Devlet konservatuvarında akıl almaz iddialar!

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – İki yıldır mobbing, soruşturma ve dava baskıları iddialarıyla çalkalanan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarında yaşanan tartışmalar, Türkiye’de müzik ve sahne sanatları eğitiminin geldiği noktayı gözler önüne seriyor…
 
Türkiye’nin en önemli müzik ve sahne sanatları eğitimi kurumu olan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, iki yıldır sessiz sedasız mobbing iddialarıyla çalkalanıyor. İddiaya göre konservatuvarın genel müdürü Prof. Dr. Hasan Yener’in kurumda görev yapan akademisyenlere yönelik mobbing baskısı birçok öğretim üyesini canından bezdirdi. İki yıl önce kendi kendisine teşekkür yazısı gönderdiği iddiasıyla gündeme gelen Yener, aralarında profesör, doçent, öğretim görevlisi ve müzik uzmanlarının bulunduğu çok sayıda akademisyen hakkında soruşturma ve dava açtı. Kurumdaki akademisyenler huzursuz, eğitim ise dibe vurmuş durumda. Tüm bu eleştirilerin odağındaki A.Ü. Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Hasan Yener, hakkındaki iddialarla ilgili sorularımızı yanıtladı. İddiaları yalanlayan Yener, eğitim adına doğru olanı yaptıklarını savunarak, konservatuvarı uluslararası standartlara yükselttiklerini söyledi.
 
Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda iki yıldır mobbing krizi yaşanıyor. İddiaya göre Nisan 2015’de görev süresi dolan eski konservatuvar müdürü Prof. Çetin Aydar’ın yerine müdür olarak atanan Prof. Dr. Hasan Aydar, göreve başlar başlamaz kurumda işler çığırından çıktı. Bir yıl içinde toplam 13 öğretim üyesi viyola sanatçısına soruşturma açılırken, iddiaya göre  bazı öğretim üyelerine açılan soruşturma sayısı yediyi buldu.
 
‘ÖĞRETİM ÜYELERİNE İSTİFA ET BASKISI YAPILIYOR’
AÜDK Müdürü Prof. Dr. Hasan Yener’in öğretim üyelerine yönelik uyguladığı öne sürülen mobbing, soruşturma ve dava gibi baskılarla ilgili kurumda yaşananlar hakkında görüşlerine başvurduğumuz ve adları bizde saklı olan akademisyenlerden biri şu iddiaları dile getirdi: “Yeni yönetim eski yönetimin kendilerine çok çektirdiğini düşünüyor ve şu anda güç ellerinde olduğu için tam anlamıyla geçmişin intikamını alıyorlar. Bunu kendi ağzıyla da itiraf ediyor. ‘Bana kötülük yapana kötülük yaparım’ diyor. Öğretim görevlilerine istifa et baskısı yapılıyor. İstifa etmeyenler çok sıkıntı çekiyor. Haklarında soruşturmalar açılıyor, kınama, uyarma ve aylık kesme gibi cezalar veriliyor. İdari yetkilerini bir baskı aracı olarak kullanıyor. Geçmişte yaşanan istifalar tam zamanlı kadroların istifaları değildi. Yarı zamanlı olarak konservatuvarda çalışan akademisyenlerdi. Birçoğu burada iyi bir yönetim ve idealist bir eğitim ortamı olduğu için eski yönetimin ricası üzerine geliyorlardı. Ancak yönetim değişince bu akademisyenler bu görevlerinden ayrıldılar. Ancak gerçekten istifa ederek başka bir üniversiteye geçen akademisyenler oldu.”
 
