Dışarıdan içeriye mektuplar

Sevgili Çiğdem,

Bizim kuşak mektubu çok severdi. Açıkcası  ben de hala çok severim. Yeni iletişim araçlarına asla ve asla karşıtlığım olamaz , yanlış anlaşılmasın  kurban olayım ben onlara … Ammaa!.. Bazen çok elektronik gibi geliyor be kuzum.

 Böyle olunca da  elle  dokunamıyor, koklayamıyor  insan kızı, insan oğlu.  Anladığın gibi mektubun tadı her zaman damakta kalıyor… Tabi ki, bu konuda şimdi söylediklerim ve söyleyeceklerim beni bağlar. Herkes için  aynı mıdır? Bilmem.

Günümüz koşularında, bunları iyi hem de çok iyi kulanmamızı emrediyor. Kendi payıma, bu canavar ve o kadarda verimli  elektronik  sisteme,  adapte olmayada çalışıyorum ve de  çok seviyorum . 

Hele hele yeni yeni, şeyler öğrenince de inanmazsın çocuklar gibi de seviniyorum . 

Ne kadar hızlı ne ne kadar yagın  ve bi o kadar da verimli olduğuna bilcümle  inanaktayım.  Her gün, her saat bir yenisi eklenen bu sisteme bazen de  şaşarak entegre olmaya çalışıyorum o kadar. 

 Zararları var mı? Şimdilik konumuz faydaları olduğu için  bu minvalde devam edelim derim. 

******

 Ellerimdeki titreme ve kas zayıflıklarından dolayı, telefonda text yazma ve email lerimi de  yazamada zorlanınca  “konuşmaları yazıya çeviren” 

o harika sistemi kulanmaya başladım. 

İşin kötüsüde ne biliyor musun? Bu sefer de ses telerimi de kaybetmeye başlayınca o zavallı sistem  de sesim bi türlü duymaz oldu. 

Hayy daa!.. Ki, tam hayda!.. 

Anlayacağın ve lafın kısası bu sistemde yetersiz kalmış oldu cancağızım.  

O mübarek sistem de beni duyamaz anlamaz olunca meramımı dile getiremez ve de  yazıya dökemez oldum. 

Döndük gene en başa… Ben söyleyip ilker can kulağıyle dinleyecek ve yazacak… Derken, ne mi oldu? Ses yükseltici mikrofon kulanarak bir süre birbirimizle iletişim kurmayı başardık. 

2

Yarınlarda ne olur bilemem? Hele bi  yarınlar ola hayır ola! Sorun varsa çözmek de boynumuzun borcu.

 Ben de dert çok sana hangi birini yansam!.. Bakma  sen, benim sana  yanıktığıma kuzum!  Aslında bir hastalığın tüm  evreleriyle ve de hepsiyle  top  yekün  cebeleşiyorum. 

Oturup kara kara düşünmeyi zul sayarım valla billa! Bi de senin gibi bir dinleyici bulmuşum ki,  ehh! değme gitsin…

****** 

Duymuşundur.  Eskilerde  (Belki hala vardır ) mektup, bazen  üç kişi tarafından yazıldığı zamanlar olurmuş…  Ben de tabii söyleyenlerin yalancısıyım. 

Türkce bilmeyen birinci şahıs , okumuş yazmışlığı olmayan fakat Türkçe bilen birine meramını kendi ana dilinde anlatırmış, bu  ikinci şahısta da mektubu kaleme alan okur yazar olan  üçüncü şahsa aktarararak bu işi yani mektupu hep birlikte yazarlarmış.  Na’apalım ,”Demokrasilerde çareler tükenmez!..” Mİ?  ****** 

Çareler mareler tükenmez derken de, senin kaleme aldığın içerde mapusta  nasıl yemekler yaptığınız anlatan o mütiş yaratıcı va akıl dolusu çabalarınıza da  doğrusu  selam durdum. Çözümlere ve yaratıcılığınıza bayıldım. Hah!  Yaşamak, tam da bu işte! Dedim . 

Koşullara inat, yaşamak,  böyle bir şey yahu!.. Yaşamı her koşulda devam ettirme sanatı bu olsa gerek. 

Tam da sizlerin yaptığı gibi koşullarla olabildiğince inadına inadına dalga geçercesine yaratıcı olmak. 

Hey gidi “Kettle” sen nelere kadirmişsin yahu!.. Sizlerin sayesinde bizler de  öğrenmiş olduk. Bilmeyenlere duyurmak da boynumuzun borcu olsa gerek. Olaki bir gün, bizlere/sizlere/her insana  bi gün lazım olur. 

