Devrim, kendi çocuklarını yiyerek yol alır…

Zekeriya Sertel anılarını okudum. Aziz Nesin yayınlamış (1968 basım)… 1905 – 1950 yılları arasındaki anılarda dönemin birçok bilinmeyen yönünü Sertel’in bakışı içinde yakalıyoruz… İttihat ve Terakki Partisi kadrolarının zaman içinde bir bütün olarak bir arada olmak yerine sağa ve sola her yöne yayılarak ideal duruşlarını bozmadığını görüyoruz. Kadrolar zaman içinde bir biri ile ilişki içinde olurken aynı zamanda birbirinin kuyusunu kazdığını da anılarda ve tarihteki olaylara bakarak yakalıyoruz.

 Partinin başta oluşturulan muğlak idealleri zaman içinde kişilerin duruşunu da belirlemiş… İdeale bağlı kal ama tercihini oluşan alanlar içinde yap! Hepsinin ortak yönü var elbette; “gericiliğe karşı, istibdada, haksızlığa, adaletsizliğe karşı savaşarak. … Davamız hür, mutlu ve bağımsız Türkiye.”

Başlangıçta, sadece Abdülhamid’i indirip “istibdadı” ortadan kaldırmak, zalim padişah iktidardan uzaklaştırılınca “hürriyet” kendiliğinden gelecek öngörüsü hakimdi. Teşkilat, Bulgar yurtseverlerin örgütlenme modelini kendisine örnek almıştı, hücre yapısı içinde kadrolar gizlilik yemini yaparak dahil oluyorlardı. Aynı birlikte farklı hücrede olanlar birbirini tanımıyordu. Bu sayede Abdülhamid jurnalcileri ve yapılacak herhangi bir operasyonda hücre açığa çıkmış olsa da teşkilat yapıl olarak orada kalacaktı… Makedonya’da oluşan teşkilat örgütlenmesi ülkenin kaderini belirleyecek kadroları yetiştirmiştir. İttihat ve Terakki Partisi tarihi devlet içinde parti devleti kurarak devleti ele geçirmesi sürecidir… Elbette, zaman içinde iktidara geldiler, ama iktidar sürecinde el yordamı ile kendilerine yol açmaya çalıştılar… Hata yapma lüksleri yoktu ama devlet idare etme tecrübeleri yoktu. Eski kadrolar ile yol alırken önlerine olmadık engeller çıkıyordu. Başlangıçta İttihat ve Terakki Partisi lider kadrosu devlet yönetiminde yer almamıştır, daha çok devlet tecrübesi olanlar ile yol almaya çalışılmıştır, fakat kısa bir süre sonra İktidara gelişleri karşısında karşı darbede/mücadelede olacaktı, oldu da. Selanik’te yer alan liderler yaşan karşı darbeyi fırsata döndürmeyi bilmiştir. Selanik merkezli partinin İstanbul’a taşınması ve devleti tamamı ile ele geçirme için her türlü olanağı yaratmıştır.

 Asker kökenli olmanın ve iyi eğitim almış olmalarının sonucunda devleti bir üst alt ilişkisi içinde görmelerini ortaya çıkardı. Parti iç disiplini elbette demokrasiyi, herkesin fikrini ortaya koyduğu bir hürriyet ortamı oluşturamazdı. Disiplinli hayata bakış, merkezin her şeyi belirlediği emir komuta zincirini parti ve hayata bakışlarını da belirlemiştir. İstibdada karşı hürriyeti savunurken, kendileri de bir anlamada özgürlükleri ortadan kaldıran bir devlet/parti modeli ortaya çıkardılar.

