‘Figuran değil müdahil olmalı’

Ufuk Hürşat Hüşan, İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesini bitirdikten sonra, 1985- 2003 yılları arasında Çanakkale’de serbest diş hekimi olarak çalışan biridir.  Hayatı herhangi bir diş hekimden farklı değildir. Onun hayatı 17 Ağustos 1999 yılındaki Marmara depremiyle değişir. Depremde gönüllü arama kurtarma elemanı olarak çalışır. Orda gördükleri ve yaşadıkları hayatını değiştirecek kadar etkiler onu. Süpermen olup herkesi kurtarmak ister ama, hiç kimseyi kurtaramaz. Depremin yarattığı etkinin karşısında çaresiz; bina kalıntıları ve molozların karşısında ise çok güçsüzdür. O gün kendi kendine bundan sonraki hayatını bir daha bu şekilde bir yıkımın olmaması için çalışarak geçireceğine söz verir.


Önce Çanakkale Arama Kurtarma ve Acil Yardım Derneğinin (ÇAKAY) kuruluşunda yer alır. Ocak 2000’den beri bu derneğin başkanlığını yürütüyor Ufuk Hüşan. Daha sonra İstanbul Sivil Savunma Birliği, İsviçre Ordusu arama- kurtarma birimi, Kocaeli Büyükşehir İtfaiye Daire Başkanlığı, Hava Radar  Mevzi Komutanlığı (NBC ve TAKAVEL NATO Tatbikatı ), İTÜ ve Osnabrück İtfaiyesinden ileri arama- kurtarma, ilkyardım, acil yardım, afet yönetimi, itfaiyecilik ve yangın kurtarma eğitimleri alır. Bu eğitimler sonucu oluşturduğu ekiple 30 gönüllü mahalle arama kurtarma ekibi eğitimleri verir ve 20.000 evi kapsayan acil müdahale veri tabanı oluşturma çalışmalarını yönetir. Bu eğitimler sonucunda Düzce ve Afyon depremlerinde Sivil Savunma arama –kurtarma ekibine başkanlık yapar.


Ocak 2004 yılında Sağlık Yüksek Okuluna bağlı Acil Yardım ve Afet Yönetimi Bölümünün kurulması çalışmalarına katkıda bulunmak maksadıyla Sağlık Yüksek Okulu kadrosuna  öğretim görevlisi olarak katılır ve 2005- 2006 döneminde ilk öğrencilerini alarak hayata geçen AYAY’da Bölüm Başkanı olarak görev  alır. Ufuk Hürşat Hüşan halen bu bölümün başkanlığını yapıyor ve acil durum ve afet yönetimi konusunda profesyonel elemanların yetişmesini sağlıyor.


Yazı İşleri Müdürümüz Birsen Altıner sordu, Hüşan yanıtladı…


– Siz 2005 yılında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Yüksek Okulu bünyesinde kurulan “Acil Yardım ve Afet Yönetimi” bölümünün kurucusu ve başkanısınız. Dünyanın ve Türkiye’nin ilk ve tek okulunu kurma fikri nasıl gelişti?
–  1999 da ki büyük Körfez depreminde  gönüllü olarak çalıştım. Çanakkale’ye dönünce kendi şehrimizin de aynı tehlikelerle dolu olduğunu öğrendim ve bir savunma ekibi kurarak insanları uyarmaya ve eğitmeyi amaçladım.Aynı görüşteki bir avuç insanla bir ekip kurduk, ciddi ve disiplinli bir çalışma yaparak önce manuel bir veri tabanı oluşturduk. Yaklaşık 20.000 evi ziyaret ettik binaları ve güvenlik önlemlerini kaydettik. Bu binalardaki hanelerde yaşayanların tümünün yaşları, hastalıkları, sakatlıkları sürekli kullandıkları ilaçlarını kaydettik,küçük bir anket yaparak bu çalışmalarda yer almak isteyenleri tespit ettik.Yaş,tahsil, evlilik ,ev sahibi olmak,çocuk sahibi olmak gibi kriterlere sahip insanlardan oluşan yirmişer kişilik otuz ekip kurduk ve onları eğittik. Bir yandan da deli gibi  her bulduğumuz  yetkin kişi ve kuruluştan eğitimler aldık. 2002 yılında kendi koşullarımızdaki en iyi ekip olduk ve bunu tescillettik. Daha sonra yerel yöneticilerin gazabına uğradık ve yerel ekiplerin bağlı olduğu merkeze gerekli desteği alamadık. Amatörlüğün ve gönüllülüğün bu ülke için hala çok erken bir sosyal olgu olduğu düşüncesiyle 10. Köy üniversite deyip Onsekiz Mart Üniversitesinde; afetlerdeki tüm olumsuzlukları bilip önlemlerini  önceden alabilecek ve aynı jargonu kullanacak, profesyonel kişileri yetiştirmeye karar verdik. Çeşitli ülkelerde kullanılan yöntemleri ve eğitim kurumlarını inceleyerek  ulusal yapımıza ve koşullarımıza uygun bir eğitim modeli oluşturduk. Gerekli  inceleme, izin,onay ve altyapı aşamalarını tamamlayıp bölümün açılmasını sağladık.


