Eymür’ün söyledikleri ve söylemedikleri…

FATİH POLAT / EVRENSEL – Meslektaşımız Gökçer Tahincioğlu’nun Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür ile gerçekleştirdiği ve T24’te 4-5 Kasım 2021 tarihlerinde yayımlanan söyleşisi bir dizi önemli konuyu yeniden gündemleştirdi.

Başlarken bir noktanın altını çizelim. Gökçer, daha önce kilit görevde bulunmuş olan istihbaratçılarla söyleşiler yapan, kitaplar yazan bazı gazetecilerin açık bir biçimde göze çarpan mesafe sorunu konusunda önemli bir yerde durdu. Söyleşi yaptığı kişi ile bir ‘hısımlık hali’ kurmadan, sanki bu söyleşiyi vererek kendisini de borçlandırmış gibi davranmadan açık ve muhatabını sıkıştıran sorular sordu. Bu yönleriyle de başarılı bir gazetecilik işine imza attı.Tam da bu nedenle Gökçer, bu söyleşinin yarattığı etki üzerinden, “Bu adam şimdi niye konuşturuluyor?” sorusunun muhatabı değildir. Ama şu soru önemli: Eymür neden şimdi bunları anlatmayı tercih etti?

Öncelikle karşımızda Türkiye tarihinin herhalde bugüne kadar basına en çok konuşan hatta bir dönem bunun için site de (atin.org) kurmuş bir isim var. Bazı dönemler daha az konuşan, bazı dönemlerde bir süre susan ama genel olarak anlatmayı seven bir isim.

Eymür’ün “Başka türlü konuşma imkanı yoksa işkence olabilir” sözleri ve kendisinin de yapmış olduğu itirafı, demokratik bir hukuk rejiminde kuşkusuz yargılanmayı gerektirir. Ancak Eymür, işkencenin günümüz Türkiye’sinde de hem gözaltında hem de sokakta süren bir devlet pratiği olduğunu gayet iyi bildiği için bu konuda rahat konuşuyor.

Eymür’ün son söyleşisinde söyledikleri ve söylemediklerine bakıldığında ise iki önemli nokta dikkati çekiyor. Aydınlık’ın ‘Çiller Özel Örgütü’ bağlamındaki iddialarından bağımsız da düşünülse, geçmişte Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve eşiyle yakın bir isim olan Eymür, bugün “Devlet görevlileri 18 kişiyi para için öldürdü; Çiller cinayetleri biliyordur” diyor. Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da AKP’nin kilit isimlerine dair olumsuz tek bir cümle söylemiyor. Burada bir parantez açarak tarihe bir not düşelim. Eğer Eymür, Erdoğan’ın ve partisinin iktidarı kaybettiği bir dönemin ardından yeni bir söyleşi verirse orada Erdoğan iktidarı bakımından da eleştirel konuşmaya başladığını görebiliriz.

İşkence ve infazlar bakımından Eymür’ün anlattığı yakın tarihe ek olarak, her iki yönteminde Osmanlı’dan bu yana kullanıldığı, İttihat ve Terakki’nin pratikleri arasında yer aldığını, TKP yöneticileri Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28 Ocak 1921’de Trabzon açıklarında katledilmesinin bu örneklerden biri olduğunu hatırlatalım.

Önce “komünizmle mücadele” yakın dönemde de Kürt sorunuyla bağlantılı süreç içinde kendisine işlev yüklenen kontrgerilla bakımından 1953’te Seferberlik Tetkik Kurulu, ardından da Genelkurmay Başkanlığına bağlı Özel Harp Dairesi var. Bu yapılar Türkiye’nin iş birlikçi iktidarları sayesinde dahil edildiği NATO konseptinin bir ürünü olarak devreye sokuldular. Faaliyetleri ve tarihlerine ilişkin olarak pek çok kitap ve sayısız makale yazıldı.

İstihbarat örgütlerinin faaliyetleri kuşkusuz klikler mücadelelerini de içeriyor. Zaman zaman sızdırılan MİT raporları bunun bir ifadesiydi.

Bazı istihbaratçılar konuşmadan ölürler, bazılarıysa konuşamadan duramaz. Bazıları da ölmemek, öldürülmemek için konuşur.

Ama hepsinin ortak özelliği, egemen sınıf politikasının, onun aygıtlarının parçaları olmalarıdır. Eymür tam da bu nedenle işkencenin devletin bekası onu gerektiriyorsa meşru olduğunu söylüyor. Peki devlet nedir?

Türkiye tarihinde bir işçi, emekçi devletine tanıklık ettik mi? Eymür, infazların para ve kişisel çıkar için yapılanlarını sorunlu gördüğünü belirtirken, devlet için yapılanlarını aklıyor.

Peki soralım: Artı değer sömürüsünden daha büyük hırsızlık ve çıkar var mı? Dünyada artı değer sömürüsünü sistematize etme ve ‘devletin ali menfaatleri’ düsturu içinde meşrulaştırma işlevi yüklenmemiş bir kapitalist devlet var mı?

Örneğin üçüncü çeyrek bilançolarını açıklayan büyük şirketlerin pandemi döneminde bile kârlarına kâr kattıklarını gördük. Ama bunun yanında bazılarının TİS görüşmeleri süren bu şirketlerin işçilerinin ücretleri, zam dalgasının altında eridikçe eridi. Bunu sağlayan kapitalist devlet garantisi olmasa bunlar nasıl mümkün olabilir? O işçiye bu gerçekliğin doğal bir ‘işçi-işveren’ ilişkisi olduğunu söyleyen bir devlet ve ona bağlı bir hukuk, emniyet, istihbarat düzeni var.

Eymür’ün anlattıkları bir sınıfın devletinin pratikleridir ve yapılanın resmi devlet işi olması onun suç olduğu gerçeğini değiştirmez.

2562810cookie-checkEymür’ün söyledikleri ve söylemedikleri…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.