Cumhuriyet’in bitişi

Nihayet beklenen oldu ve Cumhuriyet Gazetesi’nin uzun tarihinde açılmış yaklaşık dört yıllık bir parantez kapandı. Hatırlanacağı üzere, bu gazete yaklaşık son yirmi yıldır hatta belki çok daha uzun bir zamandır (o hususun dönemlendirilmesi kuşkusuz ince ve ayrıntılı bir analiz gerektirir), başta İslami dalga olmak üzere dünyayı ve Türkiye’yi derinden etkileyen değişim süreçlerini izlemekte, anlamakta ve doğru tepkileri vermekte yetersiz kalmış, eski pırıltılı yüzünün sönük bir sureti haline gelmiş, kısacası hayatiyetini kaybetmiş bir yayın organı durumundaydı.

Fakat ne olduysa olmuş, dört yıl kadar önceki bir yönetim değişikliği sonucu, Aydın Engin, Aslı Aydıntaşbaş, Ahmet İnsel, Kadri Gürsel, Kemal Can, Tayfun Atay, Çiğdem Toker gibi isimlerin sayfalarında yazmaya başlamasıyla, gazete renklenmiş ve iyice canlanmıştı. Bu haliyle Cumhuriyet’in yürümeyeceğini, gazetede yerleşik ‘ulusalcı kanat’la ‘özgülükçü sol’ veya ‘sosyal demokrat’ denebilecek kanat arasında kavga çıkacağını, gazetenin de yönünü kaybedip büsbütün eriyeceğini düşünenler olmadı değil; fakat bu öngörü doğru çıkmadı; ‘kanat’lar arasında belirli bir denge—ve bir miktar etkileşim—tutturulmuş olmalı ki, gazete pekala gelişerek yolunda yürüdü ve kısa zamanda muhalefetin matbu medyada en güçlü ve neredeyse tek sesi haline geldi.

Sözcü Gazetesi gibi, hükümete karşı vargücüyle muhalefet eden yayın organları hiç yok değildi; hatta özellikle Sözcü’nün hükümete salvolar savurmakta öncülüğü kimseye bırakmadığı söylenebilir. Buna rağmen muhalif organlar içinde Cumhuriyet’in yeri ayrıydı, çünkü yalnız hükümete değil genel olarak dünyaya daha geniş—bir bakıma ‘evrensel’– bir perspektiften bakabiliyor, gündem ve eleştirilerini de ona göre düzenleyebiliyordu. Bu niteliğiyle de, dış kamuoyunda sesine en çok kulak verilen, en ciddiye alınan yayın organı durumundaydı. Çok sayıda yazar ve yetkilisinin hükümet tarafından hedef alınması ve hapiste çürütülmeye çalışılması da boşuna değildi elbet.

Geçen gün tam da bir emrivakiyi andiran bir yönetim değişikliğinin ardından, Cumhuriyet’e son dört sene zarfında gelenlerin hemen hemen tamamı ayrıldı veya işlerine son verildi. Cumhuriyet böylece, kimisinin algıladığı ve savunduğu şekilde, ‘aslına rücu’ etti ve belki de kemikleşmiş eski okuyucu kitlesiyle buluştu. Bu gelişmeye sevinenler maalesef az değildir, fakat şu bir gerçek ki, gazete aslında ölümcül bir kan kaybına uğradı. Gazetede kalanların, gidenlerin bazılarına ‘gitmeyin, ayrılma kararınızı gözden geçirin’ diye çağrıda bulunması da, bu kan kaybının nasıl derinden hissedildiğinin bir emaresidir.

Yönetim değişikliğiyle birlikte gazetenin baş sayfasına kapı gibi konan bildiri, sanki gazetede Atatürk aleyhtarı yayın yapanlar varmış gibi, ‘Atatürkçülüğe dönüş’ çağrısı içeriyordu. Oysa sadık bir okuyucu olarak kendi hesabıma belirtmeliyim ki, gazetede yazanların hiçbirinden, özellikle Atatürk veya Atatürkçülük karşıtı bir söz duymuşluğum yoktu. Üzülerek itiraf etmeliyim ki bu metin bana, 12 Eylül darbesiyle birlikte ardarda yayınlanan ‘Atatürkçülük’ vurgulu bildirileri hatırlattı. Bu tür bildirilerin aslında, Atatürk’le ilgisi olmayan pek çok alçakça ve ahmakça eylem ve karartmaların kılıfı olduğu herhalde çoğumuzun malumudur.