– Afet yönetimi konusunda oldukça donanımsız durumdayız. Afet durumlarında bu sistem kendiliğinden gönüllülük esasına göre çalışır genellikle. Fakat acil yardım konusunda da ülkemizin durumu Avrupa standartlarında değil. Acil yardıma ihtiyaç duyan kimseler genellikle nereye başvuracaklarını bilmezler. Çünkü farklı acil durumlarda farklı merkezleri aramak gerekir. Oysa Avrupa ülkelerinde acil durumlarda bir merkez aranır. Bu merkez ihtiyaca göre ilgili birimi yönlendirir. Bildiğim kadarıyla bizde de bu sisteme geçildi. Fakat ne yazık ki, acil ya da olağanüstü durumlarda halkın yardımına koşacak teşkilatlar ve ekipler yeterli değil. Sizin okulunuzdan mezun olanlar bu ihtiyaçları karşılayacak değil mi?
– Öğrencilerimiz insan ve çevre sağlığını tehdit eden tüm unsurlarla savaşmak üzere yetiştiriliyorlar.Tek numarayla ulaşılacak acil yardım sisteminde aktif olarak görev yapacaklar, afet öncesi alınacak tedbir ve düzenleme faaliyetlerine katılacaklar, kamu ve sivil toplumda bu konuyla ilgili birimlerin eğitimlerinden ve koordinasyonlarından sorumlu olacaklardır. Afet sonrası rehabilitasyon çalışmalarında bulunan kurum ve kuruluşların işlerinin kolaylaştırılmasını da sağlayacaklardır. 


– Bildiğim kadarıyla sağlık meslek liselerinin “Acil Tıp Teknisyenliği” bölümünden mezun olanlar, yüksekokulların Acil Bakım Teknikerliği, Ambulans ve Acil Bakım Teknikerliği, Ameliyathane Teknikerliği, İşçi Sağlığı ve İş güvenliği, İtfaiyecilik ve Yangın Güvenliği, Sağlık Kurumları İşletmeciliği, Tıbbi Mümessillik ve Pazarlama bölümlerine sınavsız girebiliyor. Bu öğrenciler sizin bölümünüze giremiyor. Çünkü siz dört yıllık lisans eğitimi veriyorsunuz. Diğerleri iki yıllık ön lisans eğitimi veriyor. Acil Tıp Teknisyenleri kaza, yangın, afet gibi felaketler sonucunda yaralananlarla ilk müdahaleyi yapan kişiler olarak yetiştiriliyor. Ayrıca kalp krizi, felç, solunum yetersizliği gibi nedenlerle birdenbire hastalanan insanlara da ilk müdahaleyi yapıyorlar. Bunu şunun için söylüyorum; Avrupa Birliği standartlarına göre acil durumlarda hizmet verecek kişilerin donanımlı ve eğitimli kişiler olması gerekiyor. Sizin mezun edeceğiniz öğrenciler bu kriterlere uygun eğitim alıyor. Sizin mezunlarınız diğer bölümlerden mezun olanların yöneticileri konumunda mı olacak
– ATT ler bizim bölümümüzü tercih ettiklerinde ek puan alıyorlar şu an öğrencilerimizin üçte biri onlardan oluşuyor. İçinde insan hayatına direkt müdahale edecek herhangi bir programı olan tüm bölümlere de kapımız açık ve ulaşabildiğimiz ve bu işe gönül veren tüm gençleri büyük bir keyifle  kabul ediyoruz. Mezunlarımız acil durumlarda ve afetlerle ilgili görev yapan tüm kurum ve kuruluşlarda, bu konularda eğitim görmüş teknisyen ve teknikerlerin çeşitli kademelerdeki yöneticileri olarak çalışacaklardır.


