Cenevre II Konferansına alternatif Rojeva özerklik ilanı

Küresel kapitalist sistem güçleri tarafından Suriye’de yaşama geçirilen kriz, beklenilenin çok ötesine geçti ve bölgesel bir savaşa dönüşerek bütün uluslar arası ilişkileri doğrudan etkilemeye başladı.

Bu bakımdan on binlerce insanın ölümüne, yüz binlercesinin de evini terk etmesine yol açan savaşı, artık hiç bir askeri ve politik güç, tek başına kontrol etme şansına sahip değildir. Ortaya çıkan tablo her hangi klasik bir krizin çok ötesinde, yıllara yayılacak çok kapsamlı bir savaş sürecidir.

Cenevre’de masa başına toplanıp, ‘barış’ kararı çıkarma iddiasında olanlar, oradaki savaşın birinci derecede sorumluları oldukları biliniyor. Barış diye müzakere yapan uluslar arası ve bölgesel güçlerin ezici bir çoğunluğu, Suriye’nin bugünkü politik tablosundan doğrudan sorumlu olup suçlu durumdadırlar. Kapitalist sistem güçlerinin düzenlediği bu konferansın amacı, Suriye eksenli bölgesel ‘barışı’ sağlamak değil, çok daha fazla derinleşecek olan ve küresel sermayenin genel çıkarlarını tehdit etme noktasına gelen ‘büyük’ krizin önüne geçilmesidir.

İki yıl önce bölgesel krizin oluşması için özel politikalar geliştirenler, bu kez dönemsel çıkarları için bir kısım ortak politikalarını ‘barış’ adı altında bölgeye dikte ettirilmeye çalışıyorlar. Geçen hafta “Suriye’de Oluşan Yeni Politik Dengeler Ve Cenevre-2 Konferansı” isimli makalede, Konferansın temel yaklaşımını ortaya koydum. Birkaç gündür devam eden Konferansın içeriği ve tartışılan sorunlar dikkate alındığında, ‘çözüm’ havasının yerini ‘belirsizliğe’ bıraktığı anlaşılıyor. Rusya ve ABD’nin baskısıyla Muhaliflerin bir kesimiyle Rejim güçleri arasında ateşkes sürecinin başlayabilme ve bir geçiş hükümetinin kurulmasına yönelik ilk adımların atılması olasılığı karşımıza çıkıyor.

Mevcut politik tabloya bakıldığında Konferansın beklenilenden daha zayıf kalmasının bir kısım politik ve toplumsal nedenleri var.

Bir, Cenevre’de bir araya gelen güçler arasında Suriye’nin geleceğine yönelik hala ciddi oranda sorunların var olmasıdır. Rusya ve ABD’nin Suriye’nin geleceğine dair farklı fikirlere sahip oldukları biliniyor. Ancak onları bugün bir araya getiren en önemli faktör: Radikal İslamcı Hareketlerin Suriye’de önemli bir güç haline gelmeleridir. Bu gelişme bütün stratejilerin yeniden masaya yatırılması ve bir uzlaşının sağlanması zorunlu hale gelmiş bulunuyor. Küresel İslamcı Hareket bakımından yeni bir durum tespiti yaptığımız da şunu söylemek mümkün: sayıları yüz binlerle ifade edilen uluslar arası cihat hareketinin merkez üssü Afganistan’dan Suriye-Irak bölgesine kaymış bulunuyor. Buna Irak, Ürdün, Lübnan hatta S. Arabistan, Katar gibi Körfez ülkeleri ve Türkiye dâhil edildiğinde, İslamcı güçler için önümüzdeki 10 yılın savaş merkezinin Suriye olacağını gösteriyor. Bu durum, bütün küresel güçler için son derece stratejik olan Körfez bölgesinde krizin en üst düzeye çıkmasıdır. Bu konferansın politik arka planlarından biri budur. Bu gelişmenin durdurulmasıdır.

İki, Konferansın en zayıf halkası ise İran’ın davet edilmemiş olmasıdır. Suriye ile hiç bir coğrafik ve tarihi hiç bir yakınlığı olmayan Danimarka, Almanya, İtalya katılırken bölgesel bir güç olarak ön plana çıkan, Irak ve Suriye’de belli bir nüfuz alanı olan İran’ın Suriye muhalefetinin itirazları nedeniyle katılmamış olması konferansın zayıflatan önemli bir etken olarak daha ilk günden ortaya çıktı. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Davos’ta verdiği mesaj dikkate alındığında, önümüzdeki süreçte İran’ın, çözüm gücü olarak doğrudan bir aktör olarak ön plana çıkartılması gündeme gelecektir.

