maliyeti düşük ve su istemeyen bir çözüm olabilir.
 
TÜRK BİLİM İNSANLARI TESPİH ÇALISINI NE KADAR TANIYOR
Peki, antik çağda Selgeliler eliyle Torosların koynundan tüm Akdeniz uygarlıklarına ihraç edilen önemli bir ürün olan tespih çalısı ve ürünleri hakkında bugünkü bilim insanlarımız ne düşünüyor?Bu sorunun yanıtını bulmak için görüştüğümüz kimi biyologlar, isim karmaşası yüzünden tespih çalısıyla ilgili bu muhteşem geçmişten haberlerinin olmadığını belirtiyor. Ancak çocukluğu Torosların dağ köylerinde geçen Türkiye’nin önemli botanikçilerinden biri olan Prof. Dr. Hasan Özçelik, bizim oralarda ‘tesbi’ derler diye anlatmaya başladığı bitkiyle ilgili hem bilgiler aktardı hem de önerilerini sıraladı.
 
PROF. DR. HASAN ÖZÇELİK: ‘AKSEKİ KÖYLERİNDE TÜTSÜ YAPILIYORDU’
Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Botanik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Hasan Özçelik, bitkiyle ilgili şu bilgileri verdi: “Halk arasında tespih çalısı, tesbi ya da ayı fındığı olarak anılan bitkinin meyveleri yüksek oranda saponin maddesi içerdiğinden dolayı geçmişte temizlik malzemesi olarak kullanılmıştır. Meyvelerin içinde bulunan kahverengi çekirdekler ise tespih yapımında kullanıldığı için bitkiye ‘tespih çalısı’ denilmiştir. Ayrıca bu bitkinin köklerinde oluşan ve mantara benzeyen doku, tütsü olarak kullanılmıştır. Örneğin Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı Erenyaka köylüleri bu bitkinin köklerinde oluşan dokuyu ezerek ocaktaki közün üzerine koymak suretiyle tütsü olarak kullanıyorlardı. Camilerde, evlerde ve cenaze törenlerinde yapılan tütsü uygulaması, ortamdaki kötü havayı temizlemek ve güzel koku yaymayı amaçlıyordu. 
 
‘MEYVELERİNDEN DOĞAL SABUN YAPILABİLİR’
Tespih ağacının meyvelerinde ‘saponin’ adı verilen bir tür doğal kimyasal bileşik bulunur. Bugün kullandığımız sabunların içeriğinde bulunan ve ‘kostik’ olarak anılan sodyum hidroksit ve potasyum hidroksit gibi kimyasallar insan sağlığına zarar veriyor. Tespih ağacı gibi bazı bitkilerde bulunan bileşikler doğal sabun yapımında kullanılabilir.”
 
ETNOBOTANİK TARİHİNİN EN ÇARPICI TÜRLERİNDEN BİRİ
Tespih çalısı çiçeklendiği bahar ayları ile meyveye durduğu Eylül-Ekim aylarından sonra sessizliğe bürünerek maki ormanındaki münzevi yaşamına geri dönüyor. 5-6 metre kadar boylanabilen bu narin gövdeli çalının meyvelerinin ‘toksik’ yani zehirli olduğu eski çağlardan beri biliniyor. Bu yüzden çekirdeğin üzerini kaplayan ayva renkli meyveler ezilip unla karıştırılarak balık avlamak için ve fare zehiri olarak kullanılmış. Ancak meyveleri zehirli olsa da ince dallarından yapılan ‘çalı süpürgeleri’ çobanlar için her zaman ağıl süpürmede iyi bir çözüm olan tespih ağacı, Anadolu’nun oldukça zengin olan etnobotanik tarihinin en çarpıcı türlerinden biri.
 
TESPİH ÇALISININ ALTINDA DÜŞLER KURMAK İÇİN HENÜZ GEÇ DEĞİL…
Antik çağdan günümüze uzanan öyküsüyle hem ilgiyi hem de korumayı hak eden tespih ağacı, gösterişli ve hoş kokulu beyaz çiçekleriyle makinin en güzel türlerinden biri. Uzun yıllar unutulmuş olsa da Toroslar hala salkım salkım, kehribar gibi ışıklı tespih taneleriyle dolu. Bu vesileyle anımsayıp, o uçuk yeşil, tüylü yapraklarının arasında onunla ilgili düşler kurmamız için henüz çok geç değil…
 
Kaynakça:
-Strabon, ‘Geographika’. (Arkeoloji ve Sanat Yayınları. S.70)
-Prof. Dr. Hikmet Birand, Alıç Ağacıyla Sohbetler. (TÜBİTAK Yay. S.225)
-Carl Linnaeus ‘styrax officinalis’ koleksiyonu görseli: (http://linnean-online.org/5968/)
Fotoğraflar: Yusuf Yavuz
2125560cookie-checkBugün sadece ‘çalı’ deniyor ama 2 bin yıl önce altın değerindeydi!
Önceki haberBunun adı restorasyon değil, yeniden inşa etmek!
Sonraki haberSalda Gölü yapılaşmaya mı açılacak?
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.