‘KONSERVATUVAR SANATÇI YETİŞTİRİR AMA BİZ BUNU YAPMIYORUZ’
Önümüzdeki dönemde yeni istifaların olması beklenen konservatuvarda görevli öğretim üyesi bir başka sanatçı ise Prof. Dr. Hasan Yener’in göreve gelir gelmez eski yönetimin ekibi gibi gördüğü kişilere karşı ciddi bir baskı uyguladığını iddia ederek şunları anlattı: “Başka üniversitelerde doktora yapan öğretim görevlilerine izin verilmiyor. Biz akademik gelişmemizi sağlayacak etkinlikleri değil, bunun için izin verilip verilmeyeceğini düşünmeye harcıyoruz enerjimizi. Bu da kurumu en çok çökerten durumlardan bir tanesi. Her kurumda bazı sıkıntılar olur ama burada tamamen etik dışına çıkılarak kişisel husumet üzerinden, okulun eğitim ve öğretimi hiç düşünülmeden kindar bir tavır sergileniyor. Eğitim kalitesi son derece düşmüş durumda. Konservatuvarın açılımı sahne sanatçısı yetiştirmektir ama biz böyle bir şey yapmıyoruz şu anda. Bu tarz eğitimlerde kurulların özellikle toplanması lazım. Bizim özel bir eğitim şeklimiz var. Ancak kurullar hiçbir şekilde toplanmıyor. Ana sanat dalı ve bölüm başkanlıkları tamamen idare üzerinde toplanmış durumda ve hiçbir görüş alınmadan tamamen kendi istedikleri doğrultuda işler yaptırılıyor.
 
‘OPERA ANA SANAT DALI KAPATILIP, ŞAN AÇILDI’
Mesela geçen yıl bir yazı geldi; Opera ana sanat dalı kapatılıp şan olarak devam edileceği belirtildi. Ancak bunun neye dayanılarak yapıldığı konusunda hiçbir fikrim yok. Mecburen kadro aktarımı yaptırıldı. Ama nedenine dair bir bilgimiz olmadı. Bütün opera ana sanat dalı kadrosu yeni açılan şan bölümüne aktarıldı. Bunun YÖK kararıyla yapıldığı söylense de öyle olduğunu sanmıyorum.
 
‘KENDİ KENDİNE TEŞEKKÜR ETMEK DALGA GEÇİLESİ BİR DURUMDU’
Burada öğretim görevlileri üzerinde ‘öğretim görevlisi sözleşme süresi’ bir baskı aracı olarak kullanılıyor. Bu hep hissettiriliyor. Bazı şeylere bu yüzden insanlar sessiz kalıyor. Kurumda kimse kimseyle konuşmuyor, çoğu okuldan ayrılmayı düşünüyor. Herkes dersini verip çıkıyor. Ne sosyal bir ortam, ne de projeler var. Etkinlikler hemen hemen hiç yok. Bizim en önemli bağımız sanat kurumlarıyla olan ilişkilerimizdi. Bu da çok ciddi darbe aldı. Prof. Dr. Hasan Yener’in kendi kendine teşekkür etmesiyle ilgili basında çıkan haberler yüzünden kurumun kimliğiyle ilgili de motivasyon kaybı yaşandı. Kendi kendine teşekkür etmek çok dalga geçilesi bir durumdu. Bununla ilgili rektörlüğün de sessiz kalması, hiçbir yaptırımının olmaması bir şekilde destek gibi algılandı. Sonuçta benim de bağlı olduğum bir kurum söz konusu. Bu durum beni de etkiliyor.
 
‘MOBBİNG DAVALARI AÇIYORUZ AMA MASRAFI DEVLET ÖDÜYOR’
Birçoğumuz mobbing davaları açıyoruz ama bu insan cebinden hiçbir şey harcamadan devletin parasıyla bu davalara muhatap oluyor. Ona dokunan bir şey yok. Sonuçta davalar devletin kurumuna açılıyor ve mahkeme masraflarını devlet ödüyor. Bu aslında devleti de zarara sokan bir durum. Yetkisini elinde bir güç olarak kullanıyor ve ‘mahkemeye giderse gitsinler’ diyor. Zaten dava üniversiteye açılıyor kaybederse masrafı üniversite ödeyecek. Bunu çok rahat kullanıyorlar.”
 