 İttihat ve Terakki Partisi kendi iç ilişkileri ve halk ile olan ilişkilerde hep askeri ilişkiyi model almış, uzlaşma yerine çatışmayı seçerek, düşman gördüğü önünde gelenleri ortadan kaldırmayı doğru yol olarak görmüşler. Dağılmakta olan devletin kurtarıcısı rolünü, ister istemez özümsemişler ve bu açıdan olaylara bakmışlar…

 Birinci dünya savaşı yenilgisi ile lider kadronun yurtdışına kaçması ile birlikte kadrolar kendilerini feshetmemiş, duruma uygun örgütlü yapılarını korumayı ve kendi inisiyatifleri alacakları eylemlikler içine girmişlerdir. Her ne kadar parti işgal altında ki İstanbul’da kendisini resmi fesih etmiş olsa da kadroları ile parti yaşamaya devam etmektedir. Bir anlamda yenilgi başka olasılıkların önünü açması için fırsattı. Lider kadrosunun sürgünde olması kadroların önünde daha rahat etme ve yeni ittifaklar kurma olanağını ortaya çıkarmıştır. İstanbul’da örgütlenenler lider arayışında kısa sürede çözüm bulmuş ve İzmir işgali ile hazırlıklar tamamlanmadan lider kadrosunun Anadolu’ya geçişi ile yeni bir süreç yeni lider kadrosu ile başlatılmıştır.

 Sürgünde kadrolar ise kuzeyde yaşanan devrim etkisi ile Bolşevikler ile işbirliği içine girmiş, Enver Paşa liderliğinde bir kesim başta Bolşevikler ile birlikteyken Turancı bakış açısına uygun bir yeni örgütlenme ve mücadele alanı ile daha farklı bir noktaya savrulur. Bakü’de toplanan kongrede ise TKP adını alacak yapılanmanın çekirdek kadrosunu oluşturuyordu. Atatürk önderliğinde kadrolar ise başlangıçta ideallere uygun devleti oluşturmak için yapılanma içine girmişler, İzmir işgaline karşı direnişi ile fırsata döndürmesini bilmiştir.

 Oluşturulmakta olan yeni devletin kadroları ise artık devlet tecrübesi olan parti kadrolarından oluşuyordu. Kadroların bakış açısı çatışmaları ortaya çıkarmış ama kısa zaman içinde kadrolar içinde çatışmalar zor ile bastırılmıştır. Aynı kökten gelen ama farklı dünya bakışı olan kadrolar homojen bir yapı göstermiyordu, güçlü olan diğerlerini bastırmasını bildi, her kötü olaydan faydalanmasını bilerek fırsata döndürdü ve içinde yaşadığımız devleti oluşturdular. 1. Meşrutiyetten başlayan ideal ulus devleti anlayışı İzmir işgali ve ona karşı yapılan savaş sonrasında hayat bulmuş ve oluşturulmuştur.

 Yeni devletin lider kadrosu da muhalefeti de aynı kökten gelmesine özen gösterilmiş, diğerlerin örgütlenmesi önü kesinlikle kapatılmıştır. Diğeri ancak oluşacak olan muhalefet yapılar içinde kendilerine hayat arayacaklardır, biraz kafasını kaldıranın kafası İstiklal Mahkemeleri ile alınmıştır. İstiklal Mahkemeleri bir anlamda devletin karanlık yüzüdür, orada alınan tüm kararlar siyasidir ve o kararlara uygun homojen toplum yaratma adına tavizsiz uygulanmıştır.

 Zaman içinde olayların belki öyle iteklemesi sonucu diye düşünün Turancı liderden, Bolşevikler ile içli dışlı olan lider kadrosunu ortaya çıkaran şey, amaçları ve örgütlenmelerinin yolunda her yolu mubah görmeleridir… Bir zamanların bir valisinin sözü gibi “gerek olursa…” gerek olursa komünizmi de kendileri getirecektir, gerek olursa Türk birliğini de oluşturacaklardır, yeter ki amaçlarına uygun ilişkiler içinde olsunlar, kadroları bunlar için yetişmiştir…

“Gericiliğe karşı, istibdada, haksızlığa, adaletsizliğe karşı savaşarak. … Davamız hür, mutlu ve bağımsız Türkiye.” başlangıçta yer alan ve tüm kadroları biçimlendiren bu bakış açısından ırkçı da çıkmıştır, komünist de… Bugün yaşadığımız tarihimizin bir izdüşümüdür… İlk anayasadan (23 Aralık 1876 ) son anayasamıza kadar her yasada, toplum düzeninde, “ötekileştirme” konusunda bu partinin kadrolarının ideal düşüncesini ararsanız bulabilirsiniz…

