Canım ne yapalım yani?

Batı Anadolu kentlerinden birinde dergi çıkaran bir arkadaşımız benden bir yazı ve bir şiir istedi. Adını bilirdim ama tanışmamıştık. Antalya’da birlikte yürüyüş yaptık, birlikte çay içtik. Yaşı yaşıma yakın kişilerle sanki daha kolay anlaşıyorum. Aslında ben kimseyle doğru dürüst anlaşamıyorum. Huysuz muyum, çok şey mi bekliyorum insanlardan, yoksa alıngan mıyım? Bence hiçbiri değil. Bütün insanlardan beklediğim birazcık saygı. İnsanların yaşamı pabuç gibi ceket gibi gömlek gibi kullanmalarından tedirginim. Bana öyle geliyor ki şu toplumda insanların çoğu nasıl etsek de yaşamı daha kolaya getirsek telaşında. Kolaya kaça kaça geldiğimiz yer hiç de güzel bir yer değil. Bana bazen soruyorlar: “Bu ne biçim çelişkidir efendi? Hem iler tutar yerimizin kalmadığını söylüyorsun hem de efendim gelecekten son derece umutlu görünüyorsun. Nedir bu?” Ben de doğru yanlış şu yanıtı veriyorum: “Geleceğin filizleri bugünün çürümüşlüklerinden fışkıracak.”

Değerli arkadaşım ne yapmış? Benim yazımı da şiirimi de koymuş. Eline sağlık. Başka ne yapmış? Tutmuş benim şiirimin altına başkasının adını koymuş, o başkasının şiirini de benim adımla yayımlamış. Burada görüyorsunuz çok küçük bir yanlış iş var. Adların yer değiştirmesi pek anlaşılır bir iş olmasa da çok çok önemli görünmez bu toplumun insanına. Nitekim o da şiir bu da şiir. Senin şiirin o adamınkinden daha mı güzel yani. Öyle bile olsa ne olacak. Kaldı ki belki de sen bu işten yararlı çıktın: o kişinin şiiri daha çekici gelebilir bazılarına. Gene de efendim herkesin şiiri kendine desek daha doğru olmaz mı? Her neyse zaten olan olmuş. Ben arkadaşıma biraz öfkeyle biraz da kırılmışlıkla bir iki satır yazıp gönderdim. O da özür dilememiş ama değişik bir biçimde özrünü bildirmiş. Tek başıma çıkarıyorum dergiyi, diyor, ne yaparsın ancak bu kadar yetişebiliyorum. Güzel. Kişi noksanını bilmek kadar irfan olmaz demiş atalarımız. Açık açık özür dilemeye gelince bu toplumun insanı bunu öldürsen yapamıyor. Özür dilemek ona küçülmek gibi alçalmak gibi hiçleşmek gibi geliyor. Hep yazdık, özür dilemek bir erdemdir dedik ama dinlemiyor kimse. Ancak arkadaşım “Affola!” diye bitirmiş yazısını. Bu da biraz gevşek ve biraz rintçe bir özür dileme biçimi sayılmaz mı?

Sanat dünyası bu ülkede biraz daha özenli insanların dünyası olmalıydı diye düşünürüm. Bilimden de felsefeden de hayır yok, hiç değilse gönlümüzü kattığımız şu sanat denen etkinlikte tutarlı olabilseydik azıcık. Sanat dünyamız şiiriyle, romanıyla, müziğiyle, resmiyle tam anlamında bir hevesliler alanı olduğu için bu yöndeki umudumuzun da pek gerçekleşecek durumu yok bence. Aşkı bile yüzüne gözüne bulaştırmış olan bu evlenenler ya da insana hayvana çoluğa çocuğa gence ihtiyara sağlama sakata yallah deyip saldıranlar dünyasında sanatın büyük bir gereksinim olduğunu söyleyebilir misiniz? Şiir de felsefe gibi biraz aptal işi olarak bilinmez mi? Ah anacığım benim, güzellikler içinde yatsın, ilk kitabımı gösterdiğimde “Allah hayırlı kazançlar versin evladım” dememiş miydi? Mümtaz bey amca kaç kere şöyle söylemedi mi bana: “Afşar’cım yavrum, sen bizi dinlemedin meleğim. Edebiyat fakültesine gitme dedik gittin. Bari artık şu şiir yazma işini falan bırak da seni okulun bitince bir güzel hariciyeye falan tayin ettirelim.” Canım amcacığım benim, yattığın yerde ışıklar eksik olmasın, bu şiir yazma işi kötü bir alışkanlık, tıpkı eşcinsellik gibi, uyuşturucu tutkunluğu gibi, kleptomani gibi bir şey. Biz kim hariciye kim, biz kim dahiliye kim! Biz edebiyatta bile dikiş tutturamadık. Senin anlayacağın sanat yaşamımız tam anlamında bir fiyaskodur. Şu benim şiirimin, romanımın, öykümün içler acısı durumuna bak da öbür dünyadan, ne kadar haklı olduğunu bir kere daha anla amcacığım. Hariciye bizi ne yapsın sevgili amcam?

Yazımı izniniz olursa yurdumun şairlerinden Emine Canbaba’nın Köprüdür sanat adlı şiiriyle bitirmek istiyorum: “Adım resim, tuvallerde yaşarım / Sanata uzanmayan ele şaşarım / Sanat adına çağıran sese koşarım / Geçmişten geleceğe köprüdür sanat / Resim, heykel, roman saymakla bitmez / Müzik sonsuzdur bir ömür yetmez / Şiir kendine has tükenmez, bitmez / Geçmişten geleceğe köprüdür sanat/ Şiirler şarkı olur hep ellerde / Notalar müzik olur gezer dillerde / Coşar, dalga dalga gönüllerde / Geçmişten geleceğe köprüdür sanat / Atamızın sözünü hatırlayalım / Büyük küçük sanatla kucaklaşalım / Birleşerek aşılmaz dağlar aşalım / Geçmişten geleceğe köprüdür sanat / Sinema, tiyatro, opera da var / Coşturur gönülleri, güzel aryalar / Yurdumuza has türkülerde yar / Geçmişten geleceğe köprüdür sanat”.

643050cookie-checkCanım ne yapalım yani?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.