– Siz dünyada ve Türkiye’de bu alanda lisans eğitimi veren tek bölümsünüz. Ülkemizde benzer alanlarda ön lisans eğitimi veren kaç bölüm var?
– Ambulans ve Acil Bakım Teknikerliği,Yangın Güvenliği ve İtfaiyecilik bölümleri bizimle aynı doğrultuda eğitim veren bölümler. Zaten bu bölümlerden mezun olanların lisans eğitimlerini tamamlamalarına yönelik düzenlemelerimiz de var.


– Sizin bölümünüzde kaç öğrenci var ve bu öğrenciler nasıl seçiliyor? Öğrencilerde aranılan kriterler nelerdir?
– Üniversite giriş sınavıyla ve bedensel seçme kriterlerini sağlayan kişilerden öğrenci alıyoruz. Öğrencilerin 164 cm den uzun, boy kilo arasında 15 fark olması herhangi sağlık sorunu olmaması gerekiyor. Bu şekilde seçilmiş 70 öğrencimiz halen eğitimlerine devam ediyorlar…


– Eğitim felsefeniz nedir? Müfredatınızda neler var?
– Yasalardan aldıkları gücü insan yaşamını uzun ve kaliteli kılmak üzere kullanacak yetkin kişiler yetiştirmek felsefemiz. Bu konu da sıkça söylediğim ve  sloganları olmasını istediğim şeyde “önce adam olun” şiarıdır. Öğrencilerimiz her yıl yeni bir meslek grubunun derslerini alarak bu konuda söz söyleyebilme ve emir verebilme yetkinliğini kazanıyorlar. İlk yıl Tim liderliği ve ekip oluşturma, ikinci yıl ambulans ve acil bakım, üçüncü yıl itfaiyecilik ve yangın güvenliği, dördüncü yıl acil durum planlaması ve afet yönetimi konularında birbiriyle bağlantılı dersler alarak eğitimlerini tamamlıyorlar


– Derslerinizi teori ve pratik üzerine yapılıyor olmalısınız? Uygulamalı dersleri nerelerde ve nasıl yapıyorsunuz? Örneğin hiç son depremlerde, örneğin Ankara’da pratik yapma şansınız oldu mu?
– Derslerimizi mümkün olduğunca gerçeğe uygun yapmaya çalışıyoruz gerçek mekanlar ve canlı modellerle çalışıyoruz. Yüksek binalar, dağlar dereler, madenler, deniz bizim doğal eğitim alanlarımız. Ayrıca itfaiyeler ve sivil savunma birliklerinde bulunan tüm araç ve gereçlerin kullanılmasında bu kurumların makine parklarını ve eğitim alanlarını da kullanabiliyoruz. Öğrencilerin stajlarını hastane acillerinde, itfaiyede ve su üstü kurtarma çalışmalarını da plajlarda yapmalarını sağlıyoruz. Ayrıca öğrencilerimiz Çanakkale’nin resmi sivil savunma arama kurtarma ekinin de doğal üyeleridir. Bunu da sosyal sorumluluk ilkeleri doğrultusunda, bölümle aynı adı taşıyan AYAY- D (Acil Yardım ve Afet Yönetimi Eğitim ve Destek Derneği) aracılığıyla yapıyorlar. Görev alanları 22 İl ile sınırlı olduğu için diğer şehirlerden talep gelmeden gitmememiz gerekiyor. Ankara’da yeterince güçlü ekip olduğu için gitmedik ama yaygın bir hasar olsaydı tüm gücümüzle en kısa zamanda orda olurduk. Öğrencilerimiz 7x24x365 formülüne uygun olarak okulda geçirdikleri ilk aydan itibaren tamamen kendi özgür iradeleriyle ve gönüllü olarak göreve ve tatbikatlara hazır olarak eğitim alırlar ve emir aldıkları anda da en geç yarım saat içerisinde ilk ekip yola çıkar.


