El elin eşeğini

Gençlik yıllarımda çok kısa bir süre yaşayıp bitirdiğim siyasal yaşamımda beni öfkelendiren şeylerden biri de bir eli yağda bir eli balda yaşamış, doğru dürüst bir gelecek kaygısı duymamış, günlerini tam bir rahatlıkla hiçbir şey üretmeden geçirmiş insanların kendilerini halka adamalarıydı. Birilerinin acılı kitlelere arka çıkar gibi yaparak kendilerine toplumda saygın bir yer açmaya çalışmaları, bir tür siyaset ağalığı yapmaları beni siyasetten buz gibi soğuttu. Acılı kitlelerin dünyasını minyatürlerdeki sevimli insancıkları gözler gibi gözleyenlerin yanında kalamazdım. Onlar da beni istemediler. Beni öfkelendiren bir şey de halk insanlarının bu adamlara inanmaları hatta onlara özenmeleri oldu. Bu görünüşte büyük özünde küçük insanlar kutsal insan görünümünde ufak hesap insanlarıydılar. Şu gerçeği o zaman öğrendim: denizde büyük balıklar küçük balıkları yerken toplumda küçük balıklar büyük balıkları yiyordu. Bu adamlar pabuç pahalı gelince halkseverlikten sessizce vazgeçiyorlardı, bugün söylediklerinin tersini yarın sıkılmadan söyleyebiliyorlardı, gözümüzün içine baka baka “Dün ne kadar yanlış düşünüyormuşum birader, ben de şaştım” deyip çıkabiliyorlardı. Ya da “Sen yanlış anlıyorsun dostum, dünkü düşünce ve davranışlarımla bugünküler arasında bir ayrım yok, ayrım gibi görünen şey zamanın getirdiği değişik yaşam koşullarıdır” diyebiliyorlardı.

Bir eli yağda bir eli balda olanlara özenenler bir eli yağda bir eli balda olanlardan daha tehlikeli oldular. Bir eli yağda bir eli balda olanlar yerlerini ya da durumlarını babadan kalma olanaklarla nasıl olsa korurlar. Öbürleri geldikleri yere dönme tehlikesiyle başbaşadırlar. Bu yüzden öbürlerinin oyunları çok daha büyük olur: yaşamlarının sıkı sıkıya kaymak tabakanın istemine bağlı olduğunu bildikleri için her an ödün vermeye, kullanılmaya ve kullanmaya hazırdırlar. Bu ülkede halka dönük siyasetlerin yıllardır olduğu yerde sayması bundandır. Bir yanda başkasının kayıp eşeğini türkü çağıra çağıra arayanlar, öte yanda bu eşek arayıcılara zaman zaman inanarak zaman zaman inanmayarak ve elden ne gelir ki deyip hizmet ederek eşek sahibi olmaya çalışanlar. İsterseniz kızın bana isterseniz gücenin, sözde halksever kesimlerin halka verdiği zararı gerçek halk düşmanları bile vermemiştir. Haçı koltuğunda halk dostları, bir tür gizli din taşıyan bu insanlar amaçları saptırma ve bilinçleri çarpıtma konusunda çok usta olduklarından oyunlarını her zaman çok kolay oynadılar.
Pekçok genç insan bunların peşine gittiği için acılar çekmiş hatta canından olmuştur. Bir eli yağda bir eli balda yaşayanlar her sarsıntıda dört ayaküstüne düştüler. Onları yöneten hırslarıdır ve toplum yaşamı onların hırslarını yaşama geçirebilmeleri yönünden olağanüstü elverişlidir. Her şey o kadar da kolay değildir, elbet başarı biraz çaba ister: toplumda pekçok yer erkenden ele geçirilmiştir, parsellenmiş ve paylaşılmıştır. Gene de orada burada bakir alanlar vardır, yok deyip çıkmak olmaz, ayrıca böyle bir alanı açmak da ayrı bir ustalıktır. Amaç yoksullukla ve yoksunlukla boğuşan halk kitlelerini güzelce tava getirmekse bunu belli koşullarda yapabilirsiniz. Örneğin siyasi partiler bu iş için pek elverişlidir. Önemli olan oralara girebilmektir. Bir eli yağda bir eli balda olanların işi her zaman tıkırındadır. Halkseverlik özellikle yararlıdır: onların siyasetle uğraşmayanları bile halksever görünmeye özen gösterirler, “Aslında ben de bir halk adamıyım” derken bıyık altından gülüverirler. Önemli olan zamanın koşullarına uyarak gerekeni yapmaktır.

Gençliğimde siyasette geçirdiğim birkaç yılıma acıyor muyum? Hayır, acımıyorum. Bunun bir yitirilmiş zaman olduğunu düşünmüyorum dersem yalan olur. Ancak, bu yitirilmiş zamanın bana kattığı görü’nün önemli olduğuna inanıyorum. Ben o koşullarda insanların girdisini çıktısını öğrendim. Usta işi romanlarda görüp tanıdığımız insanlar somut olarak vardılar, gözlerimin önündeydiler. Siyasette gördüklerimin benzerlerini meslek yaşamımda da gördüm. Siyasetten deneyimli olduğum için hiç şaşmadım. O insanlara alışabildim mi? Hayır. O insanlara alışmak da onları hoşgörmek de elbette insan olmak adına en büyük suçtur. Onlara alışmak onlar gibi olmaya yatkın olmaktır, onlar gibi küçülebilmeye, onlar gibi büyük adam oyunu oynamaya eğilimli olmaktır. Bizler halkın içinde büyümüş ve halka hainlik etmemiş insanlarız. Zeytinyağlı fasulyeyi çatal bıçakla yemeyi beceremeyen, uzun makarnaları kaşık yardımıyla çatala sardırmayı bilemeyen ve gerekirse onları çatalla eze eze yiyen, kuru fasulyeye ekmek batıran, buna karşılık karşımızdaki insanın gözünün içine baka baka konuşmak rahatlığında olan insanlarız. Ne oyun biliriz ne hokkabazlıktan anlarız. Biz bu yaşamın suçsuz suçlularıyız.

642820cookie-checkEl elin eşeğini

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.