Fazıl Say ve Nazım

Nasıl bir heyecanla izlemiştim ve alkışlamıştım. Dün gibi hatırlıyorum. Cumartesi akşamı Ankara’da, yeniden izledim. Bu sefer bir başkaydı. Heyecan da bir başka.

Ankara, Bilkent Odeon da hiç boş yer yok. Kıyılarda oturanlar bile var. Dört bin kişinin üzerinde bir dinleyici. Trafik tıkanmış. Ve konser yarım saat geç başlıyabildi. Nefesler adeta tutuldu. İlk kez sahnede yer alan ve ilk kez izleyip dinliyeceğimiz, Nazım Hikmet Korosu, pırıl pırıl giysileri, sahnede yer alırken bir esintiyi hissettirdiler hemen. Gençlerden oluşan ve yeni bir oluşum. Heyecanla, gülümseyen yüzler.

Müziğin başlayan hafif esintisine, yaz akşamları Ankara serinliğinin hafif esintisi de karıştı. Nazım Hikmet, sahnede yeniden sesleniyor.
Sanki bu kez daha gür.

Bilkent Senfoni Orkestrası’nı, Şef Naci ÖZGÜÇ yönetiyor. Nazım Hikmet Korosu gibi, bazı değişiklikler var. İlk seslendirmede Sertap ERENER vardı. Daha sonraki seslendirmeler de ise Zuhal OLCAY. Ancak bu kez başka. Adeta, Fazıl SAY besteleri ile özdeşleşen bir ses. Serenad BAĞCAN. Onu da, Nazım Oratoryosu’nda ilk kez dinliyeceğiz. “Memleketim”, bu kez nasıl bir ete kemiğe bürünecek bakalım. Ve cumartesi akşamı, Arda AKTAR’ı da ilk kez dinliyorum. Daha önce dinlediğim Güvenç DAĞÜSTÜN, pazar günkü ikinci seslendirmede yer alıyor.

Sahnede, 80’lerde gezinen bir genç delikanlı da var. Sahnede büyüyor. büyüyor ve devleşiyor. 40 yılı aşkın süredir, onun sesinden Nazım HİKMET’i dinlemek. O şiirleri yaşayarak, sanki vücudunun her milimetre karesinde duyumsayarak bizlere ileten bir ses, 40 yıl öncesinin heyecanını hala taşıyor. Bir genç, Genco ERKAL.

40 yıl önce, Şişli Ümit Tiyatrosu’nda, yine Nazım’ı sahneye taşıdığında, yanımda oturan BALABAN’ın yerinde fırlayıp, Genco ERKAL’ı alkışlarken Yaşşa Nazım, Yaşşa Koca Usta dediğini duyar gibi oluyorum.

Kırık kol, alçılı, sargılı, ağırlık ve acı. Ama yüzde mimiklerde bir acı yok. Hüzün var şiirleri okurken, ama acı yok. Sevinç çığlıkları, özlem çığlıkları var, duygu yüklü sesleniş var. Acı yok. O küçücük adam, Nazım’la sahenede adeta birlikte devleşiyorlar.

Nazım Hikmet Korosu. Bu koro farklı. Diğer korolar gibi, genellikle oturup kalkan, ciddi yüzlü bir koro değil. Yüzleri izlemeğe çalışıyorum. Sevgi ve heyecan. Adeta bir mutluluk aktarmağa çalışıyorlar. Dizelede ki yakarışlar bile sert değil. Dirençli, kararlı ama sarıyor insanı alıp götürüyor. Nazıım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala derken bile dirençle sesleniyorlar.

Koronun giysi tasarımları bir başka güzel. Bu güzelliği, sahneleme ile adeta, yeniden çoğaltıp seyirciye ulaştırıyorlar. Bir kareografi çalışması yapılmış. Bir düzen ve ritm esasına dayalı, sahnede bir devinim var. Oturmalarda ki, kalkmalarda ki değişiklik, yan duruşlar, arkaya dönüşler, omuz hareketeri, vücud dili kullanımı. Koro sadece seslendirmiyor, sahneliyor, bir oyun sahneleniyor gibi. Müzik ve sözlerle uyum ve hareket.

Bu Koroya dikkat. Üç ay gibi kısa bir zamanda hazırlanan, tümü eğitimli, genç bir koro. Ve bu Koro, ismini de Nazım Hikmet’ten alıyor. Devlet Çoksesli Korosu’na buradan açık teşekkür. Fazıl SAY’ın eserlerinin seslendirilmesini, sahnelenmesini, yönetimin engellemeye çalıştığı bir süreçde, buna karşı direnç göstermeleri gerekirken, Fazıl SAY’ı protestoya kadar uzanan, bir yaklaşım ve süreç.

