Denizlerin antiemperyalizmi, bir de onlarınki

1920’de partisinin ve ondan kısa bir süre önce de Kominternin kuruluş kongresinde konuşan Mustafa Suphi’nin söylediklerine benziyordu bu sözler. Her ikisi de ülkenin ‘tam bağımsızlığı’ için mücadele etmişlerdi. Dünya halklarını ezen emperyalizme karşı mücadele ile sosyalizm arasında kesintisiz bir bağ kuruyorlardı; bu mücadelenin özneleri olarak ezilen iki ana kesime işaret etmekteydiler: İşçi sınıfı ve köylüler. Hem Mustafa Suphi ve hem de Deniz ve arkadaşları için antiemperyalist mücadelenin içeriği ve koşulları hemen hemen aynıydı.

Türkiye’de emperyalizme karşı mücadelenin içeriği böyle bir gelenekle şekillendi ve günümüzün koşullarına uygun olarak da gelişti. Her şeyden önce emperyalizm bir dış düşman değildir. Günümüzde hedef ülkelerde sermayenin birikim, yayılım ve dolaşımından ortak fayda sağlayan, kendi gücünü buradan alan yerel kaynaklara dayanarak var olabilir emperyalizm. O yüzden antiemperyalist mücadelenin adresi emperyalizmin ulusal dayanaklarına yönelen bir mücadeledir aynı zamanda. Ama bu mücadelenin hedefi bir hükümeti indirip yerine yenisini getirmekten ibaret değildir. Doğrudan doğruya mevcut devlet cihazına antikapitalist radikal bir müdahaledir. Çıktığı bir televizyon programında Denizleri ve Mahirleri anarak ‘Emperyalizme karşı mücadele eden o yiğitler bugünkü seçimde Recep Tayyip Erdoğan’a  oy verirlerdi’ diyen DSP Genel Başkanı Önder Aksakal doğruyu söylemiyor bu bakımdan.

Ancak Aksakal’ın, aynı gün Afyon’da konuşurken emperyalizmi dize getirdiğini söyleyen Erdoğan’la arasındaki uyuma bakılırsa, 21 yıldır iktidarda olan ve Türkiye kapitalizmini emperyalist devletlerle çeşitli gerilim düzeylerinde yöneten iktidarın ve destekçilerinin propaganda malzemelerinden biri bu seçim döneminde de içi boşaltılmış bir antiemperyalizm. Erdoğan emperyalizmin finans düzenini yıktığını, IMF’den emir almayı bıraktıklarını, memleketin hakkını yedi düvele karşı savunarak BM toplantılarında ‘Dünya beşten büyüktür’ dediğini söylüyor. Davos’ta da one minute çıkışı yapmıştı.

Bunu söyleyen Cumhurbaşkanının partisinin 21 yıllık iktidarı altında 2022 verilerine göre hazinenin borç stoku ilk 10 ayda 1.1 milyon lira artarak 3.8 trilyon liraya çıktı. Bunun vadesindeki faiz yükü ise 10 ayda 2 trilyon lira artarak 3.4 trilyon liraya ulaştı. IMF’siz uygulanan IMF programları, DB nezareti ve DTÖ bağlamı altında tarım çökertildi. Özelleştirilen kamu kurumlarının yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekilmesinden sorumlu olan da aynı iktidardır. Yabancı sermayeye her şey vaktiyle ‘Babalar gibi satıldı.’ Londra tefecilerine el açma işini ilk yapan da bu iktidardır. Sıcak para akışındaki açıkları Körfez ülkeleriyle swap yaparak, sağdan soldan nakit arayarak kapatmaya da uğraştılar.

Erdoğan tribünlere oynamak için yaptığı çıkışları emperyalistlere had bildirmek olarak yansıtıyor. Ondan, o kadar çok ey Amerika, ey Avrupa seslenişi çıktı ki işin iç yüzü ortada olmasa ikna edici de olacak! Ne var ki ABD’ye ya da Avrupa’ya çemkirmek antiemperyalizm demek değildir.  One minute çıkışından sonra İsrail ile tatbikat yapan da, Almanya’ya faşist dedikten sonra Suriyeli göçmenleri içeride tutmak için milyonlarca avro alan da, ‘iki ey’den sonra ABD ne derse onu yapan da onun iktidarıydı.

Erdoğan’a bir adım ileri iki adım geri, bağırmalı çağırmalı politikanın  uygulanması için elverişli koşulları sağlayan konjonktür, kapitalist kampı ikiye bölen Çin ve Rusya’nın yükselişiydi.  Bu sadece Erdoğan Türkiyesi için değil başka orta büyüklükteki kapitalist ülkeler açısından da bir gerekçeydi. Dış politikanın karşılıklı restlerle, şantaj, tehdit ve yaptırımlar ve ayar vermelerle sürebilmesi, daha büyükler arasındaki paylaşım savaşının şiddetiyle ilişkilendi. Türkiye’nin bir kamptan diğerine sürüklendiği, ikisini birden idare etmeye çalıştığı, her iki kampın ve tek tek emperyalist ülkelerin Türkiye’ye çeşitli nedenlerle ihtiyaç duyduğu böyle bir konjonktürde ne kadar bağırırsan o kadar antiemperyalist görünebilirsin!

Seçime çok az bir zaman kala AKP’nin sözcüleri silah sanayisinin mamulleri ile övünüyorlar. Türkiye’nin bağımsızlığı bu silahlarla ölçülüyor. Parası ödendiği halde ABD’nin rehin tuttuğu F16’ların, ABD’nin şantajıyla hangara çekilen Rus füzelerinin, yine ABD istediği için sessizce limana bırakılan Mavi Vatan projesinin unutulduğu sanılıyor. Ama unutulmuyor işte.

Demek ki Denizler ve Mahirler yaşasaydılar Erdoğan’a oy vermezlerdi… Onlar Dolmabahçe’de altıncı filoyu protesto ederken önlerine barikat kuranların ya kendileri ya soyundan gelenler bugün AKP iktidarının içinde ya da çeperinde. İdam cezasını onaylamak için Mecliste el kaldıranlarla aynı ruh halini ve politik düzlemi paylaşanlar antiemperyalist olamazlar.

Denizlerden miras kalan; hem emekçilerin birikimlerini beşli çetelere, tekellere dağıtıp hem de tekellerin düzeni anlamına gelen emperyalizme karşı olunamayacağıdır. Onların idam sehpasında bize hatırlattığı şudur; ancak işçiler, köylüler ve diğer sömürülenler antiemperyalist mücadelenin öznesi olabilirler. Gerisi hikayedir. EVRENSEL

2686270cookie-checkDenizlerin antiemperyalizmi, bir de onlarınki

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.