Üç, birçok kez vurguladığım gibi Suriye’de esasen muhalif denen bir merkezi örgütlenme bulunmuyor. Savaşçı güç olarak radikal İslamcı hareketler pratikte muhalefet rolünü oynuyorlar. Çünkü gücü belirleyen savaş koşullarıdır. Özgür Suriye Ordusu ise esasen işlevini yetirmiş bulunuyor. Bu bakımdan Cenevre’de bulunan muhalifler, kendi içlerinde dahi bir azınlıktır ve oluşturdukları meclisin ancak yüzde 40’ını temsil etmektedirler. Bu bakımdan ABD-İngiltere tarafından uygulanan baskı nedeniyle Şam rejimiyle masaya oturmuş bulunmaları onların en zayıf halkasını oluşturuyor.

Dört, Şam rejimi, bugünkü politik veriler içerisinde Esad’sız bir çözümü kabul etmeyecektir. İran, Rusya, Çin gibi ülkeler de, bugünkü dengeler nedeniyle bu tür bir öneriye sıkacak bakmıyor. Bu bakımdan eğer ‘geçiş hükümeti’ formülü üzerinde anlaşma olursa, bu Esad olmadan yürümez. Ancak Esad’ın cumhurbaşkanı olarak kalması ama ‘geçiş hükümetine’ başkanlık yapmaması gibi formülasyon üzerinde bir anlaşma yapılma olasılığı gündeme gelebilir. Bütün bunlar sorunun esas çözümünü değil, anlık dönemleri kurtarmaya yönelik küçük çaplı operasyonlar olarak karşımıza çıkıyor.

Beş, Cenevre’de en zor konumda bulunan ise Türkiye’dir. Türk basınının Davutoğlu’nu ön plana çıkan çabalarının hiç bir önemi bulunmuyor. MGK Kararıyla MİT’in Radikal İslamcı Örgütlere gelişmiş silahlar vermeye devam etmesi ve bunun kamuoyunda deşifre edilmesi, Cenevre-2’nin bütün planlarını alt-üst eden bir durum. Başta Rusya ve ABD olmak üzere Türkiye’nin izlediği Suriye politikasına yönelik ciddi tepkilerin olduğu biliniyor

Cenevre konferansına katılanların mevcut durumunu yansıtan tablonun küçük bir özetidir. Ancak Suriye’de yaşayan halkların yani yerlilerin hiç biri masada yok. Onlar adına bulunanların birçoğunun da halkları temsil etmediği yeteneğine sahip olmadığı biliniyor.

Rojeva Özerkliği, Bölge Halklarına Yeni Alternatif Bir Model Sunuyor

Cenevre’de herkesin söz hakkı var ama Suriye’de yaşayan ve oranın gerçek sahiplerinin söz hakkı bulunmuyor. Suriye’den binlerce kilometre uzakta olan Brezilya katılıyor Kürtler katılamıyor. Kanada katılıyor ama Asurîler yok. Japonya var ama Emeniler yok. Hindistan var ama Arap halkının gerçek temsilcileri yok. Endonezya var Çeçenler yok. Irak Bağdat hükümeti katılıyor ancak delegasyonda Güney Kürdistan Hükümetini temsil eden kimse bulunmuyor.

Kürtler, Suriye’de bütünlüklü olarak ikinci gücü temsil ediyor. Suriye’nin politik parametreleri doğru okunduğunda iki temel politik güçten bahsetmek mümkün: Şam’da Esad rejimi, Rojeva’da Kürt Yüksek Konseyi. Kürtler ve Kürtlerle birlikte hareket eden bütün etnik, dini ve politik kimlikler Cenevre-2 Konferansında temsil edilmiyorlar. Böylelikle bölgenin yerli halklarının olmadığı ama binlerce km uzaktan gelenlerin bulunduğu bir Konferansın başarılı olma şansı bulunmuyor.

