Sevgili dostlar bugün sizinle bizim meslekle ilgili dertleşmek istiyorum. Bu yıl meslekte 40’ıncı yılını kutlayan ve saçlarını bu sektörde ağartmış bir gazeteci olarak geldiğimiz noktayı sizinle paylaşmak istiyorum.
Türkiye’de medyada olup bitenlerin bizi de direk etkilediğini söylemeliyim. Meslektaşlarımın çoğu Türkiye medyasına Londra’dan haber geçerek geçimini sağlıyordu. 2002’de AKP iktidara gelmesiyle ulusal medyanın neredeyse yüzde 90’ı havlu attı ve havuz medyası denilen iktidar korosuna katıldı. Hâl böyle olunca gazeteler iktidar partisinin basın bülteni gibi çıkar oldu. Acı ama medyada habere gerek kalmadı. Gerçek gazeteciler çemberin dışına itildi. İstanbul’da büyük plazalarda çalışmış bir gazeteci olarak sektörde yüzlerce tanıdığımdan abartmasız sadece bir elin parmakları kadar meslektaşımın kaldığını söyleyebilirim.
Türkiye medyasının önemli markaları AKP’nin basın halkla ilişkiler bürosuna dönüştürüldü. ABD’li ayrın Noam Chomsky’nin dediği gibi medya patronları neden rüzgara çıkacaklardı ki?
Bu süreçte yurtdışındaki, yaşadığı ülkenin ve kendi toplumunun nazbını tutan biz dış muhabirlere hiç mi hiç gerek kalmadı… Medya bürolarını kapattı, temsilcilerini işten attı ya da onlara göstermelik telifle evlerinden çalışmaya zorladı. Londra’daki meslektaşlarımın çoğu, hani kafes kuşunu serbest bırakırsınız uçamaz ya, aynı öyle kalakaldılar…
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iktidarın terörist ilan ettiği “FETÖ”ye karşı çıkarıldığı açıklanan Olağanüsüt Hal, muhaliflere karşı da kullanılmaya başlandı. Türkiye’de geri kalan yüzde 10 bağımsız medya da susturulmaya çalışıldı.
Bizim topluma gelirsek, Londra’daki toplum gazeteleri rekabetin getirdiği komik reklam fiyatlarıyla teknelerini döndürmekte zorlandıklarını söyleyebilirim. Gazetelerin sıkıntıları çalışanların özlük haklarını da direk etkiledi haliyle…
Toplumun ilk internet gazetesi olan Açık Gazete 2004’de “gerçekten gazetecilik” yapmak amacıyla yola çıktı. Açık Gazete’nin yasaların çizdiği dar alanda gazetecilik yaptığı için özgür olduğunu söyleyemeyiz ama “tam bağımsız” bir gazete. Tam bağımsız çünkü ne iktidara ne de bir holdinge bağlı. Üstelik kâr amacı gütmediği için reklam verene de bağlı değil. Üstelik AB’nin ödeneği ya da falanca kuruluşun fonlarından da yararlanmıyor. Yani eyvallahsız…
Açık Gazete “Bir prestij gazetesi” olmayı başardığı söylenebilir. Genelde dünya ve Türkiye, özelde ise bizim topluma ilişkin haberleri okurlarıyla paylaşıyor. Köşe yazarlarının sayısı yüzü aştı. Yazarlarımız arasındaki Türkiye’nin gerçek bir değeri olan Prof. Dr. Afşar Timuçin, Prof. Dr. İzzettin Önder ve Prof. Dr. Fikret Başkaya “Vay anasına” dedirten cesur yazılar kaleme alıyor…
Dostlarım bizim topluma ilişkin tek köşe yazarı olarak, “bir gazetecinin ‘toplumun vicdanı’ olması gerektiği”ne inanıyorum. Toplumdaki mağdurlara sahip çıkmaya çalışıyor, haksızlıkları ve ikiyüzlülükleri cesurca kaleme alıyorum. Kimse bu köyü çobansız sanmasın. Kimse yaptığı kötülüklerin yanına kâr kalacağını düşünmesin. Adım soyadım ve adresimle açıkca yazdığım yazılarımdan dolayı sahte isimle kaypakça entrika çevirenler olmuyor mu? Oluyor haliyle. Onlarla da mücadele ediyorum.
Dostlarım “bağımsız” gazete Açık Gazete olarak 13’ncü yılımızı sizlerle birlikte 9 Aralık Cuma akşamı saat 19’da DAY MER Düğün Salonu’nda kutlayacağız. Bu yıl isim sırasıyla Begüm Ocakçı, Bülent Demirci, Didem Yurdakul, Erdoğan Bayır, Neslihan Çakır, Olcay Bayır ve Onur Çabuk, Açık Gazete’ye destek amacıyla sahneye çıkacaklar. Yemekli geceye 25 sterlin katılım payı saptadık. Lütfen defterinize 9 Aralık saat 19’da bizimle olduğunuzu not edin.