 Muhalefette iktidarda olanlar da kök olarak aynı partinin eski kadrolarından oluşuyor… Muhalefet olanların savı genelde iktidarda olanlar diktatörleşmesine karşı özgürlüğü yani eski deyim ile hürriyeti savunuyorlar… İktidarda olanlar ise “halkın iyiliği ve devletin bekası için baskı kaçınılmazdır, hele devletimiz homojen bir yapıya kavuşsun. Hürriyet için zamana ihtiyaç vardır” savını savunuyor… Devleti yıkmaya çalışan düşmanlar var ve onlara karşı tavizsiz mücadeleyi korumak adına baskı yapıyordur iktidar. Bu arada iktidarın bu gücünün kendilerine karşı doğrultması karşısında “rahatsız” kadrolarda vardır…

Hatta bizim 68 tarihimiz olarak kabul ettiğimiz süreçte genç liderlerin hayata bakışını da bu parti belirlediğini ve ona göre devrimcileştiğini ama onların örgütlenme modelini hayata geçirmediklerine şahitlik edebilirsiniz, çünkü iktidarda olan parti kendisine karşı yine kendi düşünce yapısından olan gençlere örgütlenecek ne zaman ne de ortam bırakırdı, bırakmadı da…

İnönü’nün timsah gözyaşları ve üç gencin idamına karşı ret oyu kullanması şaşırtıcı değildir… Eğer gerçekten istemiş olsaydı partisini serbest bırakmaz, hepsine ret oyu verdirerek bu üç gencin idamını durdurabilirdi…

Devlet her zaman kendi savunmasını yer altında karanlık alanlarda inşaat etmiş ve korumuştur… Partinin devletleşmesi, devletin partileşmesi her zaman karanlık noktaları vardır ve varlığını o karanlık alanların varlığı sayesinde devam ettirir…

Zekeriya Sertel’in Rusya’ya (Sovyetler Birliği) bakış açısı tamamı ile Atatürk’ün belirlediği sınırlar içindedir… Atatürk o görüşünü de dönemin başbakanı Celal Bayar’a anlatmış ve Rusya ile olan ilişkileri belirleyen bir dış politika sürdürülmüştür… İkinci dünya savaşı sırasında “Nazi” Saraçoğlu kabinesi düşmanca tutum takılsa da devletin bakışını değiştirmemiştir… O dönemde Sertellerin Tan Gazetesi baskını olayı yaşaması kadroların kendi arasındaki fikir çatışmasının (İnönü’yü tek parti diktatörlüğü kurduğu, ideallerden uzaklaştığı, ülkeyi demokrasi ve özgürlükler fikrinden uzaklaştırdığı için eleştirmektedir.) Dışavurumundan öte değildir, çünkü Sertellerin “Varlık Vergisi” kararı karşısındaki tutumları, iktidarın ipin ucunu biraz kaçırdı, eşit değil de sermayenin el değiştirmesi boyutunda aşırılık olarak nitelemesinden anlaşılır…

İttihat ve Terakki Partisinde lidere bağımlılık askerin komutanına bağımlılık gibidir, hata yapsa da lider liderdir, dediğini yapmak zorunludur… Serteller, Talat Paşa’yı nasıl görüyorlarsa Atatürk’ü de o şekilde görür ve lider olarak kabul ederler…

 İsmail Cem Özkan

 Not 1: İttihat ve Terakki Partisi istibdat döneminde oluşmuş ve vücut bulmuştur. 2. Meşrutiyet 1. Meşrutiyet in devamıdır. Bundan dolayı İstanbul’daki Abide-i Hürriyet Meydanı ve anıtında Talat Paşa, Enver Paşa gibi liderlerin yanında Mithat Paşa’nın kabri de vardır. Cemal Paşa neden getirilmemiştir anlam veremedim, onun kabri Erzurum’da ayrı bir şekilde duruyor…

 Not 2: Enver paşa sarayı temsil eder, kopmamış hatta damat olarak girmiştir, Atatürk ise saraydan kopuşu sembolize eder, fakat tarihin bir cilvesi diyelim sarayda gözlerini kapatmıştır.

__________________

http://galatagazete.blogspot.com.tr/

2657250cookie-checkDevrim, kendi çocuklarını yiyerek yol alır…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.