– Öğrencilerinizin mezuniyet sonrası iş olanakları hazır mı? Ülkemizde bu alanda olması gereken yapılanma mevcut mu?
– İlk 81 mezunumuzu İtfaiye teşkilatlarına vermeyi planlıyoruz. Onlar için hizmet içi bazı düzenlemeler yeterli olacak. Ancak tam ve etkili bir sistem oluşturabilmek için yaklaşık 7 bin mezuna ihtiyaç var bu da uzun bir zaman alacak. Ancak yeniden yapılanması gündemde olan afet yönetimiyle ilgili başbakanlığa bağlı genel müdürlük hayata geçerse mezunlarımız için çok büyük olanaklar doğacaktır. Zaten diğer kurumlar, özel sektör ve Kızılay da da iş olanakları mevcut. Ülkemizde bu alanda çalışan pek çok kurum ve kuruluş var ancak bunların tek çatı altında toplanıp çalışması gerekir. Bu yöndeki çalışmalar biraz eksikte olsa tamamlanmak üzere süreç işliyor. Çıkan sonuca göre bizde gerekli düzenlemelerimizi yaparak sistemin eğitimle ilgili konularında söz sahibi olmak istiyoruz.


– Siz diş hekimiydiniz, sonra ne oldu da böyle bir alana yöneldiniz? Bu ilginin 1999’daki Marmara depremiyle ilgisi var mı?
– Tamamen depremden sonraki travmamın ürünüdür.


– Marmara depreminde neler yaşadınız, ne tür aksaklıklar ve eksiklikler gördünüz?
– O gece Bodrum’daydım ve hayatımın en güzel gecelerinden birini geçirmiştim.
Sabah jeneratör sesleriyle uyandık ve depremi öğrendik. Önce hafif bir hasardan bahsedildi sonra yola koyulduk yolda İstanbul ve tüm Güney Marmara’nın yıkıldığı yorumları yapılmaya başladı. Eşim ve çocuğum Çanakkale’deydi, tüm ailemde İstanbul’da. Telefonlar çalışmıyordu herkesi kaybettiğim korkusuyla üç saat ağlayarak araba sürdüm. İzmir’de gerçek haberler ve bilançoyla karşılaştık. Evle de bağlantı kurdum kimseye bir şey olmamıştı ama, kayıp o kadar çoktu ki onların yaşadığına bile sevinemedim. Eve vardıktan sonra televizyonda  gördüğüm yıkım görüntüleri üzerine hazırlandım ve Gölcük’e gittim. Askeri hastaneye arabamı bırakmak üzere gittiğimde bine yakın ölünün hastane bahçesinde yüzleri açık kalacak şekilde ceset torbalarına konmuş halini görünce şoka girdim ve bilinçsizce her yardım isteyene yetişmeye çalıştım. Aynı duyguları paylaşan kişilerle ekip oluşturduk ama kimseyi kurtaramadık. Çünkü çok güçsüzdük Süpermen olmak istedim ama bina kalıntıları çok ağırdı. Çocuk ölülerini ana veya babalarına verdiğimizde onlarında ruhlarının öldüğünü gördüm ve sonuçta sanki benim oğlumun yaşamasını bu verilen kurbanlara borçluyum gibi gelmeye başladı. Kendi kendime bundan sonra ki hayatımı bir daha bu şekilde bir yıkımın olmaması için çalışarak geçirmeye karar verdim. İşte  bu karardan sonra hayatım değişti o da ayrı bir hikaye konusu olur diye kısa kesiyorum. Aksaklıklar ve eksiklikler nelerdi  diye sorduğunuz kısmın cevabını ise çok kısa  verebilirim kurtarma adına hiçbir şey yoktu.