Ve buna karşı, alın işte size Nazım Hikmet Korosu. Bu heyecanı, bu bütünleşimeyi, duyabiliyor ve görebiliyormusunuz. Umutlarım daha da artıyor. İbrahim YAZICI ve Orhan ÖNER ÖZCAN’a teşekkür. Bu kadar bir kısa bir sürede, seçmeler dahil, hazırlayarak sahneye taşımak. İnançla ve emekle oluyor. Düşünmeden kendimi alamıyorum. Devlet Senfoni orkestraları, yönetimin işaretine uyarak, Fazıl SAY’ın eserlerini, programlarından birer birer çıkartırken ve de bu kervana Borusan da katılırken, Fazıl SAY’a yasaklar ziciri oluşturuluyor.

Nazım Hikmet Korosu. Önemli bir başlangıç ve deneyim. Bunun arkası çoğalarak gelir mi. Yeni bir orkestra. Fazıl SAY’ın eserlerine ambargo uygulamıyacak yeni bir orkestra oluşumu da gelebilir mi. Neden olmasın.

Bilkent Senfoni Orkestrası’nın, yürekli demiyeceğim, sanata ve sanatçıya yaraşan bir şekilde, yasak koymayan, ambargo uygulamayan tutumunu alkışlayanlar o kadar çok ki. Dört bini aşkın seyircinin neredeyse yarısı, 75 dakika süren dinleti bittiğinde, sürekli alkışlarla, eser kadar bu davranış biçimini de alkışlıyorlardı.

Gelelim Fazıl SAY’a. Elleri tuşlarda gezerken ve eser devam ederken, sürekli gözlerimi ondan ayırmamağa çalıştım. Heyecan var. Ama hüzünde vardı. Bu hüzün karamsarlıktan kaynaklanan bir hüzün değil, karamsarlığı aşan bir hüzün. Biz ne yapıyoruz ey yöneticiler, siyasiler, siz ne yapıyorsunuz der gibiydi.

Ne yaparsanız yapın, biz şarkılarımızı söylemeyi sürdürüyoruz. Sürdürmeğe de devam edeceğiz. Şarkılarımız susmayacak der gibi dirençli bir tutumu vardı. Zaman zaman arkaya dönerek koroyu izlemesi, gözleriyle belki yönetiyordu da. Sonra seyircilere ve piyanonun tuşlarına döndüğünde ise, gözlerinin dolu dolu olduğunu, görmemek, hissetmemek adeta imkansız gibiydi.

Bir zor daha aşılmıştı. Nazım Hikmet Oratoryosu, Nazım’ın ülkesinde yeniden ses veriyordu. Ve belki dünyanın değişik ülke ve kentlerinde ses vermeğe de devam edecekti.

Önce CD’den dinledim, sonra üç dört konserde de, değişik kent ve sahnelerde izledim Serenad BAĞCAN’ı. Yine “Memleketim” i söyluyordu. Bu kez sadece piyano eşliğinde değil, orkestra ve koronun da katılımı ile. Sesi bir başka duygusallık içindeydi. Farklıydı.

Hemen aklıma, konser çıkışı gelen bir düşünce, Nazım Oratoryosu, Nazım Hikmet Korosu ve Serenad BAĞCAN katılımı ile yeniden CD ve DVD olmalı. Neden olmasın.

Sahnede yer alan üç genç çocuk. Sesler, enstrümanları ve duruşları. Onları izlemek bile bir başka heyecan. Nasıl da dikkatli ve duyarlılar.
İdil BURSA, Gökçe ÇATAKOĞLU ve Çetin ÖZEN.

Nasıl geçti zaman, 70 dakika ve sona doğru, yinelenen dizeler. “Yaşadım diyebilmek için.” Orkestra, koro ve solistler. Nazım’ı yeniden yeniden yaşatırken.

Ve bir burukluk içimde. Bu eserin yurt dışında seslendirilmesini önleyen, engelleyen Kültür Bakanı. Acaba, yaşadım diyebilecek mi. Yeni Kültür Bakanı, bunu yaşayabilecek mi.

Onlar bir dönem sonra unutulup gidecekler ve Nazım Hikmet, onu yeniden notalarla sahneye taşıyan Fazıl SAY, yaşamayı hep sürdürecek. Sahneye taşıyan orkestralar ve şefleri, korolar, sanatçılar. O soruyu yıllar yıllar, hep sorup durabilecekler.

“Yaşadım diyebilmek için.”

_________________________

(Geçen hafta, Pazartesi Yazıları’nda, Fazıl SAY’ın Turgutreis’de Festival’de ki konserinin izlenimlerini paylaşmıştık. Festival etkinliklerini paylaşmayı sürdüreceğimizi de belirtmiştik. Haftaya devam edeceğiz.)

İstanbul. 31 Ağustos 2015. Pazartesi. [email protected]

1575440cookie-checkFazıl Say ve Nazım

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.