‘YENER DÜNYA ÇAPINDAYIZ DİYİNCE BEN ŞOKA GİRDİM’
Eski yönetimin Prof. Dr. Hasan Yener’e yönelik kişisel bir baskısı olup olmadığı yönündeki sorumuzu yanıtlayan öğretim görevlisi şu iddiaları dile getirdi: “Geçmişte çok tuhaf şeyleri gündeme getirerek sürekli şikâyet konusu haline getiriyordu. Odasının temizlenmediğini, perde asılmadığını vb. şeyleri gündeme getirip şikâyet konusu yapıyordu. Oysa bunlar bölüm sekreterliğine söylenerek çözülebilecek şeyler. İdareyi sürekli şikâyetlerle meşgul ediyordu. Ancak önceki yönetimin Yener’e yönelik doğrudan bir baskısının olduğunu hiç görmedik. Geçmişte sürekli projeler üretiliyordu. O dönem konservatuvarın altın dönemiydi. Konservatuvar yaptığı etkinliklerle vardır. Bizim sürekli bir şeyler üretmemiz lazım. Ama aşırı yüklerle çalışmaların engellenmesi gibi durumlardan dolayı hocalar eskisi kadar aktif olamıyorlar. Burada çalışanlar olarak yaşananla yansıtılan arasında çok büyük fark olduğunu görüyoruz. Mesela geçenlerde bir gazetede haber çıktı. Yener, dünya çapında bir konservatuvar olduğumuzdan bahsetmiş orada. Ben şoka girdim. Bu neye dayanarak söylenebiliyor. Dünya çapında neredeyiz? Aslında Türkiye’de bu camiadaki herkes biliyor, bizim böyle bir iddiamız yok. Ne mezunlarımızla ne de şu anda akademik kariyerleri engellenen akademisyenlerle böyle bir durum yok.”
 
‘BAŞARILI SANATÇI MESLEKİ İTİRAZI YÜZÜNDEN GÖREVİNDEN OLDU’
Konservatuvarda yaşandığı öne sürülen baskılara yönelik görüşüne başvurduğumuz bir başka akademisyen ise kurumda hukuksuzluğun had safhada olduğunu öne sürerek, “Kurumda sürekli bir baskı var. İnsanlara soruşturmalar açılıyor, hukuksuz işler yapılıyor. Ben de yönetime mobbing davası açtım. Benim internetimi ve bilgisayarımı elimden aldı. Şu anda bilgisayarım yok. Sadece bana değil herkese benzer şeyleri yapıyor. Pek çok öğretim üyesi ve akademisyen baskılar yüzünden ciddi bir sıkıntı içinde. Öğretim görevlileri, 2547 sayılı yasaya bağlı ve sözleşmeli olarak çalışıyor. Bu insanları sözleşmelerini yenilememekle tehdit ediyorlar. Bunu çok güzel kullanıyorlar. Kanunsuz biçimde insanların görevlerine son verebiliyorlar. Çok başarılı bir piyano sanatçısı mesleki bir konuda itiraz ettiği için görevine son verildi” iddiasında bulundu. 
 
‘EĞİTİM SEVİYESİ YERİN ALTINA GİRDİ’
Prof. Dr. Hasan Yener’in mesleki yeterliliği olmamasına rağmen birçok bölümün başkanlığını üstlendiğini dile getiren akademisyen, “Dünyada hiçbir ülkede olmayan ‘sanat şarkısı’ adlı bir ders koydu. Bir defa hiçbir şekilde yönetim kurulunu toplamıyorlar. Her şeyi kendi kafalarına göre yapıyorlar. Bunların aslında hiçbir akademik çalışması yok, konseri yok. Özgeçmişleri yalan dolan. ‘Amerikalı Senatör beni götürdü kimsenin giremediği bir odayı gösterdi’ ifadeleri var özgeçmişinde. Böyle bir özgeçmiş mi olur? Cephe aldığı kişiler, özellikle mesleklerinde başarılı, yetenekli ve iş yapan kişiler. Okulda çok ciddi bir sıkıntı var. Eğitim seviyesi yerin altına indi. Öğrenciler ajan olarak kullanılıyor. Dersler hiç umurlarında değil. Sadece öğretim elemanlarıyla uğraşılıyor. Devlet buna nasıl izin veriyor anlamıyorum. Bunca yıldır bu camianın içindeyim böyle bir şeyle karşılaşmadım” diye konuştu.  
 
