FRANSA’DAN… Türkiye’de politik İslamın yükselişi -1


23 Temmuz 2007 tarihinden yapılan seçimler, sistemin politik dengelerini bir bakıma yeniden belirmesine yol açtı. Politik alanda ‘ılımlı İslamcı’ olarak tanımlanan AKP’nin almış olduğu oylar, birçok politikacıyı, yazarı ‘şoke’ etmiş gibi görünüyor. Ancak İslamcı hareketin gelişme evrimiyle yakında ilgilenenler için hiç de sürpriz bir sonuç olmadı. Yaklaşık olarak 20 yıldır, Türkiye’de politik İslami hareketin gelişmesi ile çok yakında ilgileniyorum.  Üniversitede doktora tezimin araştırma konusu: ‘Türkiye’de Politik İslam’ın Gelişmesi’dir.

Bugün ortaya çıkan politik tablonun benim açımdan sürpriz görülecek hiçbir yanı yok. Türkiye’nin uluslar arası ilişkilerini ve iç politik dengelerini objektif olarak analiz eden herkes, ortaya çıkan mevcut tablonun kürsel kapitalist güçlerin stratejik yönelimlerinden kaynaklandığın görür.

Gelişme, örgütlenme ve yayılma sürecini tamamlayarak, iktidarı bir bütün olarak ele geçirme aşamasına gelen politik İslamcı hareket, Fehtullah Gülen’in deyimiyle ‘kuvvet dengelerini’ artık lehine dönmüş durumda.

Bu bakımdan somut durumun sosyolojik-politik alanın bir konusu olarak mutlaka analiz edilmesi gerekiyor.  Çünkü ‘din’ denen kavram; insan ilişkilerinin sosyo-ekonomik-politik ve kültürel gelişmesinden bağımsız, soyut bir olgu olarak ele alınamaz. 
Toplumsal süreçlerin biçimlenmesinde etkili faktörlerden biri olarak ön plana çıkan din,  hem insan unsuru üzerinde hem de özellikle siyasal iktidarın yapısal durumu üzerinde de etkide bulunmaktadır. Bu nedenle devlet-din-toplum ilişkisi siyasal alanın en önemli halkalarından biridir.

Devlet örgütlenmesinin dinin yapısal kurallarından ‘ayrıştırılması’, siyasal sistem ile din arasındaki bağın koparılması anlamına gelmiyor. Siyasal iktidarlar tarafından kullanılan din; devletin bir üst yapısal kurumu olarak  siyasal iktidarın devamının bir aracıdır. Din ile iktidar arasındaki ilişkinin dışa yansıma biçimi nasıl olursa olsun, dinin toplumun siyasal yapısı üzerindeki etkinliği, yine siyasal iktidarın olanaklarıyla sürdürülmektedir

Politik iktidar- din ilişkisi, tarihin belirli bir aşamasında ortaya çıkmış ve rastlantısal bir durumu oluşturmuyor. Tersine toplumun maddi koşulları içerisinde ortaya çıkmış ve siyasal sistemleri etkileyen bir ilişkidir. Toplumların ekonomik ve sosyal alandaki gelişmelerine bağlı olarak, devlet-toplum-din ilişkisini yeniden tanımlarken, dinsel yapıların bu ayrışma karşısındaki duruşları da sistemin ihtiyacına göre nispeten bir farklılık göstermektedir.

Osmanlı imparatorluğunun siyasal iktidar erki, kendine has bir şeriat düzenini örgütlerken, aynı şekilde Batı’da Hıristiyanlık, iktidarda olan bir siyasal güçtü. Bu nedenle din-siyaset ilişkisi, ‘dini köktenciliğin’ ana yapısını oluşturmaktadır. Bu ilişki, hemen her tarihsel dönemde vardır ve olmaya devam edecektir. 21.yüz yıla girerken, köktenciliğin ve dahası dinsel şiddetin çok yoğun olarak artması, devlet-din ve din-toplum ilişkisinin yeniden biçimlendirilmeye başlanması, dinsel faaliyetin hemen her geçen gün, kıtasal düzeylerde gelişmesi, siyasal ile din ilişkisinin çok açık bir örneği olarak algılanmalıdır. 21.yüzyıl Hıristiyanlık-devlet-toplum, İslam-devlet-toplum ilişkisinde siyasal alan ile din alanının birbirine daha çok yakınlaştığını göstermektedir. İslami toplumlarda bu çok daha somut olarak ön plana çıkmaktadır.

Osmanlı imparatorluğu döneminde siyasal sistem olarak devletleşen bir İslam yönetim biçimi ile 1923’lerden kurulan ve şeriatın bir devlet biçimi olarak reddine rağmen, devlet dini olarak şekillenen İslam’a ait temel olguların,  1950’lerden sonra yeniden güncelleştirilerek siyasal ilişkilerin ana unsurlarından biri haline getirilmesi, toplumsal duyarlılığın yeniden İslam üzerinde yoğunlaştırılmasına neden oldu.

Cumhuriyet dönemindeki İslami gelişmenin, sistemin egemen ideolojisi olan Kemalizm’den de şu ve ya bu biçimde etkilendiğini de görmek mümkün. Örneğin toplum içerisinde İslami kurallara uyma isteğinin artmasına ve İslami yaşam tarzını benimseme eğilimi içerisinde olmalarına rağmen, devletin doğrudan bir şeriat sistemine dönüştürülmesi istemi de, tersten beklenen bir gücü oluşturmuyor. Bunu etkileyen en önemli faktör, birincisi, ‘devlet Laikliği’nin denetiminde ‘devlet dini’nin oluşturulması, ikincisi şeriata bakış açısı ve uygulanma biçimi konusunda, İslamcı hareketler içerisinde hala netleşen ortak bir görüşün olmamasıdır. Özellikle sistemin politik yaşamına adapte olmuş İslamcı kadrolarda bu durum çok daha net olarak görülmektedir.

Din ile siyasal yapı arasındaki ilişki, Türkiye’nin toplumsal yapısında daha özgün bir süreç olarak gelişti. Osmanlı’nın devamı ama ondan farklı bir süreçte gelişmeye başlayan ‘yeni’ devletin siyasal yapısının kendisine göre özgünleştirdiği ‘laiklik’ yapısı ile ‘dinin devletleştirilmesi’  arasında mantıksal bir bağ oluşturulmaya çalışıldı. Laiklik adına, devlet dini oluşturarak İslam’ı devletleştiren tek özgün ülke belki de Türkiye’dir. Diyanet İşler Başkanlığı, esas olarak Osmanlı İmparatorluğunda mevcut olan ‘Şeyh İslam’ kurumunun, Türkiye Cumhuriyet’indeki yeni bir versiyonudur. 


 

1605970cookie-checkFRANSA’DAN… Türkiye’de politik İslamın yükselişi -1

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.