Demokrasi kurbanları…

27 Mayıs 1960 askeri darbesinin gerçekleştiği gün doğanlar bugün tam 49 yaşındalar.
Yarım asıra bir yıl var…
Tam yarım asra “bir kala” bugün, Türkiye’de demokrasi deneyimine ara verildi ve askerler yönetimi sivillerin elinden aldı.

Sadece yönetimi alsalar iyi de, seçimle gelen tüm Demokrat Parti Milletvekillerini Yassıada’ya tıktılar, düzmece iddialarla, düzmece bir mahkemede yargıladılar, Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ı idam ettiler.
Yani askeri yönetim elini kana buladı.
Onunla da kalmadı, ordu içinde hesaplaşmalar sürdü. Karşı çıkanlar, “ karşı darbe” teşebbüsünde bulundular.
Albay Talat Aydemir başarılı olamadı ve ipe gönderildi.
Ardınden Albay Alpaslan Türkeş ve arkadaşlarının bir başka darbe teşebbüsü önceden fakedildi ve Türkeş dahil 14 darbeci subay yurt dışına sürgün edildiler.

Siyasi tarihi yeniden ele alanlar ve yazanlar darbenin haksız yapıldığını çok geç anladılar.

Ama elit kesiminden bazı düşünürler, aydınlar ve yazarların çok azı hala 27 Mayıs kanlı darbesisi savunurlar.
CHP’liler her dem Menderes ve arkadaşlarının idamına arka çıkmaktan kaçınmazlar.
Bakmayın o dönemdeki CHP’nin lideri İsmet İnönü’nün idamları önlemek istediği masalına.
Şu anda yaşayan CHP’lilerin çoğu, askerlerin dikte ettirdiği 1961 faşist anayasayı savunurlar.
Hatta dünyanın en özgür anayasası olduğunu iddia ederler.

Ben bu dönemi çok yakından izledim ve yaşadım.
Hatta Yasssıada kararlarının ardından, idamlara karşı çıkan, Demokrat Partilileri sonuna kadar savunan, bu uğurda cezaevine girmeyi göze alan yazar ve düşünürlerle birlikte o dönemin en muhalif gazetesi Son Havadis’te çalıştım.
Daha sonra Adalet Gazetesinde, Demokrat Parti’yi haksız yere, düzmece belge ve bulgularla, düzmece mahkemelerde yargılayanların ipliğini pazara çıkarmak için bayrak açan yayın organlarında; sadece ve sadece demokrasiyi savunmaya çalıştım.

Aradan 49 yıl geçmiş.
Yarım asrı geride bırakmak üzereyiz.

Başbakan Adnan Menderes’in idam edilerek öldürülmesi sırasında daha çocuk olan en küçük oğlu Aydın Menderes, 49 yıl sonra “Babamın ölümü bir cinayettir” demiş.

Ben ise sadece cinayet değil diyorum.
Planlanmış ve üstelik tasarlanmış.
Yani “Taammüden cinayet” desek yeri.

Zaman, doğruları yazanları haklı çıkarıyor.
Zaman, doğruları yazanlara hak veriyor.
Zaman, doğru analiz yapma niyetinde olanları destekliyor.

Ya körü körüne darbecileri hala alkışlayanlara ne demeli ?
Mesela 27 Mayıs’cıların, yani askerleri kurduğu ve sadece Anayasa çıkarmak için teşkil ettikleri « Kurucu Meclis»te görev alan gazeteci Oktay Ekşi’ye ne demeli ?
Sadece Ekşi de değil, onunla birlikte aynı mecliste görevlendirilen diğer gazeteciler de buna dahil.
Altan Öymenler ve diğerleri.

Yeni Şafak Gazetesi’nde geçen hafta yayınlanan bir söyleşide Hürrriyet’in başyazarı Oktay Ekşi «Askerler neden bazen görev alanı dışına çıkıyor ? » sorusunu soran Mehmet Gündem’e şu yanıtı veriyor :
« Asker görev alanı dışına çıkmak zorunda hissediyor, ülkeyi yönetenler askeri mecbur etmemeyi öğrenmeli »

Tam bir İttihat Terakki zihniyeti.
Yani ülkeyi yönetenler askeri mecbur ( !) etmesinlermiş
Mecbur ederlerse iktidarlar, ülkeyi yönetenler, seçimle işbaşına gelenler, halkın oyuyla gücü ele geçirenler darbeyi hak ederlermiş.
Oktay beye göre, asker kendisini mecbur hissetmemeli ki ülke güllük gülistanlık ( !) olsun.
Bu halka, bu demokrasi fazla, askeri vesayet şart demektir bunun Türkçesi.

Bu ve benzer kafalar hala var oldukça, ne Avrupa Birliğine girilir, ne tam demokrasiye ulaşılır.
Ne diyelim ?
Demokrasiyi hazmedememenin bedelini sadece benim değil, Oktay Ekşi’nin çocukları da ödeyecekler nasılsa.

Ama ben hiç olmazsa demokrasiyi savunan çoğunluğun tarafındayım.
Bu da benim tesellim…
Oysa bununla yetinmek, askeri vesayete ram olmak, bana keyif değil, acı veriyor.
Hem de çok…

1626440cookie-checkDemokrasi kurbanları…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.