‘HOCANIN BİLGİSAYARI YOK, HİZMETLİNİN ÖNÜNDE İKİ TANE VAR’
Yaşananların geçmiş yönetimle bir hesaplaşma olup olmadığı yönündeki sorumuza da yanıt veren akademisyen, iddialarını şöyle sürdürdü: “Ben geçmiş yönetimde değildim. Benim gibi yönetimde olmayan başkaları da var. Eski yönetimi zaten direkt olarak hedefine aldı ancak başka insanlara karşı da benzer bir tavır var. Değişik bir ruh hali var. Derdinizi anlatamıyorsunuz. Dinlemiyorlar, dikkate almıyorlar. Keyfi olarak ek ders ücretlerine el koyuyor. Bu konservatuvar kuruldu kurulalı bir tane dava çokken bu yönetim zamanında kırka yakın dava var. Herkesin bir avukatı var. Ekonomik olarak da bundan zarar görüyoruz. Benim sözleşmemi yenilemediler bir yıl maaş alamdım Sonra mahkeme kararını üç ay uygulamadılar, maaşımı bir yıl sonra ödediler. 21. Yüzyıl Türkiye’sinde konservatuvarda bir hocanın odasında bilgisayar yok, internet yok. Düşünebiliyor musunuz böyle bir şeyi. Memurun, hizmetlinin önünde iki tane bilgisayar var. Kendisine zimmetli en az on tane bilgisayar vardır. Bütün bunlar bizim akademik motivasyonumuzu bozuyor. Öğrencilerin seviyesi de çok düşük bu yüzden.” 
 
KONSERVATUVAR MÜDÜRÜ YENER’E SUÇLAMALARI SORDUK
Akademisyen ve sanatçıların çarpıcı iddia ve suçlamalarının hedefindeki isim olan A.Ü. Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Hasan Yener, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. “Biz Atatürk’çü, ilerici insanlarız” diyen Prof. Yener, kendisinin gerici gibi gösterilmek istendiğini savunarak, “Biz bu okulu zulümden kurtardık” sözleriyle kendisinden önceki yönetimi eleştirerek şunları dile getirdi:
 
‘AMERİKA’DA OKUYUP DÖNDÜM, ZORLA GÖREV VERDİLDİ’
Ben yurt dışından geldim. Türkiye ile pek şeyim yoktur. Eski müdür Cemal Talu vardır, ona da sorun benim şeyimi. Ben yurt dışındaki iş etiği ve disiplini ne gerektiriyorsa onları uygulamaya çalışan bir kişiyim. Bu insanlar müdürlükleri döneminde zulüm üzerine zulüm yaptılar. Ben Cemal Talu döneminde atandım. Hiç bir zaman kulisim olmadı, zorla görev verildi. Ben Amerika’da 13 yıl boyunca okudum. İdealist bir ruhla Amerika’nın en iyi okulunda okuduk. İndiana Üniversitesi kendi alanının Harvard’ıdır. Çalıştığımız hocalar Hollywood’un, Broadway’in yıldızlarıydı. Arkasından inanın yurda olan özlemle, Türkiye’ye döndük. Amerika’da kurumsallaşmışlık, profesyonellik öylesine inanılmaz seviyede ki. Yani insan özlüyor, burada bunları oluşturalım. Şan’da inanılmaz yanlışlıklar vardı, bunları düzeltelim, uluslararası standartlarda olsun diye, bu hayallerle döndük.
 
‘BATI DİSİPLİNİYLE BUNA MÜSAADE ETMEM DÜŞÜNÜĞLEMEZ’
Öncelikle tamamen müzik alanında tamamen yetkin olmayan insanların güç elde ettiği zaman eğitim adına abes uygulamalar yaptığını gördüm. Müdür yardımcılığımı bu uygulamalar yüzünden bıraktım. Fakat sonra müdürlük teklifi geldi, ısrarla verdiler. O zaman doçenttim. ‘Siz almazsanız kim alacak’ diye verdiler. Siz hak edeni savunuyorsanız, olması gerekeni yapıyorsanız ve birilerinin istediğini yapmıyorsanız size düşman oluyorlar. Ama ben yurt dışında aldığım batı disipliniyle buna müsaade etmem düşünülemez. Dolayısıyla olması gerekeni uyguladık.”
 
‘İZİNSİZ ODAMA GİRİLDİ, 18 AY ÇİÇEKLERİM SULANAMADI’
Müdürlük dönemi öncesinde aynı kurumda öğretim üyesi iken eski yönetim tarafından kendisine mobbing yapıldığını öne süren Prof. Dr. Hasan Yener, tatildeyken odasında arama yapıldığını öne sürerek, “İdareye sorunca odama girildiğini öğrendim. İzinsiz odaya girilmesi, inanılmaz bir mobbing. Ben bunu duyunca gerçekten yıkıldım. Sonra benim odamın anahtarı Ç. A.’nın cebinde 18 ay boyunca kaldı ve kat görevlisi odamı 18 ay boyunca temizleyemedi, çiçeklerim sulanamadı. Geçmişte mobbing kurulundan alınmış karar var” iddiasında bulundu. 
 