– Peki afetlere karşı toplum olarak hazırlıklı olmak için neler yapılmalı?
– Afet bir toplum sorunudur. Herkesin yapabileceği ve yapması gereken şeyler vardır. Bunlardan kaçıp sorumluluğu başkalarına bıraktığınızda onların da önce kendi çıkarlarını düşünmeleri kaçınılmaz olur. Kanunlarımız vatandaşlara çevrelerindeki her konuda bilgi alma ve hesap sorma hakkını tanıyor sadece bunu nasıl kullanacağını soruşturarak öğrenmeyi kendisine bırakıyor. Bu konuda söyleyecek çok şey var ama basit bir örnekle işe nasıl başlanacağını söyleyebilirim. İmara açılacak bölgeler için çeşitli başlangıç haritaları hazırlanır, belediyelerde askıya asılarak ilan edilir ve her safhasında bunlara itiraz edebilmek mümkündür. En son hali verilmiş imar planına da yerin en az 30 metre altını gösteren  çok detaylı olarak hazırlanmış jeolojik haritaların da eklenmesi gerekir. Buralarda yapılacak inşaat cinsine göre de daha detaylı (mikrozon) jeolojik zemin etüdü yapılması ve güçsüz bölgelerin takviye edilip düzeltildikten sonra inşaatın başlamasına izin verilmesi gerekir. Hiç kimse ev alırken bu raporlara bakmaz hele yanındaki inşaatın raporlarıyla hiç ilgilenmez. Halbuki bu safhaların hepsini kolaylıkla soruşturma ve kanuna aykırılık olduğu düşünülüyorsa şikayet etme hakkımız vardır. İşte sarı ineği verdiğimiz yer burasıdır. Bundan sonrası aslanların insafına kalmıştır.


–  Son olarak Türkiye’de “siyasi afet” tehlikesi görüyor musunuz diye sormak istiyorum.
– Bu coğrafyada bu tehlike her zaman var olacaktır. Dünya paylaşımı için oynanan büyük oyunda rol alan devletlerden biri olmadığımız için bize kendi çıkarlarına uygun senaryolarda sadece figüran olarak rol veriliyor ve ben figüran olmaktan nefret ediyorum. Öğrencilerime de her konuda bilgi sahibi olmaya gayret etmelerini, figüran değil de hayata müdahil olan özgür bireyler olmalarını tavsiye ediyorum, bunun yollarını öğretmeye çalışıyorum…


