19.6 C
Istanbul
Wednesday, April 24, 2024

Gulsen Feroglu

Gidin, bu haber için açmam kapıyı

Gidin, bu haber için açmam kapıyıVe o kaybediş...hiç başınıza gelmeyecek sandığınız, sandığım beklenmedik o kaybediş öğretti bana da; benim, bizim diye sahiplenilen hiçbir şeyin sahibi biz değilmişiz. O yüzden Hevalım...o yüzden...karanlıktan çok karanlıkta görünmeyenlerden korktum ben; gözyaşları süzülürken çatlak duvarlardan.Görünmeyeni değil gecenin karanlığını aydınlatan ışıl ışıl caddelerde, evlerde fark edilmeyen çatlak duvarlardan süzülen o gözyaşlarında gizliydi işte “....Şemdinli .... çatışmada 9 asker şehit olurken ....... toplam 56 terörist de etkisiz hale getirildi...”’haberinin ardındaki belki 30 saniyede yitmiş 64 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hayat hikâyeleri de.Eyyy Türkiye !!! üzülme! dertlenme sakın! 9 evladını kaybettin ama bak “ohhh olsun“la yüreğini soğutacak, arkasından kimsenin gözyaşı dökmediğini, yaşanmış bir hayat bırakmadığını varsaydığın, senin için yalnızca istatiksel bir rakam; 56 terörist de öldürüldü işte! Rahatlayabilir, az sonra başlayacak dizileri “ufak tefek cinayetler”i huzurla seyredebilirsin.Kimliğini taşıyan 9 evladına karşılık tam 56 vatan haini evladının öldürülmesinin coşkusundaki eyyy Türkiye! yine mi duymadın; acının dayanılmazlığından çatlayıp gözyaşlarını sızdıran onlarca duvardan birinin sahibi Kırşehir belediyesinde temizlik görevlisi Ayşe’yle, işçi Recep’in evladı Tayfun Kavun’un “Şemdinli kırsalında....” öldürüldüğünü iletecekleri “ gidin..gidin...bu haber için kapıyı açmam”la karşılayan, kardeşi Sultan’ın ortalığı çınlatan feryadını.Belki 4 incili Milka’da şef Mehmet Gurs’un ıspanak yatağında pekmezli sakız kuzusunu tadıp, Ajda’nın ınstagramdaki mutfak pozu, telomer hakkında konuştuğundan, belki “her 10 Kasım’da put gibi dikilen insan” başlığına entry girdiğinden duymadığın o “ ... kapıyı açmam” feryadı, çığlığı var ya işte o çığlık “Tayfun’nun katili bu savaş niye var ...niye”yle kırbaçlanan acının, isyanın kalbi aşarak dile vuran ulağıydı.Tayfun’nun kırsalda çatıştığından habersiz aynı saatlerde belki evinde temizlik yapan, belki Müge Anlı’nın aradığı Fatma Uyanık’ın hayatının peşinden “tatlı sert” sürüklenen Sultan’nın attığı o çığlık; bir daha asla ölüm haberini almadan önceki bir saniye gibi olmayacak hayatının, önceki o bir saniyesinin içinde kalmak içindir de.Kapsama alanları dışında kaldığından duyulmayan, bu ülkede onlarca Sultan’nın milyonarca kez attığı “acımı, artık çarpmayan kalbimi görmüyorsunuz” sistemini de yansıtan o çığlık; yitirdiğiyle birlikte yaşadığı zamanlardaki tadı asla alamayacağı hayatını kurutan; sevdiğini elinden alan; yaşanmaya bilinecek trafik, iş kazalarının ,..., ..., ..., ve savaşın varlığınadır.Ki “hep savaş, hep öl” konseptinde aynı toprağın yaşayanı Türkleri, Kürtleri birbirlerine öldürten, kırdırtan neredeyse kalıcı hale getirildiğinden bağışıklık kazanılmış savaşın; 40 yıldır niye bitmediği, bitirilmediğiyse hiç kimse için bir muamma da değildir.Muamma; yaşanmışlıklarıyla harabe evler, şehirler yüzünden değilse bile sırf 1988-2013 arasındaki çatışmalarda hayatından olmuş 7 yaşındaki Silopili Umut Furkan Akçil, Ceylan Önkol (14) ile 569 çocuk yüzünden temiz, haklı bir yanı kalmamış savaşa Türkiyelilerin hâlâ neden, niye destek verdikleridir.Zira yüzyıllardır savaşanla beraber ebeveynlerinin, yakınlarının da savaştığı; Albert Camus’un “amacı ne olursa olsun, hiç bir savaş ahlaki olma imkanına sahip değildir”le lanetlediği savaşın kötülüğüne, hoyratlığına, yıktığı hayatlara dair her şey yazıldı, söylenecek her şey de söylenmedi mi?Tüm bunlar, savaşın sadece ölüm, acı getirdiği, sonunun olmadığı bilindiğinden değil miydi; dünün büyük suçu Kürtçeyi konuşturtmayan, Kürdüm, Aleviyim, Ermeni’yim, ..., ..., ..., dedirtmeyen ötekileştirmenin, devlet terörünün “yeter ! başım gözüm üstüne ölüm”le dağlara çıkarttığı gençleri; devlete terörist; Kürtlere “gerilla”, “özgürlük savaşçısı” yaptırtıp sonra da “Kürt realitesi ....”,“kimse boşuna dağa çıkmaz”la “ açılım, çözüm” sürecine yol vermesi.Peki birbirimizin her haline saygı göstererek bir ve biz olmamızı sağlayacak; gençleri, çocukları ölümden kurtaracak çözüm sürecini daha “buraların hakimi benim” güç gösterisine, hendek ve barikata kurban etmemişken; tarafları savaştıran nedenler tamamen ortadan kalkmış mıydı da silahlar susmuş, diyalog, siyaset taçlandırılmıştı.Hayır değil mi? Öyleyse niye şimdi savaştıran nedenleri ortadan kaldıran her şey yapıldı ama hain, terörist, bölücü, işgalci, sömürgeci tanımlanarak düşmanlaştırılan karşıt; buna rağmen savaşıyor algısı yerleştirilerek, geriye tarafların asla sıfır kayıpla çıkmayacakları savaş tek seçenekmiş gibi sunuluyor?Eyyyy Türkiye! her ölü bedenin, her şehidin Kürtleri, Türkleri daha, daha kışkırtmasına “intikam...intikam”lı nefreti iyice tırmandırmasına neden savaşı seçmen yüzünden öldü, ölüyor Mehmetçik de, gerilla da, onca çocuk da, halk da. Ve o yüzden öldürmeye devam ederken de ölecek işgalci T.C de, hain PKK da.O halde niye hâlâ yarım bırakılmış bir hayatın yerini tutmayacağını, acısını dindirmeyeceğini bile bile “.... ölmez, .... bölünmez”, “şehit Namırın”, “unutulmayacak”, “....”....”....” sloganlarının atılmasını; polis Alp Taşdemir’in babasının “ oğlum şehit....bundan şeref duyuyorum....” gerilla kod adı Zeyra Çıra Antika Acar’ın annesinin “ kızım ...... şehididir, kızımla gurur duyuyorum“ demelerini parlatarak savaşı, ölümle besleyip normalleştiriyorsunuz?Şimdi dün Türkiye’yi “böldürmem”, “hayır bölerim” diye mi hayatından oldu 9 asker, 56 PKK’lı? Eyyy Türkiye! toprak bütünlüğünü korumak mı istiyorsun? O zaman önce insanlara “ahh keşke ..... doğsaydım”, “kapağı bir atabilseydim oraya” düşleri kurduracak bir yaşam sunmalıydın. Eğer dini, ırkı, mezhebi, cinsiyeti, düşüncesi farklı herkesi tek bir pota da eritmek yerine farklı dillere, kültürlere, inançlara, yaşam biçimine nefes aldıracak yasalar çıkartılsaydı, yetişecek “vicdanı, fikri hür” birey de bilimi, sevgiyi, barışı kutsayarak bir Japon, bir Alman, bir Fransız gibi “Türkiye vatandaşıyım...onur duyuyorum “la ülkesine toz kondurmayacaktı.