‘RÖVANŞİST DEĞİLİM, ÖĞRENCİLERİN DİLEKÇELERİNE İŞLEM YAPTIM’
Kendisinin eski yönetimde bulunan öğretim üyelerine karşı rövanşist bir tavır içinde olup olmadığını sorduğumuz Yener, “Kesinlikle değil. Hiç biri doğru değil. Benim 11 öğrencim elimden alındı. Bir çok kişiye zulüm yapıldı ama her zaman aynıydı. Haber vermeden, rıza almadan ve hiçe sayarak. Bizim derslerimiz elimizden alındı. Sicilimize olumsuz notlar verildi. Ben önceki yönetimde olanların hiç birisinin dersini ve öğrencisini elinden almadım. Odalarının yanına bile yaklaşmıyorum. Açılmış soruşturmalar var evet ama kırk soruşturma tamamen yalan ve abartıdır. Ben öğrencilerin verdiği şikayet dilekçelerine işlem yapmak zorundaydım” dedi.
 
‘İSTİFA DEĞİL, GÖREVİ BIRAKMA’
Öğretim üyelerinin engellemeler yüzünden kendilerini geliştiremediği ve öğretim görevlilerine yönelik sözleşme baskıları iddiaları hakkındaki sorularımızı yanıtlayan Yener, bu yönde baskı olmadığını savunarak, “Ben eğitim için çalışan herkesin yüzde yüz arkasındayım. Ben müdürlüğe geldikten sonra ilk yaptıkları şey kendi getirdikleri hocaları istifa ettirmek oldu. Okul zor durumda kalsın diye. İstifa da değil, bunlar sözleşmeli 11 öğretim üyesi. Hepsi çarpıtma. O öğretim üyeleri dışarıdan gelenler. Görev bırakma, istifa değil. Bizden değil, sosyal bilimlerden. Ama bizden istifa etmiş gibi gösterildiler. Okul çok iyiydi de bir iki gün içerisinde ne oldu da istifa ettiler?” ifadelerini kullandı.
 
YENER’İN KENDİSİNE YAZDIĞI İDDİA EDİLEN TEŞEKKÜR YAZISI
Prof. Dr. Hasan Yener’in, AÜDK’nin müdürü olarak 2014-2015 Öğretim Yılı Mezuniyet Töreni’nde sahneye taşıdığı eser için kendisine yazdığı öne sürülen 17 Haziran 2015 tarihli yazıda şu ifadelere yer veriliyor: “Sayın Prof. Dr. Hasan Yener, yönetmenliğini üstlendiğiniz ‘Candide Operetinden Sahneler’ isimli eseri 2014-2015 Eğitim Öğretim Yılı Mezuniyet Töreni kapsamında sahneleyerek, yapmış olduğunuz çalışma sağladığınız katkılardan dolayı teşekkür ederim. Saygılarımla Prof. Dr. Hasan Yener.
 
‘HERKESE TEŞEKKÜR YAZISI YAZIN DEDİM, BANA DA YAZILMIŞ’
Basında da yer bulan teşekkür yazısı iddiasıyla ilgili sorularımıza da yanıt veren Yener, söz konusu yazıda ıslak imzasının bulunmadığını belirterek, “Mezuniyetimiz sırasında ben Candide Operetini sahnelemiştim. O arada müdür de oldum. Müdür olunca oyunda emeği geçen herkese teşekkür yazısı yazılsın dedim. Herkese yazılmış, bana da yazılmış. O zaman ben yeni müdür olmuştum ve elektronik imza çipim henüz gelmemişti. Ben ıslak imza atmak için baktım, diğer hocalara yazılan teşekkürleri imzaladım ve tebliğ ettim. Bana yazılmış olanın çıktısını alıp imzalamadım. Benim personel dosyamda da o yazı yoktur” dedi.
 