Kürtlerin Cenevre-2 Konferansına katılmasını doğrudan engelleyen ülke Türkiye, Rojeva Özerk bölgesine karşı saldırılarda kullanılmak üzere radikal İslamcı gruplara, her gün TIR’larla tonlarca silah göndermeye devam ediyor. Türk devleti, böylelikle Cenevre-2 Konferansını, Rojeva Kürtlerinin Lozan’ı haline getirmek istiyor. Kürtler yok sayıldığı, Kürtlerin dahil edilmediği bir paylaşım masasında onlar adına karar verilmek isteniyor. Rojeva devrimine önderlik edenler ise başta Türkiye olmak üzere bölgesel güçlerin oyunlarını gördüler ve Cenevre-2 Konferansı’nın toplandığı gün ‘Özerklik’ ilan ettiler.

Basına da çok yönlü yansıyan Rojava’nın Demokratik Özerklik Geçici Yönetimi Cizîrê Kantonu Yasama Meclisi toplantısında Cizîrê Kantonunun ilan edilmesi Kürtlerin ve diğer halkların geleceği bakımından bize önemli mesajlar veriyor. Kürt, Arap, Asuri-Süryani, Çeçen ve Ermenilerin temsilcilerinden oluşan Yasama Meclisi, Anayasa Niteliğinde olan “Toplumsal Sözleşme”yi kabul etti. Böylelikle Cizir, Kobani ve Efrin bölgeleri olmak üzere 3 ayrı kantona oluşturuldu. Oluşturulan modelde Kanton yapısı «Yasama Meclisi, Yönetim, Adalet ve Yüksek Seçim Kurulu» bulunuyor. Ayrıca her Kantonda üç ayrı resmi dil bulunuyor.

Sosyal Bilimlerin bir araştırma alanı olarak incelenmesi gereken bu konuyu, mevcut politik gelişmeler bakımından iki noktaya belirtmekle yetineyim.

Birincisi Kürtler bakımından stratejik bir hamledir ve kendi geleceğini belirleme hakkından asla vazgeçmeyeceklerinin ortaya konulmasıdır. Böylelikle Kürtlerin Cenevre-2 Konferansına alınmamasının pratik bir önemi bulunmuyor. Kürtlerin verdiği mesaj; ‘geleceğimizi uluslar arası ve bölgesel güçler değil biz belirleriz.’ Bir başka ifadeyle ‘yeni’ bir Lozan’ın tekrarlanmayacağını belirttiler. Suriye’nin iç politik dengeleri içerisinde ilan edilen özerklik, Kürtlerin ve diğer halkların bir kazınımdır. Bu durumdan geriye doğru geri bir adımın atılması söz konusu olmaz. Burada önemli olan Güney Kürdistan Bölge Yönetimi’nin alacağı tutumdur.

İkincisi, Cenevre’de çıkarlar savaşı verilirken, Rojeva’nın Özerklik modeli tersine bölge halklarına ‘demokrasi ve özgürlüğü’ sunuyor. Bölge ülkelerinin hiç birinde, burjuvazinin kendi tarihsel sınırları içerisinde belirlediği en küçük bir demokratik gelenekten bahsedilmezken, Rojeva Özerkliği, Kürtler ve bütün diğer halklar için tam demokrasi diyor. PYD’nin önderlik ettiği bu yeni oluşumda, Kürtlerin özel bir ayrıcalığı olmadan bölge sınırları içinde yaşayan halkların çıkarlarını eşit bir tarzda korunması, yasalarla güvence altına alınmış bulunuyor. Bunu kadın, gençlik, ekolojik gibi başka faktörlerle de tamamlamak mümkün. Ayrıca, toplumsal örgütlenme bakımından sunulan ekonomik modelin varlığı, bölge halkları bakımından ‘yeni’ bir durumu ifade ediyor.

Rojeva Özerk yönetiminin yaşamasının nesnel koşulları oldukça geniştir. Önemli olan bugüne kadar olduğu gibi doğru zamanda doğru yerde doğru adımların atılmaya devam edilmesidir.

Cenevre’de bölgenin zenginliklerinin nasıl paylaşılacağı üzerinde bir konferans yapılırken, buna alternatif ilan edilen Özerklik, halklara kendi kendini yönetme modeli sunuyor.

Cenevre-2 Konferansı, Suriye merkezli Ortadoğu’yu küresel sermayenin çıkanlarına göre dizayn ederken, Rojeva Özerklik modeli, halkların çıkarlarına göre Suriye’nin yeniden inşa edilmesini sunuyor.

_____________________

[email protected]

1608410cookie-checkCenevre II Konferansına alternatif Rojeva özerklik ilanı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.