Belki kimseler bilmek de istemedi

Ahhhh...ahhh benim ciğerparem ahhh... sen yaşadığında da güne, aya, yıla hep hüzün, hep insanı öldürmeye, öç almaya kışkırtan acılar vurduğunda, ben mi görmedim...görmek istemedim...

Nedir şimdi bu  şaşırmış havalarınız

Artık siz de bilirsiniz; birlikte yaşayacağınız zamanlar bir daha olmayacağındandır, sevdiğini kaybeden herkes gibi sizin de “kayıp zaman”ların ardına düşmeleriniz. Kendine ait olmayan bir...

Duymuyor musunuz; çanlar sizin için çalıyor

Her gün onlarca insanın savaşta, trafikte, iş kazasında öldürüldüğü, adına da kader denerek; katilinin kurbanıyla cinayetin izlerini sildiği bu ülkenin; gökkuşağı kadar renkli... su...

Canım oğlum… Masal bitti…

Her gün onlarca insanın savaşta, trafikte, iş kazasında öldürüldüğü adına kader denerek; katilinin kurbanıyla cinayetin izlerini sildiği bir ülkede; yanlış başladığından sonu belli her...

Canın yanar diye sakın korkma Amed!

Biliyor musun Destina, bu sene Ankara’da leylaklar hâlâ açmadı. Sahi Hevalım, orada Amed’de açtı mı leylaklar? Ankara’nın her sokağında illaki karşılaşılan leylaklar Destina,...

Sana frezyalar aldım Destina

Böyle her gün onlarca insanın öldürülmesiyle sürekli eksilerek... yarım kalınarak... nasıl yaşanacak... nasıl? Geriye sizden bir şey bırakmayan, can yakan bütün yarımlar gibi kanaya...

Hangi derdin dermanıdır ki savaş

Masalımı kaybettim, masalımızı kaybettik. Artık kim, hangi yalan, hangi gerçek avutabilir ki yüreklerimizi. ”Şimdiyse kırılgan mektuplar yazıyorum / hangi adrese göndereceğimi bilmeden / malumun...

Sen istedin diye bahar gelmez Hevalım

Amed! Kucağında tüm kayıplarınla, illaki bir gün kendi hikayeni, kendin yazacağın özgürlüğüne kavuşacağından; fotoğraflarda kalan çocukluklara, faili meçhul bir aşkla kabaramamış gençliklere bakıp,...

Katil kim? Devlet mi, PKK mı?

İzin verilen yere varacak hikâyelerdense Hevalım, artık kendi hikayeni, hikayemizi yazma zamanı mıdır? Kim bilir ki...kim...Yeni yıl Hevalım. Norveçlilerin bağımsızlığının 100. yılı şerefine Finlandiya’ya...
1,685FansLike
1,167FollowersFollow