NEDEN ÜÇ AYRI BÖLÜMDE BAŞKAN OLDU
Tartışmalara neden olan yazının kurumda çalışan bir personel tarafından yazılarak sızdırıldığını öne süren Yener, birden fazla ana sanat dalının yöneticisi olmasıyla ilgili de şunları dile getirdi: “Öncelikle benim makamla mevkide gözü olan birisi değildim. Amerika’dan dönene kadar akademik kariyer nasıl yapılır da bilmezdim. Benim ana sanat dallarında başkanlık yapma nedenim, buralarda yanlış giden bazı şeyleri düzeltebilme olanağına kavuşmak istemem. Ana sanat dalı başkanı olamadığınız zaman değişiklik yapamıyorsunuz. Sahne sanatları bölümü, doğal olarak benim bölüm başkanı olmam gereken bir bölümdür. Müzik bölümü başkanlığı ise zaten müdürlüğün uhdesindedir.”
 
‘BEN ULUSLARARASI STANDARTLARI GETİRDİM’
Opera bölümünün kapatılarak yerine şan bölümünün açılması ve ‘sanat şarkısı’ dersi konulmasının gerekçesini de açıklayan Yener, opera bölümünün açık olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Biz operayı şan ana sanat dalına çevirdik, doğrudur. İndiana Üniversitesi bu bölümün en iyisidir. Bölümün adı ‘opera’, yani ‘art department’ değil, ‘voice department’, yani ses departmanıdır. Şan ülkemizde çok oturmuş bir bölümdür. Opera, şarkı söyleme sanatının içinde sadece bir türdür. Yani ses repertuvarının içerisindeki türlerden birisidir. Oratoryo da bir ses repertuvarıdır. Bunlar kendi başına sanat şarkılarıdır. Global boyutta onlara ‘art song’ deniyor. Opera denildiğinde, bir alt başlığı üst başlık olarak kullanmış oluyordunuz. Sayısız bestecinin, sanatsal değeri çok daha yüksek olan binlerce sanat şarkılarını içine almıyordu. Sanat şarkısı dediğinizde hepsini içine alıyor. Türkiye’de eğitim eksikliğimiz var. Terminolojide dahi anlaşamıyoruz. Benim getirdiğim şeyler uluslararası standartlardır.”
 
SINAVLARA BİR TANE VİYOLA VE ÇELLO ÖĞRENCİSİ BAŞVURMADI
Türkiye’de müzik kültürünün gelişmediğini dile getiren Prof. Dr. Hasan Yener, “Mesela bu sene bizim sınavlarımıza bir tane çellocu, bir tane viyolacı başvurmadı. Çello va, viyola var ama başvuran olmadı. Çünkü orta öğretimimiz yok. Öğrencilerin konservatuvarların orta bölümlerinde yetişmesi lazım” diye konuştu. 
 
‘AMERİKA’DAN DÖNDÜĞÜMÜZE PİŞMAN OLDUK’
Konservatuvarda huzursuzluk olduğu iddiasını da yalanlayan Yener, kendisinin de önceki yönetim döneminde 4-5 inceleme ve soruşturma geçirdiğini belirterek, ayrıca şunları dile getirdi: “Okulda huzur yerinde, eğitim, sanat devam ediyor. Eğitim ve sanat adına okul vahim durumdaymış gibi gösteriliyor, kesinlikle öyle değil. Şan ana sanat dalımız Türkiye’nin en iyisidir. Biz okulu dünya standartlarına çıkardık. Eğitimde işini düzgün yapan herkesin başımız üstünde yeri var. Ben 36 yaşıma kadar bu sanat için nelerimi verdim. Biz neler çektik o Amerika’da. Aldığımız eğitimin ücreti yıllık 50 bin dolar. Faydalı olalım diye buraya döndük. Dönmeyen arkadaşlarımız da var orada. M.I.T mezunu arkadaşım var, Kanada’da nükleer santralda çok büyük maaşlarla çalışıyor. Türkiye böyle kaybediyor. Biz döndüğümüze pişman olduk. Bunlarla mı karşılaşacaktık.
2141290cookie-checkDevlet konservatuvarında akıl almaz iddialar!
Önceki haberSüleyman Şah’ın keçileri nasıl Avustralyalı oldu
Sonraki haberAİHM’den referandum kararı
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.