FRANSA’DAN… Dünyanın küreselleştirilmesi

Dünya kapitalist sistemin yeni tarihsel sürecini ifade eden küreselleşme sanıldığı gibi tek boyutlu bir olgu değildir. Ekonomik küreselleşme boyutu ön plana çıkmakla birlikte, kapitalist sitemin bir bütününü kapsayan, 4 alanda birbirini tamamlayarak gelişmektedir. Ekonomik, Askeri, İdeolojik-politik ve Kültürel küreselleşme. Bütün bunlar birbirine bağlı tarzda gelişen olgulardır. Çünkü kapitalist sistemin bütünlük işleyebilmesi için bu 4 ana unsura zorunlu olarak ihtiyaç duyar. Sermayenin uluslararüstü bir boyut almasıyla, öncelikli olarak dünya çapında ‘özgürce’ dolaşımı yada ‘serbestce’ dolaşımı için yapılan çok kapsamlı anlaşmalar ve buna uygun yaratılan kurumlar, doğal olarak globalleşen sermayenin dünya çapındaki etkinliğini ortaya koymaktadır. Dünya genelinde hangi jeopolitik alanın ön plana çıktığı ve askeri işgal hedefleri arasına girmesi gerektiğini belirleyen öncelikli ölçü, stratejik kaynaklar olarak bilinen petrol, doğal gaz, elmas, altın, uranyum gibi yeraltı madenlerin bulunmasıdır. Bu bölgeler doğal olarak uluslararası sermayenin egemenlik alanını oluşturmaktadır.

 Sermayenin dünya hakimiyetinin sürekliliğini sağlamak ve söz konusu olan bölgelerin denetimi güvenceye almak için askerileştirilmiş siyasal düzenlerin varlığına zorunlu olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Ekonomik küreselleşmeyi besleyen askeri küreselleşme politikası Bosna-Hersek, Sırbistan-Kosova, Somali, Afganistan, Irak ve en son olarak Lübnan’da pratik olarak uygulanmaya başlandı. Bu nedenle küresel kapitalist düzenin varlığı için üst düzeyde askerileşmiş bir emperyalizm var olmaksızın mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle dünya üzerindeki gücünü pekiştirmek isteyen global küresel güçler, silahlanmaya özel bir önem vermektedirler. Sermayenin bölgesel yayılmacılığını korumak için bu bir zorunluluktur.

Ayrıca sermayenin dünyadaki yayılmacılığını tamamlayan diğer iki unsur ideolojik-politik ve kültürel hegomanya’ya dayanan küreselleşme süreçinin de bir biçimiyle tamamlanması gerekir. Dünyanın neresinde olursa olsunlar bu tarihsel süreçler birbirine bağlı olarak gelişirler.
Bu tarihsel sürecin daha etkin bir şekilde işleyebilmesi için, teknolojik olgunun çok kapsamlı kullanılması yanında, özellikle jeoekonomi-jeopolitik alanların önemine göre de 21.yy savaş stratejiisi olarak benimsenen  asimetrik çatışma  biçimleride fiilen uygulanmaktadır.

Teknolojinin en üst boyutta kullanılması ekonominin küreselleşmesinde ciddi bir rol oynadığı gibi siyasette ve özellikle savaşta yarattığı sarsıcı etkiler küreselleşmenin arka yüzünü yani şiddetin küreselleşmesini açığa çıkartır. Bu nedenle bilgi-teknoloji-üretim  ilişkisi doğal olarak ekonomi-siyaset-şiddet ilişkisinin ana temasını oluşturur.  Bütün bu olgular küresel kapitalist sistemin ana noktalarını temsil etmektedirler.  
 
Burjuvazinin ideolojik aygıtları tarafından, insan akları, demokrasi, özgürlükler gibi toplumsal değerleri savundukları yalanını sürekli tekrarlamakla birlikte, askerileştirilmiş küresel emperyalist düzende bunların hiç birinin söz konusu olmayacağı pratik olarak doğrulanmaktadır.

Küresel kapitalist düzen, sermaye için sınırların ortadan kaldırıldığı ve bu nedenle egemen burjuva sınıfı için demokrasi ve özgürlüğü oluştururken, yine dünyanın bütün ezilenleri için egemenlik ve baskı unsurunu oluşturur. Bu nedenle mevcut kurulu düzenlerin yeniden biçimlendirilmesi ya da reorganize edilmesi, özgürlükler için değil, küreselleşen sermayenin ihtiyaçlarına yanıt veren sistemlerin tamamlanmasıdır.

