Demokrasi seçme özgürlüğü olması demektir!

Demokrasi üzerine binlerce veya milyonlarca düşünce ortaya atıldı, yanıtlanmaya çalışıldı ama hala tanımlanmaya da devam etmektir. Demokrasi soyut bir kavram, o kavramın içeriğini somut yaşam biçimleri ile doldurulmaya çalışılmaktadır. Demokrasi istemek demek, özgürlük istemek olarak algılandı, fakat demokrasiyi yaşadıklarını söyleyen devletlere ve toplumlara baktığımızda ise, orada kafamızdaki demokrasinin olmadığını görürüz. Demokrasi, özgürce hareket etmek demektir, özgürce düşünebilmek ve düşündüğünü başkasının sınarına dokunmadan yaşabilmek demektir. Fakat devlet erkinin olduğu yerde demokrasinin olmadığını, başka açıdan söylersen bir güçlü elin olduğu yerde demokrasi sadece görünümden ibaret olduğu söylemekle ile karşı karşıya kalırız. Demokrasi eğer birileri tarafından biçimlendirilip, birilerine zor ile dayatılıyorsa, orada demokrasiden söz etme şansımız azalıyor. Bugün dünyada demokrasi birkaç dudağın arasından çıkacak ses dizimine bağlıdır. Demokrasi sana dayatılanı ret etme hakkının sahip olduğu bir yaşam alanıdır. Demokrasi itaatkar olmama hakkını güvence altına alınmasıdır. Fakat bugün yaşamlarımızın içinde bize bir çok konuda itaatkar olun denmektedir. İtaat olan yerde ise demokrasi olmaz.

Basın işlev olarak değişim göstermektedir. İktidar ile iyi geçinen işadamlarına sahip olan basın, iktidarın sesi olma özelliğini artık saklamadan açık açık yapmaktadır. Bu açıklık demokrasi mücadelesi olarak gösterilmektedir.

Demokrasi demek, günümüzde görmek istediğini görme hürriyetidir. Eğer görmek istediğini görür ve gündeme getirdin mi demokrasi mücadelesi yapmış olursunuz. Demokrasi bir bütün olarak algılanmaz olduğunu unutmuştuk, atv – sabah grevi ortaya çıkarmıştır.

Eskinin demokratları, demokrasi için kalem oynatanlar, sansürsüz bir dünya özlemleyenler, patronlarını seçtikten sonra, kapı kulluğu özelliklerini göstermeye başladılar. Patronun çıkarı neyi getiriyorsa savunur, patronun kızdığına havlayan konuma dönüşmüştür. Patron koş dediğinde, ışık hızı ile çözüm üreten, ekranların sağladığı ünü patronu için kullananlar günümüzün yükselen değeri olmuştur.

İnsanlık demek, günümüzde yağdanlık olmak demektir. Liboş olmak demektir. Bakın tüm liboşların geçmişine, eski solculuk vardır. Bir de hepsinin ortak yönü İngilizce biliyor olmalıdır. Biraz eskiye daha gidin, cumhuriyet gazetesinde çalışmışlıkları vardır. Cumhuriyet gazetesinde İngilizce bilen birinin çalıştığını duyduğumda, hemen kuşkularım artar, acaba buda bizim ünlü solcuların arasına girecek mi diye! Nededir bilinmez, dönekler, liboşların tarihinde bir zamanlar cumhuriyet gazetesinin havası vardır. Orada çalıştıkları zaman dilimi içinde, dürüst, ilkeli gazeteci olarak bilinirler. Cumhuriyet demek, gazete okulu demektir ama nedense bu okul mezunları genelde gazeteden ayrılır ayrılmaz, geçmişleri ile hesaplaşmaya girerler, ‘ben cumhuriyeti sevdim’ gibi büyük laflar ederler. Eğer cumhuriyet başında olmuş olsalardı, demektir ki, cumhuriyet’i sevmemeye devam edeceklerdi.

Dönüşümün hızlı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Dünya dönüşmekte, yeni kuralları yazmaya devam etmektedir. Dünyanın dönüş hızı ile orantılı olarak bir savrulma yaşanıyor. Bizim eski solcularımız ise, bu hızın merkez kaç kuvvetini daha fazla hissediyorlar, daha büyük ve imkansız olarak görülen zeminlere rahat bir şekilde savruluyorlar, savruldukları zeminde en iyi kapı kulluğu nasıl olurunu yaşayarak gösteriyorlar.

Savrulanlar, düştükleri kapıların önünde kuldurlar, o kulluklarını savundukları yeni ilkeler ile gösterirler. Yeni yaşamları bir kitap okumayla başlamadı elbette, banka hesaplarına doğru akan para ile yeni yaşamlarına başladılar. Bankalarında hesapları rakamlar ile buluştuktan sonra, bu kapı kulları yeni sahibinin vermiş olduğu, yeni yaşama şükrederek yaşamaya başlarlar. Yeni yaşam, şükretmeyi ve itaatkar olmayı getirir. Onlar yeni efendilerine itaatkardırlar, kendisinden aşağıda gördüklerine diktatördürler. Onlar ki, insanlığı, yaşadıkları gerçekler olarak kabul ederler ve ‘doğa yasası, güçlü güçsüzü yok eder, ya da güçlünün kolları arasında yaşam bulursun!’ gibi sözleri kendilerine rehber edinirler. Güçlünün kolları arasında yaşam bulanlar, genelde parazittirler!

Parazitler, o yüzden bilir ki, kollarının arasına sığındıklarının canlının kanını fazla emmezler, çünkü onlar, uzun süre orada kalmayı planlarlar. Daha besili bir sahip gördüklerinde, hemen o besili vücudun üzerine atlamaktan da geri kalmazlar!

Grev zamanı geldiğinde, ilk karşı gelenler bu parazitlerdir. Bunların geçmişlerinde ‘emek hakları mücadelesi’ savunarak geçmiştir. Yeni konumları itibari ile, emek mücadelesi demek, patronun verdiğine itaatkar şekilde boyun eğmek demektir, çünkü kendi banka hesabına giren önemlidir. İnsanlık demek, birey olmak demektir. Birey olmak demek, çevrende bir iki dost bulundurman demektir. Bir iki dost demek, senin kadro olarak hareket edebileceğin, profesyonellik demektir. Profesyonellik demek ise, patronun sözü ve çıkarları yönünde hareket etmek demektir.

Grev, işçinin patrona karşı hakkını savunma aracının en son seçeneklerinden biridir. Eğer bir yerde grev kararı alınmışsa, oradan patronlar ile anlaşmazlık olduğunu peşinen kabul etmek zorundayız. Grev kararı, işçilerin köle olmadıklarını söyleme biçimidir. Grev işçilerin dayanışmasının en üst noktaya çıktığı zaman dilimidir.

Demokrasi, bazı işçilerin greve gitme hakkını seçme özgürlüğüdür. Bazılarının ise grevdekilerini görmeme özgürlüğünü kullanma hakkıdır! O yüzden demokrasiyi tanımlarken, bulunduğumuz zemini iyi tanımlamamız gereklidir!


—————————
http://www.cemoezkan.de
http://cemoezkan.blogcu.com

1584550cookie-checkDemokrasi seçme özgürlüğü olması demektir!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.