FOTOĞRAF: Ufuk Hürşat Hüşan


DİĞER AYAKÜSTÜ SOHBETLER
– İranlı yazar Erad: Aşk, Türk’ü, Kürt’ü sevmektir
– AKP’nin Alevi sınavı…
– Çerkes Adil Paşa’nın tahsildarlık günleri
– Sıra şeytanda…
– Selek: Feminist kitabevi Amargi bir okul…
– İstanbul’un turizmi bu atölyede şekilleniyor
– Neden Patara ve neden şimdi?
– ‘Terörün panzehiri ekonomik gelişmedir’
– ‘Türkmenlerin hakları, bizim Kürtlere de tanınmalı’
– ‘Mahalle baskısı değil, ideolojik baskı’
– ‘Meclis’teki partilerin kadın politikası yok’
– Ersümer: Merkezde bir yeniden yapılanma olmalı…
– Fotoğrafın büyücüsü: Aykan Özener
– Savaş karşıtı eylemlerin fotoğrafçısı: Hüsnü Atasoy
– Ufuk Uras: Desteği için Baykal’a teşekkür ediyorum!
– ‘AKP’yi sola karşı yaratanlar yok edecek’
– ‘Muhabirlerin telifle çalıştırılması yasalara aykırı’
– Yeşiller bağımsızları destekleyecek
– Türkiye sağlık turizminde atakta
– ‘Hayallere tanık olmak istedik’
– ‘İngiltere’de işkence yaptılar…’
– ‘Kürtler, Türkler’i ikna etmeli…’
– ‘Düşünceye militarizm de engel…’
– Boyalı bank nöbetini terkeden ‘sosyalist’ asker
– ‘Kategorizesiz bir dünya hayalim’
– ‘Toplumsal varlıklar elimizden kayıp gidiyor’
– Ermeni tarihçi: Asıl sorumlu emperyalizm
– Hrant Dink: Ruh halimin güvercin tedirginliği
– ‘Vicdansızlığın İslamcısı, solcusu olmuyor…’
– ‘İsrail bir devlet değil, bir projedir’
– Orhan Suda: Yaşasın edebiyat
– Türkiye’nin Papa’ya sormayı unuttukları!
– Sol Kendini Arıyor VII: Ömer Laçiner
– Sol Kendini Arıyor VI: Hayri Kozanoğlu
– Sol Kendini Arıyor V: Aydemir Güler
– Sol Kendini Arıyor IV: Oğuzhan Müftüoğlu
Sol Kendini Arıyor III: Aydın Çubukçu
– Sol Kendini Arıyor II: Çiğdem Çidamlı
– Sol Kendini Arıyor I: Mihri Belli:
– Hayalet yazar Hüdai Nabit
– Çitlembik ağacıyla söyleşi
– ‘Çocuğa şiddet, çok yaygın’
– İran PKK’yi neden bombalıyor?
– Serdar Denktaş: Mal mülk davaları en zor sorun
– ‘Kıbrıs’ta kısa dönemde çözüm olmaz’
– Tayvanlı yazardan ‘Sıcak bir öpücük’
– Kavakçı: Başörtü, dini bir mesele
– Perinçek: MHP tabanını dışlayarak solculuk yapılmaz!
– ‘Tek dileğim iki dengeli bir dünya…’
– ‘Beni en çok korkutan: Google’
– ‘Sorunumuz Yahudiler’le değil, siyonizmle’
– O bir ‘peynir avcısı’
– ‘Çernobil’den ders çıkarmadık’
– Bir kültür taşıyıcısı: Aydın Çukurova…
– Afşar Timuçin ile insana dair ne varsa…
– 12 Eylül iddianamesine ne oldu?
– Akın Birdal: Evren yargılanmalı!
– Hitler ile söyleşi…
– ‘Baş örtüsünü ilk kez Sumerliler taktı’
– ‘Türk solu titreyip kendine gelmeli’ 
– ‘Hepten pusulasız olmadığımız kanaatindeyim…’
– ‘Siyasi güç, her zaman kendi hukukunu yaratır’
– ABD işdünyasında çöküş
– ‘ABD Anayasası Patara’dan’
– Çocuklar öldürülmesin!
‘- ‘Bir Gün Mutlaka’
– ‘Derin devlet sorunları çözmek istemiyor’
– Kaş’taki gözyaşı
– ‘Son 15 yılda bilinçte sıçradık’
– Piref. H. Ökkeş ile ‘dörtköşe’ sohbet…
– Sorgun Ormanı’nı kurtaralım
– Devrim Bize Yakışırdı!
– G-8 protestosundan gözlemler…
– Başkaların hayalleri…
– Hurafeler gölgesinde Gelibolu…
Çokuluslu tekellere karşı ‘Adil Ticaret’
– Kuzey çikolata, Güney ekmek derdinde
– Fokları, katliamdan kurtaralım!
– Nükleer denemelerin faturası: Doğal felaketler
-Türkiye’de de nükleer silah istemiyoruz!
– İsrail dünyanın 6’ncı büyük nükleer silahına sahip!
– Faşizm neden Almanya’da kök saldı?
– Demirel davasında tekelci medya da suçludur



 

734640cookie-check‘Figuran değil müdahil olmalı’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.