Sermayenin dünya çapındaki egemenliğinin garanti altına alınması ve akışkanlığının süreklileştirilmesi için DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü),  IMF(Uluslararası Para Fonu), DB(Dünya Bankası), BM(Birleşmiş Milletler), OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı), UTO(Uluslararası Ticaret Odası), DEF(Dünya Ekonomik Forumu), NATO  (Kuzey Atlantik)  gibi uluslararası sistem kurumlarının oluşturulması doğal bir zorunluluktur. Bunlar olmaksızın, dünya kapitalist sistemin varlığını devam ettirmesi zaten mümkün değildir.
Sermayenin küresel bir düzeyde bütün dünyayı saracak tarzda gelişmesinin yarattığı sonuçlar dikkate alındığında bize bir kısım temel fikirler verebilir. Küreselleşmede etkin bir güç olan DTÖ’nün 2005 yılında, Hong-Kong’da yapmış olduğu toplantıda, sermayenin tek tek ülkelerdeki etki gücünü bir bakıma sınırsızlaştırdığı gibi dünyanın ‘yoksullaştırılması’ için   alınan kararlar fiilen uygulanmaya konuldu.Örneğin Birleşmiş Milletlerin verilerine göre dünya nüfusunun en yoksul kesimlerini oluşturan % 20’si bütün ürünlerin ve hizmetlerin % 1,3’ü tüketirken, zenginleri oluşturan % 20’si ise ürünlerin ve hizmetlerin % 86’sını tüketiyor. Ayrıca,  dünyanın en zengini 255 kişinin kişisel serveti 1 trilyon doların üzerindeyken, bunların serveti, en yoksul dünya nüfusunun %47’sine gelirine eşittir. Örneğin, Ortaoğu ve Avrasyanın çok acilen küreselleştirilmesi için benimsenen strateji fiilen uyguyanmaya konuldu. Afrika’nın Sahara-Altı bölgesinin 2015 yılına kadar küresseleştirilmesi planlanırken 8 yıllık zaman diliminde, bu bölgede kişi başına elde edilecek gelir 500 dolardan 503 dolarak çıkacağı tahmin edilmektedir. Yani 3 dolarlık bir artış beklenirken, uluslarüstü tekellerin 8 yıl içerisinde elde edecekler  kar tahmini olarak 355 milyar dolardır.  Dünyanın en zengin 15 kişisinin mal varlıklan toplamı, Güney Afrika dışta kalmak üzere, Sabra alti Afrika ülkelerinin yıllık gayri safi milli hasılalan (GSMH) toplamından daha büyüktür. General Motors Şirketi’nin cirosu, Danimarka GSMH’nın, Ex¬xon Mobil’in cirosu da Avusturya GSMH’nın üzerindedir. Dünyanın en güçlü ulus ötesi 100 şirketinden her birinin satış rakamları, en yoksul 120 ülkenin ihracat toplamlanndan daha yük¬sektir.Dünya ticaret hacminin yüzde 23’ü en güçlü 200 çokuluslu şirket tarafından denetlenmektedir.  Küresel ekonominin en tipik karekteristik özelliklerinde biri olan borsalar, günlük döviz işlemleri için 2 trilyon dolara ihtiyaç duyulmaktadır.  
Küreselleşme sanıldığı gibi, sadece gelişmiş kapitalist ülkeleri kapsayan bir ekonomik model değildir. Dünya kapitalist sistemi için stratejik bir öneme sahip olan ve özellikle kar oranının yüksek olduğu bölgelerin bu sürece dahil edilmesi için  çok yönlü ve hatta zora dayanan politikalar uygulanmaktadır.  Bu nedenle kapitalist sistem güçleri tarafından oluşturulan uluslararası küresel kurumlar, bölgelerin ekonomik, siyasal ve toplumsal yapısına göre, aynı anda, bir kaçı birden müdahalede bulunuyor. Bunlar içerisinde öncelikli olarak ekonomik kuşatma ile askeri gücün eş zamanlı kullanılması benimsenen bir politikadır. Özellikle dünyanın enerji yataklarının ağırlık merkezi olarak bilinen Ortadoğu coğrafyasındaki uygulamalar buna somut bir örnek teşkil etmektedir.

_______________
1  Martin HART-LANDSBERG-Neo Liberalizm: Mitler ve Gerçeklik, Monthly Review sayı.5 Mayıs,  2006
2  Jean Ziegler/Dünyanın Yeni Sahipleri, syf:66, Altın kitapları, İst.
3  Joseph  S. Nye Jr./Amerikan Gücünün Paradoksu, syf: 104, 1111 yay. İst. 2003

[email protected]

1605830cookie-checkFRANSA’DAN… Dünyanın küreselleştirilmesi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.