“Ela gözlüm ben bu elden gidersem / Zülfü perişanım kal melul melul / Kerem et aklından çıkarma beni / Ağla gözyaşını sil melul melul…”
Emin Aldemir’in Hulusi Seven’den derlediği bir Erzurum türküsüdür “Ela gözlüm”. Ne dokunaklı bir türküdür… Güftenin son paragrafındaki “Karac’oğlan der ki…” sözünden kelimeleri oya gibi işleyen ustayı da öğreniyoruz. “Ela gözlüm” bir veda serzenişidir. Sol yanınızdaki cevahire dokunur. Ölümü bilerek yaşamanın sancısı, sevdiceğinizden ayrılma gerçeğinin efkarıdır. Bir yanıyla da göçmenlerin kaderi ve kederi olan gidip gelememe, gelip de görememe korkusudur…
***
“Elvan çiçekleri takma başına / Kudret kalemini çekme kaşına / Beni ağlatırsan doyma yaşına / Ağla göz yaşını / Sil melul melul…”
Geçen yıl Londra’daki emek mücadelesini anlattığım YouTube’dan yayınlanan “Emek Dünyası” programının jenerik müziğiydi “Ela gözlüm”… Londra’da yaşayan efsane müzisyen dostum Sedat Sarıcı’nın kusursuz ve muhteşem bir yorumuyla başlamıştı bizim programlar. Dilim döndüğünce göçmen işçilerin, “Bir yiğit gurbete gitse / Gör başına neler gelir / Garip sılayı andıkça, Yaş gözüne dolar gelir” türküsündeki serüvenlerini anlatmaya çalışmıştım. Bu güzel Kırıkkale türküsünü de Yücel Paşmakçı, Bahri İlhan’dan derlemiş.
***
“Yeter ey sevdiğim sen seni düzet / Karaları bağla, beyazı çöz at / O nazik ellerin bir daha uzat / Ayrılık şerbetin ver melul melul” diye sürer “Ela gözlüm…”
“Yaşlandıkça mı?” bilmiyorum ama çok arkadaşımı, dostumu yitirdim son günlerde. Ne zaman kara haber alsam, yüreğime ateş düşse, bir güvercin de kanat çarpar içimden türküdeki misal: “Güvercin uçuverdi / Kanadın açıverdi / Ben yandım aman…” Oysa bu türkü Muzaffer Sarısözen’in “Misket” adıyla Mehmet Hulusi Koçer’den derlediği Ankara’nın bir oyun havasıdır. Bana göre, türkünün başlangıcında güvercini uçurtan sözler tamamen farklı bir duygu yükündedir. Benim içimi dağlar…
***
Bizim toplumdan nam-ı diğer Temel, Zekâ Mustafa Golders Green Crematorium’daki West Chapel’da 13 Şubat günü düzenlenen törende sonsuzluğa uğurlandı. Kültürümüzde olmamasına karşın Londra’daki toplum üyesi bazı sosyalistler, Friedrich Engels’in “İçimizde en büyük Karl Marx. Sadece onun mezarı olmalı, bizimkiler ise yakılıp denize serpilmeli” sözü üzerine cenazelerinin yakılmasını vasiyet ediyor. Mustafa’nın geldiği gelenek olan İşçinin Sesi’nin lideri nam-ı diğer Yürükoğlu, Rıza Akseymen’in de vasiyetiydi bu…
Mustafa’nın son yolculuğuna katılanlardandım. Crematorium’da tabut fırındaki alevlere doğru yavaşca yol alırken, Salman Aybars sazıyla havalandırdı: “Ela gözlüm ben bu elden gidersem / Zülfü perişanım kal melul melul / Kerem et aklından çıkarma beni / Ağla gözyaşını sil melul melul.” Mustafa, gözü yaşlı sevdiklerine böyle veda etti.
***
Babam nam-ı diğer Kasap Ferruh, 3 Aralık 1985’te Hacettepe Hastanesi’nde açık kalp ameliyatına uğurlarken “Ela gözlüme iyi bak” demişti. Son sözü bu oldu ustamın. Karacaoğlan gibi seslenmişti sanki cancazım: “Karac’oğlan der ki ölüp ölünce / Ben de güzel sevdim kendi halimce / Varıp gurbet ele vasıl olunca / Dostlardan haberim al melul melul…”
Ben “Ela gözlüm” türküsünü hep sevdim. Hem de çok sevdim. “Söyler misin?” diye sorarsanız, söylerim. Hem de çok iyi söylerim ama söyleyemem çünkü boğazıma bir şeyler düğümlenir, ağlarım melul melul…