 Herkesin  anlayacağı  bi şekilde  söylersek, şu çay suyu kaynatılan çaydanlık  yok mu? Hah! Ondan bahsediyoruz.

 Nelere kadirmiş bu çaydanlık! 

Türk Kahvesi’nden , böreklere, çöreklere kadar bil cümle   yemekler çaydanlık yardımıyla  yapılabilmekte. 

3

Hele hele çiğköfte yapımına da ki maharete ayrı bir paragraf açmak gerek.

Cezve , tencere, tava yoksa?..  Yok!  N’apalım dünya’nın sonu mu?  Bahane üretmeyin kardeşim dercesine akıl dolusu çözümleriniz  var.  “Çareler tükenmiyor” çareler yaratılıyor vesselam… 

 Hele hele süt kutularında yemek yapımı ve ısıtma işleride   tam bir harika yaratıcılık örneği değil mi? 

Meraklısına da, Çiğdem’in BirGün Gazetesi’ne yayımlanan mektubunu okumasını öneririm.

 Kızlar,  bu yaptığınız var ya, aslında başlı başına kutsanacak bir yaratıcılık olayıdır. Sakın abartığımı sanmayın. Yeminler olsun ki öyle!..

  Bence, duvarların hakikatten “vız” gelmesini en iyi anlatan örnek olması babından da büyük bir anlam ifade ediyor. 

 Türkiye ve Dünya’daki insanlara da anlatılması gerekir diye de düşünüyorum.  Karşı çıkanla tartışmaya da hazırım.

Çünkü sadece mapus damına özgün bir şey de değil bu aslında. Tüm olanaksızlıklar içinde bile nelerin  kotarılacağı, nelerin   yapılabileceğini özetliyor. Velhasılı cümle mahlukata,  “el kitabi “ olma durumunda. 

 Adem kızı ve Adem oğullarına  böylesi zor koşullarda ve olanaksızlıklar ortamında  ‘kulaklara küpe’ olacak türden bilgiler içermektedir.

******

Sevğili Çiğdem, 

Can sıkıcı bu ortamdan nasıl kurtulurum diye çabalarken imdadıma senin ve arkadaşlarının 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Kurak Günler”filminin başarısı yetişti. 

Senin de  “Cahide Sonku Ödülü” nü alman hızır gibi yetişti valla! 

 Bizler için çok  sevindirici bir haber oldu doğrusu…Yüzümüz güldü, içimiz ısındı. 

Seni kucaklıyoruz. Çok çok öpüyoruz. 

Senin şahsında aldığın bu ödül  Dünya kadınlarına ve de tüm insanlığa da  armağan olsun.  

4

Var olasınız, sağ olasınız,  şen olasınız… Ya meded ! Ya Ali! 

Bu insanların,  “tuttukları da altın olsun”  ve de tez elden bu güzel insanlarımıza kavuşalım.

****** 

 İnsanların bir kısmı , “Dünya’nın, bir öküzün boynuzlarında”   olduğuna kanaat getirirlermiş. (Sen de duymuşundur bu hikayeyi) Bu öküz, kafasını  saladığın anda, Dünya’da  bir  sarsıntı ve depremler de meydana getirdiğine inanırlarmış. (Herkesin kutsalı kendine )

Doğrusu bu Dünya,  öküzlere ve onların boynuzlarına  bırakılmayacak kadar önemli ve güzel yahu!. 

Bana kalırsa,   Dünya’nın, emekcilerin ve de kadınların omuzlarında olması daha bir anlamlı ve güzel derim… Hatta mantıklı derim. 

Emekçilere ve kadınlara  sakın dokunmayın!.. Asıl deprem ve sarsıntı işte o zaman olur bilesiniz!  Jin Jiyan azadi… 

Eyy 72 millet! 

Burada muradımız, tabi ki hiç kimse  hiç kimseye dokunmasın!.. 

Herkes için huzur ve barış dolu bir Dünya olsun!..

****** 

Sevğili Çiğdem, 

Buğün burda  klasik bir Londra havası  var (Bildiğin gibi ) yamurlu ve kapalı bir gün. Kırk sene oldu,  alıştık artık bu soğuk, rüzgarlı ve yağmurlu havalara desem yeridir. Bi de bu “Cadılar Bayramı” (Halloween) tan tanası eklenince etrafımız tam bir cümüşe döndü vesselam…

Kucak dolusu sevğilerimizi iletiriz.  Başarılarının da devamını dileriz.

Yeniden iyi günlerde görüşmek umudu ve  dileğiyle. 

Hoşca kalın, sağlıklı kalın.

Hepinizi çok öpüyoruz.

Zeynep / İlker – Ekim 22 Londra

 

2647100cookie-checkDışarıdan içeriye mektuplar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.