Ellerindeki servet mi, sermaye mi ve dünyayı nereye götürüyorlar

Nizam Sucu – O kadar çok para bastılar, o kadar çok borçlandılar ki sonunda dönülmez yolun ufkuna varıldı.

Devletlerden bahsediyorum, irili ufaklı. Evet, 24 saat para bastı darphaneleri son 10 yıl boyunca. Yetmedi, milyarlarca dolar borç aldılar finans şirketlerinden.

Bahaneleri hazır; merkez bankaları tam takır boş, memuruna, emeklisine, işçisine bile maaş ödemek için para yok. Önce iç içe girdikleri tekellere, silah sirketlerine, diger dev şirketlere dolar üzerinden garanti ettikleri ödemeleri yapacaklar, hissedarlara kar payı dağıtacaklar, sonra dış ticaret açığı ve vadesi gelmiş borçlar kapatılacak ki sıra sıradan işçiye memura gelsin, ama para yok. 

O zaman, bas gitsin karşılığı olmayan parayı, yetmedi mi çal kapısını dev finans şirketlerinin borç almak için, ki 5 tanesi dünyadaki tüm devletlerden daha varlıklı.

Ama neden “ulusal” devletler bu duruma geldi? Ne oldu da devletler maddi açıdan küçüldü, böylesine dev finans şirketleri oluştu ve devletlere bile borç para vermeye başladılar? Sonunda devletleri kendilerine göbekten bağladılar.

Hadi önce, bu bahsettiğimiz 5 devasa finans şirketinin ellerindeki parayı “nasıl nitelendirmeliyiz” diye soralım. Yani bu para “servet mi, yoksa sermaye mi”? Çünkü sermaye olsa bir şekilde yatırıma dönüşmesi gerekir; özellikle reel sektörde, yani tarımda ve sanayide yatırımda kullanılması lazım ki buna sermaye densin. Ama bu devasa şirketler uzun vadede gelir ve istihdam sağlayan reel sektöre yatırım yapmak istemiyorlar. Neden? Çünkü “özellikle gelişmekte olan ülkelerde” yatırım yaparlarsa “çok”(!) bekleyecekler ve risk de az değil. Grevi var, vergi çok olabilir, hükümet değişikliği ile yatırım siyaseti yerinden oynayabilir, “sermaye kontrolü” getirilebilir. Ve saire, ve saire. 

Öte yandan yatırımda fazla beklemeden, yüksek yüzdeli kâr elde edebilecekleri “risksiz”(!) yollar, “kumar, oyun, borsa spekülasyonları, yüksek teknoloji ürünlerinin reklamlarla satışları, vs” var. Ayrıca, yüksek faizli, sigortalı borç verebilecekleri devletler var ki, bu gibi devletler halkın yastık altındaki veya bankalardaki paralarını, altınlarını ortaya çıkartıp, el koyup, kontrolünü sağladıkları servetleri borç ödüyoruz diye, bir şekilde bu dev şirketlere aktarıyorlar. 

Böylelikle, dev finans şirketlerinin ellerinde biriken artık-değerin büyük bir kısmı sermayeye dönüşmeden servet olarak, yani pazara girmemiş, atıl kapasite olarak “bekliyor”.

İlkel sermaye birikimini hatırlayalım. 

İşçilerin yarattığı artık-değere el koyan, üretim araçlarına sahip olan burjuvazi, ortaya çıkan sermayeyi fazla zaman yitirmeden, bulduğu yeni fırsatları değerlendirerek yatırıma çevirip, yeni iş sahaları açıp daha fazla istihdam yaratıp, bunun (genişletilmiş yeniden-üretimin) sonucunda ortaya çıkan, daha büyük artı değere de el koyup (sömürerek) üretici güçler açısından olumsuz olsa da kapitalizmde gelişmeyi sağlıyordu. Bu gelişmeden vergi alabilen (artık-değerin bir bölümüne el koyan) devlet de güçleniyor, sermayeyi koruyan kanunlarla bu düzeni yönetebiliyordu. 

Görünen o ki, bu döngü devlet ve tekellerin iç içe girdiği, Neo liberalizmle nitelendirilen günümüz kapitalizmi safhasında işlemiyor. Devletler küçülürken hizmet veremiyor; zaten çok uluslu şirketler de ne hizmet ne de vergi vermek istemiyor. Sonuç: İşsizlik, yoksulluk, hastalıklar, kaoslar ve savaşlara, dünya pazarının yeniden paylaşılmasına yönlendirilen ulusal devletler. 

Amaç? İşsiz bırakılan yığınların gereksiz kabul edilip yok edildiği, kalanların da yeni teknolojilerden destek alan egemen sınıfların neoliberal seçkinlerince yönetilen bir dünya mı? Yoksa, nükleer savaşla yok olan bir dünya mı? İleri demokrasi ile yonetilen işçi-emekçi dünya da bir başka seçenek değil mi?

 

 

2643220cookie-checkEllerindeki servet mi, sermaye mi ve dünyayı nereye götürüyorlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.