Cumhuriyet, bu şekilde ‘aslına rücu ederek’ hiç de daha güçlenmedi, tersine, belki de kaçınılmaz ecelini daha da hızlandırmış oldu. ‘Kaçınılmaz eceli’ demek herhalde abartılı değil, zira çılgınca yükselen kağıt maliyetleri ve tam takır bir kasayla, ölümü muhtemelen mukadderdi. Ama en azından, son yıllarda kazandığı heterojen ve renkli yapısını korusaydı, hakkını vererek direnmiş ve ‘koptuğu yere kadar’ mücadelesini sürdürmüş olurdu. Şimdiyse bunu gerçekleştirebileceği bile şüphelidir. En iyi ihtimalle, Sözcü ile aynı safta ve ayarda bir gazete olarak devam edecektir.

Kuşkusuz, bu yeni dönemeçte Cumhuriyet’te kalanlar arasında bilgi, tecrübe—ve görgü—sahibi olanlar yok değildir. Ali Sirmen, Emre Kongar gibi yazarlar, gazetenin kıymetli demirbaşlarıdır. Ayrıca, kalanlar arasında Mine Kırıkkanat gibi kalemi keskin yazarlar da yok değildir. Fakat bütün bunların mevcudiyeti, Cumhuriyet’in Sözcü ve benzer diğer yayın organlarından farkını korumaya yeter mi, doğrusu şüphelidir. Ama daha da önemlisi, kalanların gidenlerin yerini dolduracak insanları arasalar bile kolay kolay bulamayacakları gerçeğidir. Arayacakları da, bir o kadar şüphelidir zaten.

Bazı ‘münafık’ yorumcular, Cumhuriyet’teki son yönetim değişikliğini AKP’nin—veya iktidarın–gazeteyi ‘içten fethi’ olarak yorumladılar. İktidarın Cumhuriyet’le yakından ilgilendiği su götürmez ama, sormak gerekir: iktidar ‘içten fethetmek’ için ne kadar mesai harcadı acaba? Herhalde o kadar da fazla değil. Diğer pek çok siyasal olayda olduğu gibi, burada da muhalefetin—özellikle de o azimli Atatürkçülerin– iktidara fazla bir iş bırakmadığını görmüyor muyuz?

2225330cookie-checkCumhuriyet’in bitişi
Önceki haber“Neoliberal köktencilik”, komprador devlet, eş-dost-akraba kapitalizmi ve çöküş.
Sonraki haber“Londra Tasarım Ödülü” Çağlan’a
Adnan Ekşigil
Adnan Ekşigil 1953’te Istanbul’da doğdu. UCLA’da (University of California at Los Angeles) siyasal bilimler okudu, 1974’te mezun oldu. 1975 – 1981 arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1980 darbesinin ardından, YÖK’ün de kurulmasıyla birlikte fakülteden ayrıldı. 1982 – 1987 yılları arasında Fransa’da yaşadı, çeşitli yayın ve çeviri işlerinde çalıştı ve gençliğinden beri hobisi olan tarımla bağlantılı bazı projelere katıldı. 1983 – 84 yıllarında Sorbonne’un (Université de Paris) Felsefe Fakültesi’nde en sevdiği Fransız düşünürlerden olan Jacques Bouveresse’in seminerlerini izledi ve DEA yaptı. 1991’de, Trakya’da önceden başlatmış olduğu kavak yetiştiriciliğini genişleterek, fide ve fidan üretimine dönük çiftlik kurdu. 1992 – 2004 yılları arasında, Boğaziçi Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde, Yeditepe Üniversitesi’nin de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarım ve tam-zamanlı olarak belirli aralıklarla dersler verdi. 2007’ten beri zamanının önemli bölümünü Kanada’nın Montreal kentinde geçirmekte olup, halen eski ve “arkaik” tohum koleksiyonculuğu, ağaç fidesi üretimi ve fidancılık ürünleriyle ilgili çeşitli ticari ve deneysel faaliyetlerde yer almaktadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.